MİLLİYETÇİ GÖRÜŞÜN KAPSAMI VE DAYANAKLARI
1. BÖLÜM / 4. KISIM:
MİLLİYETÇİ GÖRÜŞÜN KAPSAMI VE DAYANAKLARI
Milliyetçilik, millet kavramı etrafında şekillenen bir kolektif kimlik ve aidiyet duygusudur. Modern anlamda milliyetçilik, 18. ve 19. yüzyıllarda şekillenerek, ulus-devlet anlayışının doğuşuna öncülük etmiştir.
Türk siyasi tarihindeyse, milliyetçilik farklı dönemlerde farklı biçimlerde tezahür etmiş; Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul gibi aydınların eserleri üzerinden fikirsel altyapısını geliştirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde Atatürk’ün “Ulus egemenliği” vurgusu ise, modern ve sivil bir milliyetçiliğin temellerini atmıştır. Milliyetçi görüş, temel olarak ülkenin bütünlüğünü koruma, devletin bağımsızlığını muhafaza etme ve milletin menfaatlerini ön plana çıkarma düşüncesiyle tanımlanır. Burada dikkat çeken nokta; milliyetçiliğin kimlik ve kültür vurgusuna rağmen, ırkçılıktan ve dışlayıcı etnik söylemlerden farklı bir noktada konumlanması gerektiğidir.
Türkiye’de millî kimlik algısı, ortak tarih, dil, kültür ve kader birliği üzerine inşa edilmiştir. Bu, farklı etnik kökenleri dışlayan değil, aksine geniş bir üst kimlik şemsiyesi altında birleştirmeye çalışan bir anlayıştır.
Milliyetçi düşünce, tarih boyunca dış savaşlar, terör olayları veya ulusal varlığı tehdit eden durumlarla karşılaşıldığında güçlenme eğilimi göstermiştir. Aynı zamanda, milliyetçilik, toplumu mobilize etme ve ortak hedeflere yönlendirme kapasitesine de sahiptir.
Demokratik toplumlarda seçim kampanyalarında sıkça kullanılan milliyetçi söylemler, seçmenlerin millî duygularına hitap ederek siyasi desteği arttırmayı hedefler. Bununla birlikte, korumacı ve baskıcı uygulamalara dönüşebilecek aşırı milliyetçilik, toplumsal çatışmaları tetikleyebilecek bir potansiyel barındırır. Hoşgörü ve birliktelik perspektifinden bakıldığında, milliyetçi görüşün kapsayıcı bir biçimde yorumlanması mümkündür. “Kapsayıcı milliyetçilik” ya da “anayasal milliyetçilik” olarak literatürde yer bulan bu yaklaşım, farklı kimliklerin Türkiye’nin ortak paydası altında bir arada yaşayabileceğini savunur. Örneğin, “Türk milleti” tanımının, etnik bir tanımdan ziyade, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını içeren politik bir tanıma dayandırılması, ayrıştırıcı etkenleri azaltarak millî bütünlüğü kuvvetlendirecektir.
Günümüzde milliyetçi düşüncenin hukuki ve siyasi yansımaları incelendiğinde, Anayasanın 66. maddesinde yer alan “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ibaresi, kapsayıcı ve sivil bir milliyetçiliğe işaret eden önemli bir metindir. Bu ibarenin anlamı, resmi dil, öznel kültürel özellikler veya etnik köken ayrımı gözetmeksizin, vatandaşlık temelli bir millet anlayışını benimsemektir. Dolayısıyla hoşgörüyü ve birlikteliği esas alan bir siyasi düzen, milliyetçi görüşle çelişmek yerine, devletin resmî vatandaşlık tanımına katkı sunan bir işlev üstlenebilir.
─────────────────────────────────────────────────────
SON SÖZ:
Bu ilk kısımda, makalenin giriş bölümünü, teorik çerçeveyi, tarihsel arka planı, üniter devlet anlayışını ve milliyetçi görüşün kapsamını açıklamaya çalıştım. Takip eden bölümlerde (2. Bölüm, 3. Bölüm, 4. Bölüm ve 5. Bölüm) ise:
• Hoşgörü ve birlikteliğin sosyal, siyasi ve hukuki yansımaları,
• Milliyetçi söylemle hangi noktalarda kesişip ayrıştığı,
• Türkiye’deki somut örnekler ve politikalar,
• Akademik literatürden kapsamlı örnekler,
• Sonuç ve genel değerlendirme
Kapsamında fazla detaya girmeden açıklama yapacağım. Böylece “Hoşgörü ve birlikteliğin hâkim olacağı bir siyasi yapının, üniter devlet anlayışımızı ve milliyetçi görüşümüze neden zarar vermeyeceği” sorusuna hem hukuki hem de akademik yönden bir cevap vermiş olacağım.
............................
GELECEK YAZI
2. BÖLÜM
HOŞGÖRÜ VE BİRLİKTELİĞİN SOSYOLOJİK, DEMOKRATİK VE ULUSLARARASI BOYUTLARI
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.