ANALİZ - Erdoğan ve Putin'in Astana görüşmesi
Suriye’den Ukrayna’ya, Karabağ’dan Karadeniz’e muhtelif jeopolitik konularda yaşanan çatışmalar, ekonomik veçhedeki işbirliğini engellemediği gibi doğrudan çatışma yaşanan konularda dahi işbirliği alanı oluşturulabileceğini göstermiştir.
İstanbul
Akademisyen Mehmet Çağatay Güler, Erdoğan ve Putin arasında Astana'da gerçekleşen görüşmede öne çıkan işbirliği alanlarını AA Analiz için kaleme aldı..
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) 24’üncü Devlet Başkanları Zirvesi dolayısıyla bulunduğu Kazakistan’ın başkenti Astana’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geldi. Görüşme, yaklaşık 1 saat sürdü. Ankara-Moskova ilişkilerinin ivme kaybettiği bir konjonktürde liderlerin bir araya gelmesi ve görüşme neticesinde ortaya çıkan görüntü, ikili ilişkiler ve bölgesel dinamiklerde önemli bir dönemeçte olduğumuzu gösteriyor. Rus basınına göre mevzubahis konjonktürü oluşturan bazı hususlar şu şekilde ele alınıyor: Türkiye’nin Batılı finans kuruluşlarıyla işbirliğini artırdığına dair haberler, Rusya’nın bankacılık sektörüne kısıtlama getirmeye hazırlandığına dair spekülasyonlar, Ankara-Kiev ilişkileri ve Türkiye’nin Batı yaptırımlarına uyum planı noktasında Amerika Birleşik Devletleri'yle (ABD) anlaştığı yönündeki iddialar. Nihayetinde tüm bu konuların son dönemde Türkiye-Rusya ilişkilerinde gerilime sebebiyet verdiği ve hatta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bu eksende Rusya ziyaretini dizayn ettiği, Rus basınında ağırlıklı olarak yer buluyordu. Aynı perspektifte ele alınan bir diğer konu da iki liderin uzun süredir bir araya gelmemesidir.
İki lider en son 4 Eylül 2023'te Soçi’de bir araya gelmişti. Bahse konu görüşmede iki ülke arasındaki çok yönlü işbirliğine ve artan ticaret hacmine dikkati çekilmişti. Ayrıca, enerji alanında Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşası ve doğal gaz tedariki ön plandaydı. Bunlarla beraber, Tahıl Koridoru Antlaşması’nın ahvali, uzatılma ihtimali ve Ukrayna savaşına dair son gelişmeler değerlendirilerek Batı’nın Rusya’ya yönelik tarım ürünleri ihracatına yönelik kısıtlamaları ele alınmıştı. Bölgesel gelişmeler noktasında ise iki lider, Suriye ve Libya’daki durumu da ele alarak işbirliğini güçlendirme sözü vermişti.
Savaş gündemi
3 Temmuz Astana görüşmesinin çıktısına bakıldığında da 4 Eylül Soçi ile oldukça yakın bir paralellik gözlemleniyor. Görüşmenin 4 ana başlık etrafında şekillendiğini söylemek mümkün: Ukrayna savaşı, Suriye'deki iç savaş, enerji işbirliği ve turizm. İlk olarak iki lider, Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi ve barışçıl bir çözüm bulunması konusunu ele aldı. Bu minvalde Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaşı sona erdirecek bir anlaşmanın önce ateşkes, ardından barış anlaşması yoluyla sağlanabileceğini söylerken, her iki tarafı da tatmin edecek adil bir barışın mümkün olduğunu vurguladı. Söz konusu ateşkesin temelini teşkil edecek adımları atmaya da hazır olduğunu ifade etti. Fakat Moskova bu teklife sıcak bakmadı.
Öte yandan Suriye'deki iç savaşa dair yaklaşımın Ukrayna’dan belli ölçüde ayrıştığı görünüyor. Ankara’nın Suriye krizinin çözülmesi noktasında işbirliğine hazır olduğunu söylemesi Moskova tarafından olumlu karşılanıyor. Ancak, bu noktada Türkiye’nin mevcut pozisyonundan taviz vermeye niyeti olmadığını da vurgulamak gerekiyor. Nitekim Türkiye’nin sınırının hemen ötesinde bir terör devletinin kurulmasını izin vermeyeceği; Suriye'deki iç savaşın neden olduğu istikrarsızlıkla ve terör faaliyetlerine oluşturduğu elverişli zeminle de mücadele edileceği bilhassa vurgulanıyor.
Enerji alanında işbirliği
Üçüncü olarak, enerji alanında işbirliği konusu görüşmenin ana gündem maddelerinden birini teşkil etti. Türkiye ve Rusya, enerji ticaretini artırma ve enerji arz güvenliğini sağlama noktasında yeni adımlar atmayı planlıyor. Bu kapsamda, BOTAŞ ve GAZPROM arasındaki samimi ilişkilere değinildi, Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin en kısa sürede devreye alınması konusu ele alındı ve Sinop’ta yeni bir nükleer güç santrali inşası gündeme geldi. Enerji işbirliği mevzubahis olunca yerini önemli ölçüde koruyan ortak ticaret hacminden de sitayişle bahsedildi ve 55 milyar dolara ulaştığı belirtildi. Ortak ticaret hacminin önemli bir kısmı enerji ticaretinden kaynaklandığı için enerji, ikili ticaretin olmazsa olmaz kalemi olarak öne çıkıyor. Ayrıca, 100 milyar dolar karşılıklı ticaret hacmine ulaşma hedefine bağlılığın yeniden ifade edilmesi ve bu potansiyeli haiz olunduğunun söylenmesi önemlidir. Bu önem, Rusya’nın ağır Batı yaptırımları ile mücadele ettiği ve her türlü işbirliğine ihtiyaç duyduğu, hatta muhtaç konumda olduğu düşünüldüğünde, daha iyi idrak edilebilir. Türkiye öncelikle bu verilerle ardından da bu söylemle beraber Rusya ile ekonomik işbirliğini muhafaza etme niyetinde olduğunu gösteriyor. Son olarak turizm konusunda Rusya’dan yaklaşık 7 milyon turistin gelmesi önemli bir veri ve gelir kalemidir. Yalnızca Rus turistlerden elde edilen gelir takribi 7 milyar dolardır. Türkiye’nin Rus turistlere sınırlarını kapatmayacağını ve gelmelerini memnuniyetle karşıladığını belirtmesi hem ikili ilişkiler hem de gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) için oldukça önemli.
Sözün özü, iki liderin bir önceki görüşmesinin üzerinden uzun bir müddet geçmesine ve ilişkilerin görece ivme kaybettiği tartışılmasına rağmen ikili ilişkilerde aranın açılacağına dair herhangi bir emare yoktur. Aksine, 3 Temmuz Astana görüşmesi ilişkilere gerilimin hakim olduğu tartışılırken dahi işbirliği yönündeki gayretlerin devam ettiğini gösteriyor. Bu aslında şaşılacak bir gelişme değildir; zira çatışma ve işbirliği mefhumları iki ülke ilişkilerinin genetik kodlarına işlenmiştir. Ankara-Moskova ilişkilerinin son yüzyılına bakıldığında, çatışma ve işbirliği kavramlarının yıllardır muhafaza ve tatbik edildiğini görmek mümkündür. Suriye’den Ukrayna’ya, Karabağ’dan Karadeniz’e muhtelif jeopolitik konularda yaşanan çatışmalar, ekonomik veçhedeki işbirliğini engellemediği gibi doğrudan çatışma yaşanan konularda dahi işbirliği alanı oluşturulabileceğini göstermiştir. Sahada kurulan ortak gözlem merkezleri, ticari ve insani koridorlar, icra edilen ortak devriyeler ve barışı tesis amacıyla oluşturulan mekanizmalar, bu kapsamda öne çıkan ampirik kanıtlardır. Hülasa, Moskova ile ilişkilerde bir kırılmadan, Türk dış politikasında bir eksen kaymasından, denge ve/veya dengeleme stratejisinden ziyade, eş zamanlı çatışma ve işbirliğinin tarihsel sürekliliği müşahede ediliyor. [Mehmet Çağatay Güler, akademisyendir.]
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.