Fedadan sefaya: Şampiyon Beşiktaş
MİLLİYET'TEN TOLGA ŞARDAN YAZDI!
Beş yıl önce başlayan bir “diriliş” öyküsü idi bugün yakalanan başarının sağlam temellerini atan.
Başkanı, yönetimi, teknik direktörü, futbolcusu, taraftarı, kulüp emekçisi koymasaydı o taşın altına ellerini, taraftarın övünç duyacağı, üç yıldızlı formalarını gururla giyileceği, umutlarını yarınlara daha güçlü taşıyacağı bir Beşiktaş yaratılabilir miydi?
Bence hayır.
Borçların ödenemediği, futbolcu alacaklarının geciktiği, hacizlerin kapıya dayandığı bir süreçti.
2008-2009 sezonunda yaşanan lig şampiyonluğunun ardından taraftar kupaya hasret kalmış, sportif anlamda ciddi bir gerileme dönemi başlamıştı.
Ezeli rekabetin bu kadar uzağında kalmak Beşiktaş gibi bir camiayı elbette üzüyordu.
Fikret Orman’ın “genç başkan” unvanı ile seçildiği 2012 martındaki olağanüstü genel kurulunda yaptığı konuşmayı anımsayın.
Şöyle demişti Orman:
“Size söz veriyorum, sadece doğruları duyacaksınız, sizleri kandırmayacağız. Az laf çok icraat yapıp, paylaşımcı bir yönetim sergileyeceğiz. Geleneklerimize sahip çıkarak Beşiktaş değerlerini tekrar hayata geçireceğiz. Teşhis belli, tedavi belli. Vakit alacak. Ancak güneşli günler geri gelecek. bundan emin olabilirsiniz.”
Güneşli günler geldi!
O genel kuruldaki iddialı mesajların, sadece oy kullanan delegelere verilmediğini biliyoruz. Önemli olan camiaları kucaklamak, inançlarını ve beklentilerini diri tutmak, bu arada verdiği sözleri yerine getirebilmektir.
Beşiktaş başkanı ve yönetimi, camiasının tüm paydaşlarıyla omuz omuza verdiği bu uzun soluklu mücadelenin en sancılı ayağı kuşkusuz tarihi İnönü stadının yıkılarak yeniden inşaa edilmesiydi.
Çok güçlükler yaşandı. Takım 2 yıla yakın göçebe hayatı yaşadı.
Taraftar da öyle. Bu koşullarda yarışmacı olmak, teknik adam ve futbolcu için zordu.
Yani “feda” dönemi bitmemişti. Belki çok daha fazlası gerekecekti.
İşte bu süreçte yönetim, “Bende çok kupa var. Ama şampiyonluğa açlığım var” diyen Şenol Güneş’i getirdi takımın başına.
Endişeyle yaklaşanlar da oldu, onun deneyimi ve bilgisine güvenenler de.
Güneş ise, sadece 2+1 yıllık sözleşmeye değil, teknik direktörlük kariyerinin en büyük başarısına imza atmak için Beşiktaş’ta idi.
Şu sözlerini unutmuyorum:
“Beşiktaş son yıllarda şampiyon olamadı. Önceliğimiz şampiyonluk. Bende bu heyecan var. Aynı heyecan ve isteği oyuncularımdan da bekliyorum.”
Bu kadar özverinin, sıkıntının, acının elbette bir ödülü olmalıydı.
Beşiktaş, sorunların büyük bölümünü çözdükten sonra, son derece doğru ve isabetli bir seçimle “taç giyme” törenini Şenol hocaya bıraktı.
Muhteşem dönüş
Kendi stadında oynama hasreti 10 ay sonra bitti.
O muhteşem, dünyanın sayılı statlarından biri sayılan Vodafon Arena açıldığında, Güneş’in takımı en yakın rakibi Fenerbahçe’nin 5 puan önünde, şampiyonluğun en büyük iddialı adayı olarak çok özlediği taraftarının huzuruna çıktı.
Muhteşem bir atmosfer, kıskanılacak bir taraftar vardı Bursaspor maçında.
Böylesine coşkulu, renklerine tutkulu, sevdasını esirgemeyen bir camianın, Şenol Güneş ile yakaladığı sevgi bağı, kuşkusuz Beşiktaş’ın başarılarındaki en önemli faktördü.
Yıllar sonra gelen şampiyonluk kupası “fedanın” ne anlama geldiğini merak edenlere verilen en anlamlı yanıt oldu.
“Feda” dönemi bitmiş, “sefa” dönemi için aynı inanç ve hevesle yola devam etmenin vakti gelmişti.
O da oldu.
Beşiktaş ve Şenol Güneş’in üst üste iki şampiyonluğu, Türk futbolu için ders çıkarılacak bir yol haritasıydı artık.
Saha oyunlarının yansıra masabaşı oyunlara kulaklarını tıkadı siyah beyazlı camia.
Rakiplerin, rekabet söylemleri birer cılız ses olarak kaldı zihinlerde.
Takım, yönetim ve camia Ümraniye'de birlik oldu.
Sonuçta, tarihinde 15.kez şampiyonluk tacını takan Beşiktaş, “arma”daki yıldızları üçledi.
Armanın peşinde koşan milyonlar, Cumartesi akşamı yeni statda üst üste ikinci kez şampiyonluk coşkusunu yaşadı.
Diğer kulüplerin de örnek alacağı bu projeye harç ve tuğla taşıyan, hiç bir fedakârlıktan kaçınmayan, gecesini gündüzüne katan, alacaklarından vazgeçen, yüreğini ortaya koyan kim varsa, kocaman alkışları ve takdirleri hak ediyor.
Galiba bu kadarını yapsa yapsa, Beşiktaş yapabilirdi. Tebrikler!
NOT: Madem ki, stadyum isimlerindeki “arena”lar kalkıyor. Artık yeniden “İnönü”ye dönüş vaktidir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.