Çölaşan ve Coşkun'a fena dokundu
Başörtülü milletvekillerinin parlamentoya girmeleri Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun'a fena dokundu!..
TBMM Genel Kurulu'na 4 AK Partili vekilin başörtüsüyle gelmesi basında geniş yer buldu. Köşe yazarlarının çoğu Meclis'te başörtüsü sorunun çözüme kavuşmasından duydukları memnuniyeti dile getirirken Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun gibi isimler de yine iş başındaydı.
AK Partili Gülay Samancı, Sevde Bayazıt Kaçar, Nurcan Dalbudak ve Gönül Bekin Şahkulubey Genel Kurul çalışmalarına başörtülü olarak geldi. CHP gerilimi tırmandırmadı, sağduyu kazandı.
Köşe yazarları da CHP'nin bu tavrından dolayı kaybetmediğinin altını çizerken, Sözcü ve Cumhuriyet gazetesinin köşe yazarları o bildik tavırlarından vazgeçmediler...
İşte köşe yazarlarının başörtüsü ile bugün kaleme aldığı yazılardan bazıları:
Emin Çölaşan: Sıkmabaş şov başladı
Sevgili okuyucularım, olaylar adım adım gelişti ve sonunda amaçlarına ulaştılar! Meclis'e dün itibariyle dört adet sıkmabaş kelle soktular. Alınlarında bant bile vardı, bol makyajın üzerinde çok yakışmıştı!
Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Plan ayrıntılı olarak kurulmuş, dantel gibi örülmüştü. Önce sıkmabaşı kamuda serbest bıraktılar. Sonra işin Meclis'e geleceği zaten belliydi.
Herkes örtünür de Tayyip'in kadın milletvekilleri örtünmez mi!
Bunlar bu bez parçasına "Başörtüsü" diyorlar ve dinimizin gereği olduğunu iddia ediyorlar.
Dinimizin neresinde, Kur'anı Kerim'in hangi ayetinde "Ey kadınlar, sakın ola ki saç kıllarınızı göstermeyin, saçlarınızı gizleyin" diye bir hüküm olduğunu açıklamaları bir türlü mümkün olmuyor.
Kur'an'daki hüküm açık:
"Örtünüzü göğsünüze indirin."
Yüz yıllar öncesinde çöllerde ilkel bir yaşam süren, ahlak kurallarının yozlaştığı o sıcak iklimde memeleri ve her yerleri ortada cıscıbıl gezinen kadınlara yönelik -ve çok haklı- bir emir.
Kur'an'da saç kılları gizlenecek ve hiç kimseye gösterilmeyecek diye bir hüküm yok.
Başörtüsü farklıdır, Anadolu ve Türk kadınının geleneğidir. Orada saçları gizleme diye bir husus asla ve kesinlikle yoktur. Bunların bugün açtığı yol, kadınlarımızı adına sıkmabaş denilen bir üniformaya sokmaktır.
Sibel Eraslan: Kıyamet kopmuyormuş işte
Neydi o 2 Mayıs 1999 günü yaşadıklarımız? Adaylık başvurusundan seçim kampanyalarına, milletvekili seçilmiştir mazbatasına kadar her aşamada "başı örtülü" olan Merve Kavakçı'nın Meclis'teki yeminine gelince sıra... Kopartılmıştı kıyamet... Provokasyondan had bildirilmeye vatandaşlıktan çıkarılmaya kadar inanılmaz bir lince maruz kalmıştı Merve Kavakçı ve onun nezdinde tüm mütedeyyin kadınlar... Merve'den sonra peruklar bile "ideolojik olanlar" ve "olmayanlar" şeklinde ikiye ayrılmıştı. "Makyajsızlık", "dans etmeme", "gece hayatına ve balolara katılmama" bile, kadınlar üzerinden kocalarına yüklenen önemli fişlenme gerekçelerindendi... Kadınlar ve kadınlıklarımız üzerinden bizlere yaşatılan o karanlık kabus dolu günler, çok şükür geride kaldı...
Abdurrahman Dilipak: Herkesi kutluyorum!
10 Kasım'ı biliyorsunuz. Bu 10 Kasım'da radikal Kemalistler daha çok ağlayacaklardır; muhtemelen başörtüsü konusundaki gelişmelerle ilgili olarak..
Neyse bugün, yeni bir gün. Birçok konuda olduğu gibi gelişmeler doğru yönde ve ileri doğru..
Meclis'te bu sağduyulu tavırdan dolayı herkesi kutlamak gerek.. Meclis'teki oturum başkanı içinde zor bir görev oldu. Ama tarihi bir olaya tanıklık ettiler..
Aslında pantolon sorunu da çözülmeli, Frak ya da kravat zorunluluğu da.. Hatta yerel kıyafetlerle niye gelinmesin.. Genel kurul salonu amigoluk alanı değil, genel ahlak, genel sağlık gibi genel kriterler dışında sınırlamalara gerek yok. Vatandaş da bu anlamda daha ciddi, daha sorumlu milletvekili seçsin..
Evet, bugün yeni bir gün. Kasım ayına daha iyimser bir havada umutla giriyoruz.
Abdülkadir Selvi: Özgürlükleri solumak ne güzel
Tarihi bir eşik aşıldı.
Merve Kavakçı'nın yemin etmesinin engellendiği günlerden, başörtülü milletvekillerinin tebrikleri kabul ettiği günlere ulaştık.
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, bu tabloyu yaşatan Meclise teşekkür ederken, kullandığı dil, günün mana ve ehemmiyetine uygundu.
Genel Kurul salonunda tarihi anların yaşandığı sırada Meclis Başkanı Cemil Çiçek kulisten oturumu izliyordu.
'Türkiye'ye yakıştı. Meclis'e yakıştı' dedi.
Gerçekten öyle oldu.
Yıllarca yasakları ensesinde hissetmiş, Merve Kavakçı'nın yemin ettirilmediği geceye tanıklık etmiş biri olarak, 'İşte benim Meclis'im' dedim.
Cemil Çiçek, oluşan iklime bir katkı geldi. Meclis Başkanı, 'Şafak Pavey dahil isteyen milletvekilleri Meclise pantolonla gelebilir' dedi.
Özgürlükleri solumak ne güzel...
Mümtaz'er Türköne: Meğerse ne kadar kolaymış?
Değişen ne? Başörtüsü yasağını koyan ve sürdürenler mi ikna edildi? Hayır, sadece başörtüsü yasağı ile sürdürülen iktidar düzeni sona erdi. Türkiye'de ayrıcalıklarını bu yasağa borçlu olan kimse kalmadı. İktidar halkın eline geçti ve yasağı koyan otorite ortadan kalktığı için yasak sona ermiş oldu. Geride bir yığın trajedi ve hakkı yenen, mağdur olan insan hikâyesi kaldı. Zamanında bu yasağa anlam veremeyenler, yasağın sona eriş biçimine bakıp artık anlamsızlık duygusundan kurulmuş olmalı. Yasağı sürdürmek için darbeler yapıldı, bir yığın plan yapıldı. Kaldırmak için ise hiçbir şey yapmaya gerek yok. Meclis'te milletvekilleri başörtüsünü takıp içeriye giriyorlar. Meğerse ne kadar kolaymış?
Başörtüsü yasağı bir iktidar pratiği idi. Bu pratiği uygulayan iktidar ömrünü tamamlayınca yasak da kendiliğinden kalkmış oldu. Bu tecrübeden zamanında çok sabırsız davrananların bir ders çıkartması lazım.
Mustafa Ünal: En ağır bedeli de AK Parti ödedi
Ve başörtüsü sorun olmaktan çıktı. Geriye ‘acı hatıralar' kaldı. En ağır bedeli de AK Parti ödedi. Aynı çizginin siyasî temsilcisi RP ve FP kapatıldı. AK Parti kapatılmaktan kıl payı kurtuldu. Gerekçe başörtüsüydü. Bu tabloyu yaşatan bütün partiler her türlü takdiri hak etti. Özellikle de CHP. Zorlandı ama bu çetin sınavı başarıyla atlattı. Yeni CHP olma yolunda bir adım daha attı.
Hüseyin Gülerce: CHP kazandı
CHP yanlış yapmadı ve kazandı. Hem siyaseten kazandı hem de bu ülkede toplumsal mutabakata, bir arada yaşama kültürüne tarihî bir destek vererek kazandı.
Meclis'in dünkü olgunluğu şüphesiz 14 yıl önce kendisine yemin ettirilmeyen Sayın Merve Kavakçı'nın o yalnız, üzüntülü halini de hatırlattı. Ona yanlış yapanlar siyaseten de, hukuken de bu yanlışın bedelini ödediler. Dün o tablodan eser yoktu. Çünkü Cumhurbaşkanı başkaydı, Meclis başkaydı. AK Parti'nin daha 5 yıl önce kapatılmaya kalkışıldığını, hatta cezalandırıldığını hatırlayacak olursak, demek ki bu meselenin vakt-i merhunu şimdi gelmişti. Merve Kavakçı yalnız ve müdafaasızdı. Ama şimdi onun konumundaki milletvekilleri dört kişiydiler ve yalnız değillerdi. Bütün Meclis -siyasî eleştiriler bir yana- onların yanındaydı. Merve Kavakçı üzgün ve mutsuzdu. Dört milletvekili ise dün mutluydu ve rahattı. Bugün, dünden daha güzel bir gün…
Emin Pazarcı: Yazık, 14,5 yıl kaybettik
Ve bu iş bitti!
Üstelik tereyağından kıl çeker gibi! Başörtüsü, dün Meclis'te kritik bir kanun tasarısı kadar bile tartışılmadı. Genel Kurul'da olağan, hatta tansiyonu düşük bir oturum yapıldı.
Dışarı çıktığımda CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak'la karşılaştım. Gelişmelerden memnun görünüyordu. Bunu da açık bir dille ifade etti:
-Türkiye kazandı!
***
Meclis'te başörtüsü tartışmaları yaşanırken, Genel Kurul'daki "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir - Atatük" yazısı gözüme takıldı. Mustafa Kemal'in o sözlerinin devamını düşündüm:
"Kuvvet birdir, o da milletindir."
Aynen öyle oldu. Bir defa daha millet kazandı. Türkiye ciddi bir ayıptan kurtuldu; normalleştik.
Yazık, tam 14 yıl 6 ay kaybettik!
Mahmut Övür: Meclis tarihi yanlışı düzeltti
90 yıllık cumhuriyet tarihinde ana dilden, köy adlarına, inanç gruplarından azınlıklara kadar toplumun ezici çoğunluğuna anayasal veya yasal onlarca yasak kondu ve uygulandı. Solu da sağı da bu ceberut yapıdan payına düşeni aldı. Ama şu başörtüsü yasağı gibisi hiç olmadı. Ortada bir yasak yok ama kadınlar seçilme hakkını kullanamıyor, kendi devletinin kurumlarında çalışamıyor, okuluna gidemiyor ve partileri kapatılabiliyor. Nihayet Meclis bu garabeti ortadan kaldırarak tarihi yanlışı düzeltti.
Ertuğrul Özkök: CHP doğru olanı yaptı
CHP itiraz etmemekle doğru olanı yaptı. Türkiye bir kavga konusunu daha aştı. Mesele CHP'nin değil, AK Parti'nin meselesidir. Bunu modern siyasete ve samimi inanca daha yakışan bir tavırla yapabilirlerdi. Ne yazık ki siyasetimiz artık öylesine kırıcı, öylesine hoyrat ki... Artık zarif jestler bile beklemiyoruz...
Yalçın Akdoğan: Kılıçdaroğlu meseleyi kendi haline bıraktı
MHP ve BDP, AK Parti'yi eleştirse dahi meseleye destekler vaziyette pozitif bir tutum takınmış görünüyor. Devlet Bahçeli'nin kriz çıkarması beklenen CHP'ye anlayışlı olma çağrısı yapması ve gelişmeleri saygıyla karşılamak gerektiğini söylemesi önemlidir.
HDP'nin olumsuz söylemde bulunan milletvekili Levent Tüzel'i düzeltmesi ve ardından destekleyici açıklamalar yapması olumludur. HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel bu durumu özgürlük ve kadınların başarısı olarak gördüklerini söylemiştir.Sırrı Süreyya Önder de özgürlükçü bir tavır takınmanın ötesinde Genel kurulda yaşanabilecek bir engellemeye karşı başörtülü vekillere açık destek sunacaklarını belirtmiştir. BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan bu durumu önemli bir aşama olarak gördüğünü belirterek, "Bu üç arkadaşımız türbanlarını takıp genel kurula geldikleri zaman onların yanında olduğumuzu, onlarla birlikte olduğumuzu göstereceğiz" demiştir.
CHP içindeki görece demokrat bazı vekiller ise bunun karşı konulamaz bir durum olduğunu bildikleri için dolaylı izahlarla da olsa engelleyici olmamak gerektiğini vurgulamışlar ve ulusalcılara karşı ‘siyasi fayda-zarar' mantığıyla tavır takınmışlardır.
Kılıçdaroğlu her ciddi konuda olduğu gibi net bir tutum takınamamış ve parti içinde bir fikir birliği oluşturamayacağını bildiği için meseleyi kendi haline bırakmıştır.
Yasakçı zihniyetin temelindeki önyargıların, korku ve kaygıların aşılmasının yolu sorunları devam ettirmek değil, meseleyle yüzleşmektir. Emin olun Türkiye normalleştikçe kendi ürettiğimiz sorunların bedelini sadece kendimizin ödediğimizi ve bunun da ülkenin hayrına olmadığını daha iyi göreceğiz.
Ahmet Kekeç: Kaybettiniz... Beyaz bir sayfa açın!
Rahatsızlıklarla malul yığınla transfer yaptınız... "Değişim" dediniz, sonra da başörtülüyü "öcü"ye benzeten "militan hemşireleri", millet iradesini "millet iradesiymiş, ıvırmış zıvırmış, geçin bunları efendim, geçin" diye hafife alan mütekait başsavcıları, farklılıkları "çatışma nedeni" sayan anakronik siyasetçileri, darbecilikle malul başyazarları, darbenin fizibilitesini yapan "tutuklu" başhekimleri "yol arkadaşı" edindiniz... Hâlâ Hüseyin Aygün'e tahammül ediyorsunuz... Süheyl Batum ve Nur Serter gibileri baş tacı yapıyorsunuz...
Hadi bunları yapın da, "defanslarınız" ve "itirazlarınız", toplumun yürüyüşünü engelleyemiyor gördüğünüz gibi...
Hoşlandığınız ifadeyle söylersek, başörtülü milletvekilleri Genel Kurul'a girdi ve "bir kale daha düştü..."
Bu mağlubiyeti bir fırsata dönüştürün ve toplumun gerisinde kalmadığınızı kanıtlayın.
Beyaz bir sayfa açın...
İbrahim Karagül: Bu iş burada bitti. Nokta
Bir mutlu azınlık, bir Baas zihniyeti; siyasi iktidarı, ekonomik refahı, bürokratik egemenliği elinde tutmak için ülkeyi de milleti de özel mülkiyete dönüştürdü. Bağımsızlıkçı da onlardı, vatansever de.. Devlet de onlarındı, millet de, ülke de. Ne düşüneceğimizden ne giyeceğimize, nasıl yaşayacağımıza kadar her şeye onlar karar veriyordu.
Yönetemediklerini ise cezalandırıyor, tasfiye ediyordu.
Türkiye'nin siyasi tarihi, bu anlayış ile özgürlükler arasındaki mücadele tarihidir. Kendilerine alabildiğine özgürlük diyenlerin, başkalarını dar alanlara hapsetmesine karşı verilen mücadelenin tarihi.
Sevindirici olan Türkiye'nin, özgürlük ve normalleşme yönünde seyretmesidir. Özgürlük alanlarının genişlemesi, ayrışma ve çatışma alanlarının daralması, yıllardır yasaklar üzerinden saltanat sürenlerin güç kaybetmesidir.
Türkiye tarihinin en ayıplı sayfalarından biri daha dün kapandı. Milletin temsilcileri, milletin temsil edildiği yere inançlarının gereği olarak taktıkları başörtüleriyle ilk kez girebildi.
İsteyen istediği kadar hazımsızlık çekip yapay krizler üretsin. Türkiye dün özgürlükler konusunda dev bir adım daha attı.
Başörtüsü meselesi bu ülkede tartışma olmaktan çıktı.
Bu iş burada bitti. Nokta...
Bekir Coşkun: şimdi mi Müslüman oldunuz?
Yani şimdi siz bu yaşa kadar ruj, allık, pudra,
sürme, saç baş, maşallah...
Müslüman değildiniz de şimdi başınızı örterek
Meclis'e gelince mi Müslüman oldunuz?..
*
Yok eğer "Ne münasebet yine Müslümandık" dersen...
Bu tiyatro ne?. MANŞET
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.