Diyarbakır'da Çevre Sempozyumu Düzenlendi
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile Diyarbakır İli Çevre Hizmetleri Birliği’nin (DİÇEB) ortaklaşa düzenlediği '5. Diyarbakır Temizlik ve Çevre Sempozyumu' Şehir Tiyatrosu Salonu’nda gerçekleştirildi.
Sempozyumda çevre duyarlılığıyla ilgili neler yapılması gerektiği konuşuldu!
Sempozyuma Başkanvekili Hafize İpek, Diyarbakır Yerel Gündem 21 Kent Konseyi Genel Sekreteri Metin Kılavuz, Genel Sekreter Fahrettin Çağdaş, eski Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve çok sayıda çevreci katıldı. Sempozyumun 1. Oturumu’nu oluşturan 'Çevre Hakkı' bölümünün moderatörlüğünü yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in insanın kendi eliyle doğaya savaş açtığını ve çevre sorunlarını insanın kendisinin yarattığını söyledi. İstanbul Gezi Parkı’ndaki ağaçların sökülmesi çalışmasına karşı gösterilen tepkinin çevre konusunda önemli bir bilinç birikiminin göstergesi olduğunu belirten Baydemir, “İnsan doğa ile barış içinde yaşamadığı müddetçe kalıcı bir barıştan söz edilemez” dedi ve doğa ile barışık yerel yönetim politikalarından örnekler verdi. Baydemir Katı Atık Entegre Tesis Projesi için lazım olan arazinin tahsisinin 6 yıl sürdüğünü ve bunun için Başbakan’ın imzasının arandığına işaret etti.
ÇELİK: HİYERARŞİK YAPI DOĞAYI TAHAKKÜM ALTINA ALIYOR
BDP Ekoloji ve Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Muş Milletvekili Demir Çelik de çevreden bahsederken evrenin kendisinden söz edilmesi gerektiğini belirtti. İnsanın doğanın bir parçası olduğunun kabulüyle ancak sürdürülebilir bir çevre politikasının mümkün olduğunu kaydeden Çelik, “Milyonlarca yıl her bir unsur birbirini etkileyerek, tamamlayarak bir denge ve istikrar oluşturmuştur.” dedi. Ekolojist demokrasinin savunulması gerektiğini ifade eden Çelik, insanlar arasındaki hiyerarşik yapının toplumu tahakküm altına aldığını ve giderek doğayı tahakküm altına aldığını ifade etti. İktidar birikimi olan kentlerin insanı doğaya yabancılaştırdığını, güç ve tahakküm altında ruhsuzlaştırdığını söyleyen Çelik, “Hiyerarşik ilişkiye karşı demokratik ilişki biçimini var etmeye çalışmalıyız.” dedi.
KELEŞ: ÇEVRE HAKKI HAREKETE GEÇME HAKKI TANIYOR
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş ise çevre hakkının üçüncü kuşak haklar arasında sayıldığını hak ve ödevin birlikte düzenlendiğini söyledi. Çevre hakkının bireye çevreyi bozanlara karşı harekete geçme hakkı verdiğinin altını çizen Keleş, çevreyi koruma yükümlülüğünün devlete karşı da mümkün olduğunu vurguladı. Keleş, çevre hakkı konusunda sadece bugünün yaşayanları değil gelecek ve henüz doğmamış çocukların hakkının korunmasının da söz konusu olması gerektiğini belirtti. Türkiye Anayasası’nın 56’ncı maddesinin çevre hakkını düzenlediğini ancak 65’inci maddesinin bu hakkı “mali ve ekonomik imkanların elverdiği oranda” denilerek sınırlandırdığına işaret eden Prof. Dr. Ruşen Keleş, çevre hakkının işlevsele hale gelmesi için 'bilgi edinme', 'karar alma sürecine katılma' ve 'çevreyi korumak, geliştirmek amacıyla dilekçe verme veya dava açma hakkı'nın olması gerektiğini söyledi.
Anayasa’da kıyıları korumak, toprak, mera, erozyonu önleme, ormanları koruma gibi pek çok düzenlemenin dolaylı olarak çevre ile ilgili olduğuna işaret eden Keleş, çevre hukukunun sürdürülebilir gelişmesi için; ekonomik gelişme ile çevre dengesi, koruma-kullanma dengesi, ekonomi-ekoloji dengesi, kısa erimli ve uzun erimli politikalar dengesi, biyotik-abiyotik denge, birey-toplum dengesi gibi dengelerin gözetilmesi gerektiğini kaydetti.
Prof. Dr. Keleş, neoliberal politikaların çevreye zarar verdiğini yabancı sermayeyi teşvik, turizm yatırım ve yasaları, orman kanunları, toprak kanunları, 2-B yasaları gibi pek çok düzenlemenin bu amaca hizmet ettiğini vurguladı. Keleş, Baydemir’in Katı Atık Entegre Tesis Projesi için arsa tahsisinin 6 yıl sürmesini 'merkeziyetçiliğin patolojik hali' olarak tanımlayarak sorunun sistemden kaynaklandığını söyledi. Avrupa Özerklik Şartı’nda Türkiye’nin devletin elindeki imkanları yerel yönetimlere karşı kullanma veya kullanmama yasağına çekince koyduğuna işaret eden Keleş, Türkiye’nin 200 kadar uluslar arası sözleşmeye imza attığını ancak çevre konusunda 2000 yılında Danimarka’da imzalanan 'çevre konusunda katılım ve yargı yoluna başvurma hakkı'nı düzenleyen sözleşmeyi imzalamadığını söyledi.
KARCI: HAK MÜCADELESİ EVRENSELDİR
Doğa Derneği Hasankeyf ve Nehirler Programı Koordinatörü Tuba Kılıç Karcı, 'Akarsular ve Barajlar Sorunu' konusunda yaptığı sonumda bir süre önce Dünya Nehirler Konferansı düzenlediklerini kayetti. Karcı, bu konferansta dünyanın pek çok farklı coğrafyalarının aynı sorunu yaşadığını gördüklerini belirterek, “Nasıl ki Dicle Nehri üzerinde Ilısu Barajı yapılıyorsa Brezilya’da Amazonlar üzerinde de barajlar yapılıyor.” dedi. “Hak mücadelesi evrensel bir mücadeledir” diyen Karcı, çevre kavramının da giderek kirletilmeye çalışıldığını ve buna 'çevreci bulaşık makinesi' örneğini verdi. Temiz enerji kavramına da eleştiri getiren Karcı, büyük rüzgar tribünleri, geniş güneş enerjisi tarlaları yerine daha küçük ve yerinden çözümlerin temiz enerji olabileceğini söyledi. Dicle Nehri ve Diyarbakır’ın bir nehirler uygarlığı olduğunu belirten Karcı, her insanın sorumluluğunun sadece çöp vergisi vermek olmadığını aynı zamanda ne kadar çöp ürettiğini bilmesi gerektiğini söyledi. Karcı, evden çıkan çöp ile bizden uzaklaştırılan kirli su ile her bir insanın ilgili olması gerektiğini belirtti.
GÜVEN: ÇEVRE SAĞLIK EĞİTİM MERKEZİ KURULMALI
Dicle Üniversitesi Çevre Merkezi adına konuşan Prof. Dr. Kemal Güven de Diyarbakır’ın başlıca çevre sorunları hakkında bilgi verdi. Kentteki kirletici unsurlar hakkında bilgi veren Güven, toprak, su ve hava kirliliği ile ilgili verileri paylaştı. Güven, Dicle Nehri’nin Bismil’e kadarki bölümünün nehir olarak tanımlanmamasından dolayı korunamadığının altını çizdi. Prof. Güven, Büyükşehir Belediyesi bünyesinde “Çevre Sağlık Eğitim Merkezi kurulmalı, Çevresel Planlama ve Veri Tabanı oluşturulmalıdır.” şeklinde konuştu. CİHAN
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.