İstanbul
TRT World Research Centre'dan Araştırmacı Çağdaş Yüksel, ABD’deki bağış yarışında son durumu ve sistemin nasıl işlediğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
5 Kasım Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanlık seçimlerine geri sayım sürerken, anketler Demokrat Parti adayı Kamala Harris ile Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump arasında kıyasıya bir yarış olduğunu gösteriyor. Kampanya bağışlarına bakıldığında, Harris, Trump'a karşı net bir üstünlük sağlamış durumda. Partilerin toplam bağış miktarı 1,5 milyar doları aşarken, Demokratlar 1.004.978.132 dolar, Cumhuriyetçiler ise 468.152.242 dolar bağış topladı.
Harris’in temmuz ayında başkanlık yarışına katılması, Demokratlara önemli bir ivme kazandırdı. Ağustos ayında Harris’in kampanyası 361 milyon dolar toplarken, Trump’ın kampanyası aynı dönemde yalnızca 130 milyon dolar toplayabildi. Politik Eylem Komiteleri (PACs) ve Super PACs’lere bakıldığında ise oldukça farklı bir tablo görülüyor. Harris’i destekleyen Super PACs’ler 273 milyon dolardan fazla bağış toplarken, Trump’ı destekleyen Super PACs’lerin topladığı bağış 310 milyon doları aştı.
Kampanya nasıl finanse ediliyor?
ABD’deki kampanya finansman süreci Federal Seçim Komisyonu (FEC) tarafından denetleniyor. Bireysel bağışçılar bir adaya en fazla 3 bin 300 dolar bağış yapabilirken, PACs’lere 5 bin dolara kadar katkıda bulunabilirler. Super PACs’ler ise sınırsız miktarda bağış toplayıp harcayabilir, ancak adayların kampanyalarıyla doğrudan koordine olamazlar. Kampanya finansmanının en tartışmalı unsuru olan ''karanlık para'' yani bağışçıları açıklanmayan harcamalar, spekülasyonlara açık bir konu olmaya devam ediyor.
ABD seçim sistemi, adayların büyük kampanya bütçelerine ihtiyaç duyduğu bir yapı üzerine kuruludur. Bu durum, para, lobi grupları, politikacılar ve politik kararlar arasındaki ilişkiyi ayrılmaz bir bütün haline getiriyor. Özellikle, 2010'da Yüksek Mahkeme’nin ''Citizens United v. FEC'' kararıyla şirketlerin, sendikaların ve diğer kuruluşların sınırsız seçim harcaması yapmasına izin verilmesinden bu yana seçim harcamaları astronomik boyutlara ulaştı ve 2020 seçimi 14 milyar doları aşarak tarihin en pahalı seçimi oldu.
Paranın gücü ve talepler
2024 başkanlık seçimlerinde sermaye sahipleri ve lobi grupları adayların politikalarını Super PACs’ler ve ''karanlık para'' aracılığıyla kendi çıkarlarına göre yönlendirebiliyor. Bunun en net örneği, X hesabında yarışta kalacağını ve Trump’ı yeneceğini belirtmesine rağmen, finansman destek tehditleri ve ardından gelen kamuoyu baskısıyla saatler sonra adaylıktan çekilen Başkan Joe Biden olabilir.
Biden, kampanya bağışlarının çoğunluğunu 2 bin doların üzerindeki büyük bağışlardan ve Super PACs’lerden sağlıyordu. Küçük bağışlar toplama konusunda Trump’a kıyasla sorunlar yaşasa da büyük bağışçıların desteğiyle kampanyasını sürdüren Biden, 27 Haziran’daki başarısız başkanlık münazarasının ardından büyük şirket ve lobi gruplarının tepkisini çekti. Nihayetinde Biden, ön seçimlerde aldığı 3 bin 800'den fazla delegenin desteğine rağmen yarıştan çekilmek zorunda kaldı.
Yarışta öne çıkan diğer isimleri incelemek de önemlidir. Harris ve Trump’tan sonra en fazla bağış toplayan isim, Trump’ın Cumhuriyetçi ön seçimlerdeki rakibi Nikki Haley’dir. Haley’nin kampanya bağışlarının yaklaşık yüzde 49’u 2 bin doların üzerindeki katkılardan ve Super PACs’lerden geliyor. Demokrat ön seçimlerinden çekilip bağımsız aday olan ve son olarak Trump’a desteğini açıklayan Robert F. Kennedy Jr. ise fonlarının yaklaşık yüzde 38’ini Cumhuriyetçi Ronald Reagan dönemi danışmanı Gavin de Becker gibi zengin destekçilerden aldı. Haley’nin ön seçimlerde Trump’ı geçip Cumhuriyetçi aday olması, Kennedy’nin ise kritik eyaletlerde Biden’dan oy çalarak Cumhuriyetçilere avantaj sağlaması, farklı çıkar gruplarını heyecanlandırdı ve bu adaylar küçük bağışlardan ziyade büyük çıkar grupları tarafından desteklendi.
Lobilerin kampanya bağışlarındaki en önemli motivasyonu, destekledikleri adaylar seçildiğinde kendi çıkarlarını koruyacak politikaların uygulanmasını sağlamaktır. Trump’ın sıkı göç politikaları, teknoloji ve tarım sektörlerinde yabancı işçilere bağımlın olan birçok şirketi tehdit ediyor. Başkanlığı döneminde H1-B vizesi gibi programlara getirilen kısıtlamalar, bu sektörlerde iş gücü sıkıntısına yol açtı. Bu nedenle, bağış için Demokratların daha ılımlı göç politikalarına yönelen şirketler de bulunuyor. Diğer taraftan, azami kurumlar vergisi oranını mevcut yüzde 21’den yüzde 15’e düşüreceğini söyleyen Trump’a destek veren şirketler de var.
Küçük bağışçılar: Halk desteğinin göstergesi
Kampanya bağışlarına dair en önemli nokta, küçük ve bireysel bağışların incelenmesidir. Bu bağışlar, halk desteğinin en önemli göstergesi olabilir. Trump’ın kampanya bağışlarının yüzde 31,6’sını, Harris’in ise yüzde 42,13’ünü küçük bağışçılar sağladı.
Trump’ın karşı karşıya kaldığı hukuki sorunlar, kampanyasının ana temasını ''derin devlet'' komplosu üzerine kurmasına neden oldu. Bu anlatı, Trump’ın tabanında büyük yankı uyandırdı ve mahkeme süreçleriyle eş zamanlı olarak bireysel bağışlarda ciddi bir artış gözlendi. Nisan ayında gerçekleşen ''Sus Payı'' davasının ardından, mayıs ayında Trump’ın kampanya bağışlarının yalnızca yüzde 4’ü büyük bağışçılardan gelirken, yüzde 30’u 200 doların altındaki küçük bağışlardan oluşuyor.
Demokratlar cephesinde ise bireysel bağışlar, Kamala Harris’in adaylığıyla ivme kazandı. Harris, ağustos ayında topladığı bağışların üçte ikisini ilk kez bağış yapan kişilerden elde etti, toplam bağışlarının çoğunluğu ise 200 doların altındaki küçük miktarlardan oluşuyor. Bu durum, Demokratların tabanını genişletme ve yeni seçmenlerle bağ kurma stratejisinin başarılı olduğunun bir göstergesidir. Seçime günler kala, görünen ve gizli para akışının 2024 seçimlerinin sonucunu şekillendirmeye devam edeceği, seçim sonrasında ise kampanya finansörlerinin taleplerinin gündeme geleceği kesindir. [Çağdaş Yüksel, TRT World Research Centre'da Araştırmacıdır.]