Şampiyonlukla özdeşleşen başkan: ALİ ŞEN
1981-1983 ve 1994-1998 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığını yapan ve takımı iki kez şampiyonluğa taşıyıp, birçok kupalar kazandıran Ali Şen ile çocukluk yıllarını ve spor dünyasından edindiği deneyimlerini konuştuk.
Futbolun en önemli ögelerindendir taraftar.
Hiç şüphe yok ki onlar tribünde yoksa yapılan müsabakalar da yağsız, tuzsuz yemeğe benzer.
Söylenen şarkıların, yapılan tezahüratların, atılan sloganların bu temaşa sanatına pozitif katkı sunduğu bir gerçek.
Kimi zaman takımlarını ateşleyip galibiyetin anahtarı olabilen bu futbol tutkunları, öyle zaman gelir ki futbolcu, teknik adam ya da yöneticiyi kulüpten aforoz da edebilir.
Yapılan tezahüratların çoğu onlarca hatta yüzlerce yıl, dilden dile yayılır gider.
Tezahüratlar ağırlıklı olarak takım adları zikredilerek yapılırken, futbolcular ve teknik adamlar için de çeşitli besteler yapılmıştır.
İşte tam da burada kulüp başkanları akla gelir, daha doğrusu gelmez, zira sadece istifaya davet edilirken kulakları çınlatılanlardandır başkanlar. Diğer bir deyişle başkanlar için müspet manada yapılan beste/tezahürat neredeyse yok gibidir ve sadece Türkiye’de değil tüm dünyada durum böyledir.
Ancak bir kişi, bir başkan var ki, bu söylediklerimizin dışında kalır ve bu manada da belki dünyada tektir.
Ali Haydar Şen… Namıdiğer "Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon."
Şu anda yaşı kaç olursa olsun, hangi takımı tutarsa tutsun bu sloganı bilmeyen, duymayan futbolsever yoktur.
Efsane başkan ile geçtiğimiz günlerde İstanbul’daki evinde bir araya geldik. 80 yaşında olmasına rağmen deyim yerindeyse turp gibiydi "Ali Baba."
Yaşam hikayesini dinledik kendisinden. Yugoslavya'dan göç edince ekonomik anlamda zirveden dibe düştüklerini ve bu sebeple annesinin zihinsel hastalığa maruz kaldığını, manavlık yaptığını, dansta rock and roll şampiyonluğunun bulunduğunu, kaynakçılık yaptığını öğrendik.
Fenerbahçe'ye neden ve nasıl ceza verdiğini, Oğuz Çetin ile Aykut Kocaman'ı neden takımdan gönderdiğini, yeniden başkanlığa soyunup soyunmayacağını net ifadelerle açıkladı.
Prizren'de geçen 17 güzel yıl
Röportaja "Ali Baba"nın çocukluk yıllarıyla başladık.
Yugoslavya dağılmadan önce Kosova-Prizren'de 1939’da dünyaya gelmiş Ali Şen.
Babası Hasan Maga, annesi Zehra Hanım ve ailenin 3 çocuğu arasında 3 numara.
İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini memleketinde tamamlayıp 3 lisan öğrenmiş. Arnavutça ile başlayan öğrenim hayatı Türkçe ve ardından da Sırpça ile devam etmiş.
Aileye ve ekonomik duruma dair biraz daha bilgi istedik Şen'den:
"Ben Hasan Maga’nın oğluyum. Hasan Maga, Prizren’de en fazla toprağa sahip kişiydi. Yani toprak ağasıydı. Türkiye’deki ağanın karşılığıdır maga. 1945 yılında savaş bitince komünistler gelince o toprakların hepsine devlet el koydu. Ondan sonra o aileler, sadece geçinebilecek kadar topraklarına sahip olmaya devam etti.
Talebe olarak paranın önemini bilmezdim orada. Bizim evde sığırtmaç vardı, yani evin hesaplarına bakan kişi. Biz arkadaşları davet eder, köfte yerdik. O da ertesi gün gider köfteciye paraları verirdi.
Annem başörtülüydü ve sadece Türk kadınlarının değil herkesin saygı duyduğu bir insandı, Allah rahmet eylesin. İslam dinini, Müslümanlığın vecibelerini diğer kadınlara anlatırdı. O zamanki devlet Müslümanlara büyük saygı duyuyordu. 1956 yılında Türkiye’ye geldiğimiz zaman bize, ‘Ya nerede kaldınız yüzyıllardır.' diyecekler sandık ama gün geldi ‘Ya nereden geldiniz siz, bizim işimizi gücümüzü elimizden alıyorsunuz.' dediler."
Apar topar Türkiye'ye göç
Dönemin Yugoslavya’sında liseyi bitiren her genç askerliğe hazırlık kapsamında bir derse tabii tutulur. Ali Şen de mecburen bu derse iştirak eder ve kendisine “Yugoslav ordusu nedir, senin için ne ifade ediyor?” şeklinde bir soru yöneltilir.
Bu soruya verilen cevap, Ali Şen ve ailesinin 4 gün içinde Türkiye’ye göç etmesine yol açar. Ali Şen, o günleri şöyle anlattı:
"1956 yılıydı, 25 Mayıs… Oranın Atatürk’ü olarak görülen Tito’nun doğum günüydü. Her yıl o tarihte eğitim biter. O zamanlar "asker öncesi ders" diye zorunlu bir eğitim vardı. Öğretmen bana, ‘Yugoslav ordusu nedir, senin için ne ifade ediyor?' dedi. Ben de dedim ki, “Benim vatanım Türkiye ve beni Atatürk’ün ordusu ilgilendiriyor, Yugoslav ordusu değil.’ Bunun üzerine beni önce müdür odasına çağırdılar ve aynı soruyu sordular. Ben yine aynı cevabı verince bu kez polis arabasıyla oranın istihbarat teşkilatına götürdüler. Orada da aynı soru ve benden yine aynı cevap. Beni oradan kurtaran okul müdürümüz Lakosevic oldu. Sırp bir eğitmendi ve bizi çok severdi. Lakosevic, istihbarat bölge müdürüne bizim örnek bir aile olduğumuzu belirterek, benim ceza almamam için bir formül düşünülmesi ricasında bulundu. Bölge müdürü de kendisinin kanunen 4 gün hakkının bulunduğunu ve bizim 4 gün içinde ülkeyi terk etmemiz gerektiği söyledi. Daha 17 yaşındayım ve paldır küldür Türkiye’ye geldik. Bu arada ben o lafları nasıl ettim, o cesareti nasıl buldum hala çözemedim.”
Ekonomik anlamda tepeden dibe çöküş
Hasan Maga ve ailesi, Prizren’deki tüm mal varlığını karşılıksız komünist rejime bırakarak İstanbul’a gelir.
Aile, göçle birlikte “Şen” soyadını alsa da yaşananlar hiç de şen olmaz.
Ali Şen, şunları kaydetti:
"Fatih Saraçhane’de bir buçuk odalık ev kiraladık. Haydar Caddesi numara 37. İlk defa kendi evimiz olmayan bir evdeyiz. İlk defa kiralık olarak ev tuttuk, zordu ve annem hastalandı. Zihinsel hastalık… Zor yıllar geçirdik, çok zor yıllardı. Çok güzel bir hayattan iyi olmayan, zorluk içinde olan bir hayata geldik. 1956 yılının Kosova’sından 1956 yılının İstanbul’unun Saraçhane’sinde ciddi fark vardı. Annemin hastalığı bizi perişan etti. Hiçbir zaman tekrar eski durumuna gelmedi. Yani yüzde 70’e kadar düzeldi ama olmadı, Allah kimseye vermesin. Evde, yukarıdan aşağıya böcekler inerdi. Tahtakurusu nedir bilmezdik, burada gördük. Büyük sıkıntıydı bizim için.”
İş hayatında ilk deneyim: Manavlık
Ekonomik sıkıntının yanına Zehra Hanım'ın rahatsızlığı da eklenince Ali Şen’in okul hayatı Prizren’le sınırlı kalır.
Ailenin paraya ihtiyacı vardır ve Ali Şen de artık çalışmak zorundadır.
Ali Şen, röportaja şöyle devam etti:
“Eminönü ile Unkapanı arası o zamanlar sebze ve meyve haliydi. Ağabeyim orada bir yere muhasebeci olarak girdi. Ben de oraya gidip geliyorum ve bakıyorum ki patatesin kilosu 10 kuruş. İstanbul’u yürüyerek geziyorum ve patates Nişantaşı’nda 1 lira. Ben de diyorum ki ‘Zengin oldum ben.’ Hemen başladım işe. Fatih’te Atikali semtinde yeni binalar, evler yapılıyordu. Apartman, güzel evler. Ben de kapıyı çalıyorum kadın çıkıyor. ‘Sen de kimsin?’ diyor, ben de diyorum, ‘Ben manav. Karşıda da manav var ama o benim rakibim. Sizin alacağınız ne varsa yazıyorum ve yarın sabah 8’de evinize teslim.’ Yani self-service ve yıl 1956. Bana bunu kimse öğretmedi, tamamen kendi fikrimdi. Siparişler doğrultusunda her sabah 06.00’da eşek arabasıyla halden malları alıp dağıtımını yapıyordum ve yeni siparişleri yazıyordum.”
Ali Şen’in manavlık macerası ve zengin olma hayali sadece 23 gün sürer. Şen, o günleri şöyle anlattı:
“Yağmurlu bir gündü ve evlerden sipariş alıyordum. Adamın biri açtı kapıyı ve sinirli bir şekilde, “Bana bak ulan! Siz gavurlar buraya geldiniz bizim kadınlara asılıyorsunuz.” dedi ve beni kovdu. O gavur lafı bana çok koydu. Asılmanın ne demek olduğunu bilmiyorum ben. Biz hanımefendi derdik, kadın bile demezdik. Osmanlı Türkçesi ayrı bir Türkçeydi. Manavlığımın 23. gününde adam yakama yapışıp o lafları söyleyince, o gün manavlığı bıraktım. Özellikle gavur lafı çok koydu bana ki hala içimdedir bugün.”
Kaynakçı yanında çıraklık başlıyor
Manavlık macerasından sonra yeni iş arayışlarına başlayan Ali Şen, Beşiktaş’ta yangın söndürme cihazı üreten bir akrabasının yanında kaynakçılığa adım atar.
Kısa süre yaptığı çıraklığın ardından 1959-1961 yıllarında vatani görevini yerine getiren Şen, askerlik dönüşü kaynakçılığa devam eder.
Rock and Roll şampiyonu Ali Şen
Kaynakçılığını hızla geliştiren ve ustalığa yükselen Ali Şen’in, o yıllarda sanata da merak saldığını ve rock and roll şampiyonu olduğunu öğreniyoruz.
Şen, bununla ilgili şunları kaydetti:
“Çayhane diye bir gece kulübü var Şişli’de. O zaman Ajda Pekkan’ın ilk çıktığı sahne orasıdır. Ben de dans ediyorum. Bu arada ben, rock and roll şampiyonuyum, çok iyi dans ediyordum (gülüyor). O zaman moda rock and roll, yeni çıkmış. O yıllarda İstanbul’da her bir şey müsaitti.”
Kaynak ustası Ali Şen Danimarka’da
Ali Şen, bu dans gösterileri sırasında ABD’li biriyle tanışır... John Smith.
Smith, Tüpraş rafinerisini yapan şirketin birinci adamıdır. Dostluk biraz ilerleyince, Smith’ten Şen’e yurt dışında çalışma teklifi gelir. Şen, teklife ilk önce pek sıcak bakmasa da 10 gün sonra soluğu Danimarka’da alır.
“Biz kaynakçı olarak 10 kişi Türkiye’den Danimarka’ya gittik. Gemiler limana geliyor ve 4,5 kilometre içerdeki rafineriye ham petrol götürülüyor. Ham petrol kalındır, ağırdır. Ben yönetimden 10 gün izin bir de emrime 5 kişi verilmesini istedim. Yeni bir şey icat edecektim. Gemilerden çıkan petrol, borularla rafineriye gidiyor ama borularda 24 tane dirsek var. Hal böyle olunca zaten ağır olan petrolün akışı iyice yavaşlıyor. Yaptığım projeyle dirsek boruların sayısını azaltıp düz borular ilave ederek hem işten hem de zamandan kazanmaya başladık. Tabii ki bunun için kiminin bahçesini, kiminin otoparkını falan satın aldık. Böylece gemideki petrolün rafineriye taşınma hızı yüzde 40 arttı. Bu sayede birden bire önemli bir adam oldum orada. (Gülüyor)”
Ali Şen, 1963 yılında yine Danimarka’da bulunan daha büyük bir şirkete transfer olur ve kısa süre sonra da şirketin en üst düzey yöneticiliğine getirilir.
Ali Şen için yuva kurma zamanı
Çalıştığı iş yerinde birinci adamlığa kadar yükselen Ali Şen için lisan (Danimarkaca) öğrenme zorunluluğu da doğmuştur.
Bu gerekçeyle dil kursuna giden Şen, hayatını birleştireceği Bente Hanım'la da orada tanışır. Şen, o günlere ait şu ifadeleri kullandı:
“Büyük şirketin başındaki bir adamsın. İngilizce biliyorum ama oranın lisanını da öğrenmek istiyorum. Bu sebeple bir kursa yazıldım ve diğer kursiyerlerin hepsi kız. Kader bu, Bente ile de orada tanıştık ve 1963’te evlendik. İki yıl sonra Adnan doğdu. Her şey güzel oldu, her şey iyi oldu. Annemle babam da o güzel yıllara şahitlik etti. Adnan’ın okulu gelince de Türkiye’ye döndük. Hem Metin hem Adnan hem Suzan (Şen’in çocukları) hepsi Türkiye’de okula başladı ve büyüdüklerinde İsviçre’de okudular.”
Dericilikle gelen milyonerlik
Kosova’da zirvedeyken Türkiye’ye göçle bir anda dibe çakılan Ali Şen, Danimarka macerasıyla yeniden zirveye doğru tırmanır.
Danimarka’daki 10 yıllık maceranın ardından yurda dönen Şen, dericilik sektörü sayesinde milyoner olur.
Ali Şen, bu süreci şöyle anlattı:
“Dericilik işine ben Danimarka’daki son 1 yılımda başladım. Danimarkalı bir şirket büyükelçiliğe gidip Türkiye’den deri almak istediğini söylemiş. Büyükelçilik de çok becerikli falan filan diyerek beni adres göstermiş. Adamlarla buluştuk ve Türkiye’ye geldik. Beyazıt’taki Kapalıçarşı’da bir sürü derici vardı. Benim deriyle ilk temasım o zaman oldu. Aradan 1,5 yıl geçtiğinde de 150 bin markla Türkiye’de ilk deri konfeksiyonu ihracatını ben yaptım. Yaklaşık 2 sene içinde de milyoner oldum.”
Gazeteci Ali Şen
Ergün Özarı… Dönemin A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü ve Milliyet gazetesi yazarlarından Coşkun Özarı’nın kardeşi.
Ali Şen, Danimarka’da geçirdiği yıllarda aynı ülkede ikamet eden Ergün Özarı ile dostluk kurar ve buna mukabil Coşkun Özarı ile de kaynaşır.
Türkiye'ye dönünce Coşkun Özarı ile münasebetini daha da kuvvetlendiren Ali Şen, kısa süre sonra Milliyet gazetesinden teklif alır. Şen, bununla ilgili şunları aktardı:
“Coşkun Özarı, Milliyet’te yazıyordu. Onun yanına sıkça gidip geliyordum ve bir gün rahmetli Abdi İpekçi’den bana da yazma teklifi geldi. Yıl 1969-1970 ve tabii o zamanlar ben çok gezen biriyim, dans ediyorum ve lisan da var. Aynı zamanda fena da bir adam değilim, uzun boylu sarışın falan (gülüyor). Gazetenin spor müdürü Namık Sevik, benden spor ve toplumsal olaylara ilişkin yazılar kaleme almamı istedi. Ben de yazmaya başladım ve çok beğendiler.”
Ali Şen gazetecilik yıllarında dönemin ünlü spor adamlarıyla da röportajlar yapar.
Gazeteci Şen’in aklından çıkaramadığı röportaj ise Pele ile yaptıkları mülakattır. Bunun sebebi ise Pele ile bir araya gelmek değil, 10 dakikalık röportajda hiç konuşulmayan konuların, gazetede 11 gün yazı dizisi şeklinde verilmesi.
Şen, bu konuyla ilgili şunları anlattı:
“Bir gün işlerim sebebiyle New York’tayım, orada şirketim var. Akşam da Las Vegas’a geçeceğim. Coşkun Özarı da gazetenin ABD temsilcisi. Bir haber geldi ve dediler ki ‘Pele, Cosmos’a gelmiş.’ Ben Las Vegas’a geçeceğim ama Coşkun Özarı dedi ki, ‘Namık Sevik benim başımın etini yer. Yanında Ali Şen var, New York’tasınız ve Pele Cosmos’a gelmiş. Nasıl olur da röportaj yapmadan gelirsiniz.’ Bunun üzerine hemen Cosmos’un başında bulunan adamı aradım. Kendisi önceden Daily Mirror’ın spor müdürüydü ve onunla da dostluğum var ve röportajı ayarladık. Central Park, Pele, futbol topu bir de Cosmos forması… Çok kısa bir röportaj oldu ve adam genel geçer şeyler söyledi. Akabinde de röportajı Türkiye’ye gönderdik. Sonra ne mi oldu? Bizim röportaj Türkiye’de yazı dizisi oldu. Pele Türk futbolunu anlatıyor, ‘Bir gün İtalya’ya özel maça gittik. Karşımda Can Bartu diye Türk bir futbolcu var. Adam topa sol ayağıyla bir vuruyor, top havada döne döne kaleye giriyor.’ Gel gelelim böyle bir şey yok. Pele öyle bir şey söylemedi. Bizim röportaj 10 dakika sürdü, 10 dakika ama bizim gazetede tam 11 gün sürdü. Pele Türk futbolunu bir anlatıyor ki … (Gülüyor) “
Ali Şen Fenerbahçe yönetiminde
Ali Şen yaptığı röportajlar haricinde gazetede dönemin Fenerbahçe Kulübü Başkanı Emin Cankurtaran’ı da adeta eleştiri bombardımanına tutar:
“Emin Cankurtaran Fenerbahçe’de sadece futbolla ilgileniyordu. Halbuki biz spor kulübüyüz. Ben de buna keskin beyanatlar veriyorum: ‘Yapamıyorsunuz, beceremiyorsunuz, bırakın gidin falan. Karşımdaki kişi Emin Cankurtaran, dev bir adam.”
Bu veryansınlar sonrası Şen kendisini bir anda Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nda bulur ve sarı-lacivertli kulüpte basketboldan sorumlu kişi ilan edilir. Ancak bu görev uzun soluklu olmaz. Şen o günleri şöyle dile getirdi:
“1975 yılında basketboldan ayrıldım çünkü Fenerbahçe’yi yönetenler basketbola pek iyi gözle bakmıyor ve giderleri karşılayamıyorlardı. Uzun yıllar sonra 1907 Derneğinin yaptığını ben tek başıma o zaman yaptım. Bütün paraları basketbolda ben ödedim. Salonları doldurduk ve müthiş bir Ali Şen figürü çıktı ortaya.”
TFF yönetimine giren Ali Şen, Fenerbahçe’ye tarihi ceza verdi
Türkiye Futbol Federasyonunda Eylül 1977’de İbrahim İskeçe başkanlık koltuğuna oturur ve yönetimde Ali Şen de vardır. Şen’e federasyon ikinci başkanlığı, basın sözcülüğü ve milli takımlar sorumluluğu görevi verilir.
Aradan henüz bir ay geçmişken İstanbul İnönü Stadı’nda Fenerbahçe-Altay müsabakası oynanır. Müsabaka 1-1 biter ve hakemin bitiş düdüğüyle deyim yerindeyse ortalık savaş alanına döner. Ali Şen, gelişmeleri şöyle anlattı:
“Cemil topa vurdu kaleye girdi fakat maç bitmişti. Hakem düdüğü çalmıştı. Bunlar 1 dakika içinde oluyor. Tribünler sahaya indi. Taraftarın biri köşe bayrağını aldı, gitti hakemin kafasına vurdu. Saha dışında arabaları ters döndürdüler. Peki şimdi ne olması lazım? Fenerbahçe’nin ceza alması lazım, sahası kapatılması lazım. Gel gör ki o zamana kadar Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş hiç böyle bir ceza almamışlar. Maçtan sonra ben işlerim sebebiyle Frankfurt’a gittim. Ben gelmeden de Futbol Federasyonu toplanmıyor. Gazeteler de her gün bunu yazıyor. Fenerbahçe’nin başkanı Faruk Ilgaz, ‘Fenerbahçe’ye ceza verecek federasyon anasının karnından doğmadı.’ diyor. Aradan bir hafta geçti ve döndüm. Federasyon olarak Ankara’da toplandık. İlk konuşmayı ben yaptım ve ‘Bakın Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş şimdiye dek ceza almamışlar, bu beni ilgilendirmez. Benim Fenerbahçeli olduğumu bilmeyen de yoktur. Eğer şimdi buna ceza vermezsek, bir gün beni bir Anadolu kulübü başkanı görür ve ‘Gücünüz bize mi yetti?’ der, yerin dibine batarım. Onun için Fenerbahçe’ye en az 2 maç ceza vereceğiz. Yok veremeyeceksek bana müsaade, istifa ediyorum.” dedim. Böyle bir tavrı beklemediler. Hele Ali Şen’den gelmesini hiç beklemediler. İşin sonunda ise Fenerbahçe’ye 2 maç ceza verdik. Tarihte ilkti bu.”
“Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon” sloganı ortaya çıkıyor
Fenerbahçe yönetimi, alınan 2 maçlık ceza sonrası Ali Şen’e adeta ateş püskürür. Bununla da kalınmaz ve Ali Şen derhal Fenerbahçe kongre üyeliğinden ihraç edilir.
Ali Şen, yaşanan gelişmeleri şöyle aktardı:
“Beni kulüpten attılar, ihraç edildim. Ben de hemen bir beyanat verdim, ‘İşte bugün başkan olmaya karar verdim. Fakat hiç merak etmeyin sizi kovmayacağım, geldiğimde hepinizin beyninizi değiştireceğim.’ dedim. Tabii gazeteler hep bu cezayı yazıyorlar. Fenerbahçeli yöneticilerin beyanatları yazılıyor çiziliyor. Tam anlamıyla hedef tahtasıyım. Derken Fenerbahçe’nin cezalı maçları bitti, sahasında oynayacağı ilk maç geldi çattı. Ben de maça gidiyorum ve herkes gibi ben de tribünlerin tepkisini merak ediyorum. Rakip Ankaragücü’ydü. ‘Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon.’ sloganı işte o gün, o maçta çıktı. Müthiş bir gündü benim için. Dünyada böyle bir slogan yok. Çok büyük başkanlar var ama hiçbirine 30 yıl böyle bir tezahürat olmamıştır. Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon, böyle bir şey yok.”
Vee Ali Şen Fenerbahçe başkanı
Ali Şen, 13 Nisan 1981’de sezonun bitimine 6 hafta kala düşme potasına çok yakın olan Fenerbahçe’de kulüp başkanlığına getirilir. Fenerbahçe, Şen başkanlığındaki çıktığı 6 maçta üçer beraberlik ve yenilgi alırken galibiyet yüzü göremez.
1981-82 sezonunda Fenerbahçe liderin 3 puan arkasında sezonu 3. sırada bitirirken, 1982-83 sezonuna gelindiğinde “Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon” sloganı gerçeğe dönüşür. Ali Şen önderliğindeki sarı-lacivertliler o sezon sadece lig kupasını değil Türkiye Kupası’nı da müzesine götürmeyi başarır.
Bir sezon sonra ise Fenerbahçe’de olağanüstü genel kurula gidilir ve takım liderken gerçekleşen bu kongrede Ali Şen aday olmayarak başkanlıktaki ilk dönemini bitirir.
Aradan 11 yıl geçer ve Fenerbahçe yine zor durumdadır. Sezonun (1994-95) henüz yarısı bile bitmemişken Fenerbahçe şampiyonluk yarışında havlu atar. Son 6 sezondur sarı-lacivertliler şampiyonluk yüzü görememiştir ve bu durum Fenerbahçe tarihinde bir ilktir.
Hal böyle olunca camiada bir kez daha “Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon” sesleri yükselmeye başlar. 18 Aralık 1994’te gerçekleşen seçimli kongreye “Ali Baba” tek aday olarak girer ve bir kez daha gönül verdiği takımın başkanlığına seçilir.
Herkesin kafasında Ali Şenli Fenerbahçe’nin yeni sezonda da (1995-96) şampiyon olup olmayacağı sorusu vardır.
Trabzonspor ile çok çekişmeli bir şampiyonluk yarışına giren Fenerbahçe, mutlu sona ulaşır. “Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon” sloganı artık kemikleşmiştir.
Ali Şen, tıpkı ilk döneminde olduğu gibi yine şampiyonluğun akabindeki sezonda görevi bırakır.
“Bizi Vansporlu Erkan şampiyon yaptı”
1995-96 sezonunda şampiyonluk denildiğinde herkesin aklına 32. haftada yapılan Trabzonspor-Fenerbahçe maçı gelir.
Ev sahibi ekip güçlü rakibinin 1 puan önünde lider çıkar müsabakaya, hatta karşılaşmanın ilk yarısını da 1-0 önde kapatır. Beraberlikte dahi liderliğini sürdürecek olan Trabzonspor, maçın ikinci yarısında kalesinde 2 gol görür ve liderliği Fenerbahçe’ye kaptırır. Kalan iki haftayı her iki takım da kayıpsız geçince sarı-lacivertliler ipi en önde göğüsler.
Futbol kamuoyu o sezonki kilit maçın Trabzonspor-Fenerbahçe müsabakası olduğunu düşünse de Ali Şen aynı görüşte değil. Şen, o şampiyonlukla ilgili şunları aktardı:
”Trabzonspor maçından 2-3 hafta önce hiç olmayacak bir şey oldu. Vanspor’da Erkan diye bir futbolcu var, sağ bek. Trabzon deplasmanında bu çocuk bir vurdu ve gol. Yendiler Trabzonspor’u 1-0. Esas bizim şampiyon olduğumuz an, o maçtır. Bizi şampiyon yapan Erkan’dır. Sonra Beşiktaş’ta oynadı Erkan. Eğer Vanspor o maçı almasaydı, biz Trabzon’a 5 puan farkla gidecektik ve yensek bile bir şey olmayacaktı. Bizim maçtan sonra, küme düşmüş 2 takımla oynayacak Trabzonspor şampiyondu.”
Oğuz ve Aykut, Fenerbahçe’den neden gönderildi?
Fenerbahçe’nin 1996 yılındaki kazandığı şampiyonluk çok ses getirir getirmesine ama şampiyonluğun hemen ardından takımın as oyuncularından Oğuz Çetin ve Aykut Kocaman’ın takımdan gönderilmesi de futbol kamuoyunda aylarca, hatta yıllarca konuşulur.
Kritik Trabzonspor maçını 2-1 kazanan Fenerbahçe’de golleri atan bu iki oyuncu ne oldu da şampiyonluğun hemen akabinde takımdan gönderildi? Ali Şen, bu konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Günlerden perşembe ve Trabzonspor maçı da pazar günü. Şadan Kalkavan beni arıyor, ben de Bodrum’daki çiftlikteyim. Oğuz ve Aykut geliyor oraya. Konuşuyorlar bunlar ama ne konuştuklarını anlatmıyorum, hiç anlatmadım."
Şen, "Bu söylediklerinizden para istediklerini çıkarıyoruz." şeklindeki soru üzerine şunları anlattı:
"Olabilir ama söylemiyorum. Ben de sinirlendim Şadan’a. 'Ya Şadan, biz Fenerbahçe’yiz, istersen 5 Aykut, 5 Oğuz, 10 tane gol atsınlar, biz Fenerbahçe’yiz. 10-0, bütün mesuliyeti ben alırım. Sen bunlara hemen nasıl güle güle demedin?' 'Parreira gönderdi.' dedi. Ona da güle güle, o da İstanbul’da kalsın.
Maç gecesi Rize Dedeman Oteli’nde futbolcuları akşam teker teker çağırdım. Soru sordum. Yani bir arkadaş demiş ki futbolcular garip falan filan, para konusu var işte. Tam anlatmıyorum, çünkü ikisini de beğeniyorum. İkisini beraber çağırdım son. Gece 00.00 ve ertesi gün maç var. Berabere kalsak Trabzon şampiyon, yenersek son iki maçı da biz alırsak biz şampiyonuz. Şimdi 'İkiniz.' dedim, 'Yarın beşer tane gol atsanız ve maçı biz 10-0 kazansak da ikinizi de gönderiyorum.' dedim.
Biz şimdi Trabzonspor'u yendik. Bizim taraftarlar ve bizim kongre üyeleri Şadan’a diyorlar ki ‘Oğuz’la Aykut’u gönderecek kimse yok kulüpte.’ Şadan da televizyonda canlı yayında diyor ki ‘Ben varken Oğuz ve Aykut’u kimse gönderemez.’ Başkan kim? Ben, Ali Şen.
Ve de döndük İstanbulspor, arkadan da Vanspor’u yendik, şampiyon olduk. Bir mekanda şampiyonluk kutlaması yapıyoruz. Benim ellerimden biri Aykut’ta biri Oğuz’da. Bazı arkadaşlar diyorlar ki ‘Madem kovdun onlarla ne işin var?’ Hayır, onlar da kutlama yapacak. Onlar da maçın, galibiyetin, şampiyonluğun tadını alacak. Meğersem tat almamış Aykut. Aykut diyor ki 'Ben sevinemedim fazla. Çünkü Trabzonlu futbolcular üzüldü.' Çok büyük bir sebeptir o. Ve Aykut’un bunu demesini centilmenlikle ilgili yazdılar, böyle bir şey olabilir mi? Yani maaş aldığın, para aldığın, bağlı olduğun Fenerbahçe’de milyonlarca Fenerbahçe taraftarı üzülürse zararı yok mu? Senin görevin olan gol atmaktır. Senin görevin, santrfor oynuyorsun takımı şampiyon yapmaktır. Yapıyorsun, gol atıyorsun fakat onlar üzülüyor diye sen sevinmiyorsun. Bu kandırmaca değildir de nedir? Olmaz böyle şey. He ana sebep bu değildi. Onlar benim kendilerini göndereceğimi biliyordu. İkisi de beni iyi tanıyor. Tabii bekliyorlar şimdi ne olacak. ‘Hiç beklemenize falan gerek yok, gidiyorsunuz.’ dedim.”
Ali Şen, bu iki oyuncuyla birlikte bir diğer futbolcu Emre Aşık’ı bonservisleriyle İstanbulspor’a verir ve alışılagelmişin dışında İstanbulspor yönetimiyle futbolcuların alacağı paranın pazarlığını da yapar. Şen, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Bunu da ilk defa burada söyleyeceğim. Bizim Bodrum’daki çiftliğe Cem Uzan ve Hakan Uzan geldi. ‘Size Oğuz, Aykut ve Emre’yi veriyorum. Fenerbahçe’ye bonservis için 5 milyon dolar nakit ve hemen. Ayrıca benim 1 ve 2. kaptanım geliyor, onlara da şu kadar vereceksiniz yoksa vermiyorum çocukları.’ dedim. Her ikisinin daha fazla para alması için 1 saat uğraştım. Bunlar hayatlarının en büyük parasını Cem Uzan’dan aldılar, Ali Şen’in gayretinden dolayı.”
Fenerbahçe’de 3. Ali Şen dönemi olacak mı?
Ali Şen ile röportajımızı bugünlere getiriyoruz.
Fenerbahçe son 5 sezondur şampiyonluğa hasret. Bu durum, Ali Şen’le şampiyonluğun geldiği 1983 ve 1996 yıllarının arifesiyle de çok benzerlik gösteriyor.
Camia bir kez daha “Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon” sloganı etrafında birleşirse, "Ali Baba" yeniden kolları sıvar mı? Deneyimli spor adamı, bu soruya şu yanıtı veriyor:
“İstemem yan cebime koyun tarzı adamlardan değilim. İkincisi, bugüne kadar bir şey söyleyip de yerine getirmediğim bir konu olmadı. Ben iki defa başkan oldum. İkisinde de benim gelmeme gerek yoktu. Taraftar her maçta 'Ali Şen başkan, Fenerbahçe şampiyon' diye bağırıyordu. Zaten kantara benim binmeme gerek yoktu ama ben kantara bindim. Kantar yine şampiyon tarttı. Şimdi olur mu? 80 yaş bana müsaade etmez, olmaz… Bugün başkan Ali Koç’u en fazla destekleyenlerin başında ben geliyorum biliyorsunuz. Kongre günü de kongreden evvel de. Yoksa baştan söylerdim, bende öyle bir niyet olsa 'Şunu yanlış yapıyorsunuz bunu yanlış yapıyorsunuz, siz gidin ben geleceğim.' derdim. Muhalefet zor iş. 'Sen git ben geleceğim.' Ben bunları Emin Cankurtaran’a diyordum, dev gibi adamdı o zaman. Bilmiyorsun, dışarı git diyorsun. Kim gelecek? Ben geleceğim. Ben geleceğim çünkü ben daha iyi biliyorum. Sen kötüsün ben iyiyim. Sen aptalsın ben akıllıyım (Gülüyor). Zor iş.”
“Fenerbahçe bu sezon şampiyon olamazsa Ali Koç’la devam edileceğini sanmıyorum”
Fenerbahçe'nin ve mevcut başkan Ali Koç'un performansını soruyoruz Ali Şen'e ve efsane başkan bu ikiliye bir de taraftarı ekleyerek ilginç bir cevap veriyor:
“Şimdi Ali Koç, geçen sezon basketbol iyi, futbol çok kötü. Bu sezon basketbol çok kötü, futbol iyi derken mağlup oluyorsun. İstediğiniz gibi bir türlü olmuyor. Şampiyonluk şart. Taraftarlar geçen sezon bütün tribünleri doldurdu. Bu sezon en zor anlarda yine doldurdu. Fenerbahçe taraftarlarını çok iyi tanıyan biri olarak, bu sezon Fenerbahçe şampiyon olamazsa Ali Koç’la devam edeceklerini sanmıyorum.”
“Gün gelecek Fenerbahçe’nin başında bir Çinli, bir Arap ya da bir Rus oturacak”
Türk futbolunun an itibarıyla en büyük sıkıntısı kulüplerin içinde bulunduğu mali çıkmaz. Salt 4 büyük kulübün 11 milyar liraya yakın borcu var. Her geçen sezon da bu borç miktarı artıyor.
Konuyu Fenerbahçe özelinde değerlendiren Ali Şen, iki farklı reçete öneriyor:
“Ali Koç, 'Bu borç 100 yılda ödenmez.' diyor. Bunu hepimiz duyduk televizyonda, herkes duydu. Durum madem ki bu kadar kötü, ne yapmamız lazım? Dünya ne yapmış? İtalya'da Serie A, İspanya'da La Liga, İngiltere'de Premier Lig... İlk 6 takımdan sonrasına bakın. Altı takımdan aşağısıyla bizim baştakilerin para durumu 3 aşağı 5 yukarı aynıdır. Onlar ne yapmışlar? Fenerbahçe'de bir gün gelecek bir Çinli, bir Arap, bir Rus koltuğa oturacak ve şirketi satın alacak. Sonra taraftar ‘Yuuuhh! Yönetim istifa.’ diye bağıracak. Adam da ‘Ne diyor bunlar ya? Onlara yuh! Onlar dışarı ben içeri, şirket benim.’ diyecek.
Fenerbahçeli Ali Şen’e bunu sordum. Fenerli Ali Şen, mantıklı Ali Şen’e ne cevap veriyor? Ben bunu kabul edemem. Bu sezon kaybolsa bile taraftara 'Aman ha Ali Koç’un yakasını bırakmayın.' derim. Yine bir Ali’yi diyorum, bu sefer soy ismi Koç.”
“Torunumu düşünmediğim gün yok”
Ali Şen, 5 yıl önce elim bir kaza sonucu torununu, geçen yıl da eşini ebedi aleme gönderdi. Şen, bu iki acı hadiseyi hatırlatınca derin bir “of“ çekiyor:
“Benim hayatım altüst oldu. Ben zaten eşimin vefat edeceğini biliyordum. Yani doktor '10 ay ömrü var.' dedi, akciğer kanseri. İşte bunu uzatıyorsun ilaçla falan fakat 17 yaşında Alp, yani aklın almayacağı şekilde aptalca bir kaza. Benim onu düşünmediğim günüm yok.”
Kısa soru-cevaplar
"Ali Baba" ile röportajımızı kısa soru ve cevaplarla noktalıyoruz.
Yugoslavya: Güzel memleketti
Tito: 2. Atatürk
Kosova: Yemyeşil bir cennet
Türkiye: Cennetlerin cenneti
Bodrum: Cennetlerin içindeki en güzel yer
Deniz: Olmadan olmaz
Dalma: Çok güzel
Galatasaray: Dost
Fenerbahçe: Hayatımın içi
Aziz Yıldırım: Benden iyi başkanlık yaptı
Fatih Terim: Benim çok sevdiğim Türkiye’nin en büyük spor adamı
Gol: Sevinç
Siz gazeteci olsaydınız Ali Şen'e ne sorardınız? Bir daha gel derdim (gülerek)
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.