İstanbul
Dr. Mehmet Rakipoğlu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 17-19 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirdiği Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) kapsayan Körfez ülkeleri turunun önemini, yapılan işbirliği anlaşmalarını ve ileride yaşanabilecek olasılıkları AA Analiz için kaleme aldı.
1 • Ziyaretlerin önemi neydi?
İlk olarak ziyaretler, NATO zirvesi ve Türkiye’nin Batı ile ilişkilerindeki olumlu gündem sonrası gerçekleşti. Bu anlamda Körfez’e yönelik bu ziyaretler, Türk dış politikasının Batı’ya odaklanacağı argümanını boşa çıkarıyor. Dolayısıyla Türkiye dış politikadaki stratejik otonomi arayışını devam ettiriyor.
İkinci olarak, seçimler sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez ülkelerine yaptığı bu ilk ziyaret, Ankara’nın Abu Dabi, Riyad ve Doha yönetimlerine yönelik tasavvurunu ortaya koyuyor. 200’den fazla iş insanı heyetler bazındaki görüşmelerde yer aldı. Türkiye-Suudi Arabistan, Türkiye-BAE ve Türkiye-Katar arasında icra edilen ekonomik forumlar ve imzalanan anlaşmalar taraflar arasında ilişkilerin çok boyutlu bir biçimde geliştirilmesi noktasında ortak bir vizyon olduğunu gösteriyor.
Üçüncü olarak, ziyaret gerek Türkiye’nin döviz çekme gerekse Körfez’in yatırım çeşitlendirme politikaları dönemine denk geldi. Dolayısıyla ziyaretlerin birden çok amacı, iç içe geçmiş süreçlerle ilişkili olduğu söylenebilir.
2 • İşbirliği alanları nelerdir?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretleri, ülkeler arasında ekonomi başta olmak üzere birçok alanda işbirliğine odaklanıyor. Bu anlamda karşılıklı ticaret ve yatırımın artırılması ve teşvik edilmesi öne çıkıyor.
Haziran ayının başında ilan edilen Kalkınma Yolu Projesi de ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi noktasında kritik önem arz ediyor. Nitekim mezkur proje 1200 kilometrelik demir yolu ve otoyol alt yapısıyla Türkiye'yle Körfez arasında yeni bir ulaştırma koridoru hedefliyor. Bu yeni koridorla Türkiye-Irak-Körfez arasında petrol, doğal gaz başta olmak üzere ticari ilişkilerin hareketlenmesi bekleniyor. Türkiye’nin enerjide merkez ülke olmasına vesile olacak bu proje, Körfez ülkelerinin Batı ile ticaretini de geliştirme potansiyeline sahip.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Körfez turunda 200’den fazla iş insanı ve bürokrasinin önemli isimleri de eşlik etti. Bu durum, Ankara’nın Riyad, Doha ve Abu Dabi ile ticaret hacmini artırma noktasında oldukça istekli ve kurumsal adımlar attığını gösteriyor. Ayrıca Körfez ülkelerinin de Türkiye ile ticari ilişkileri geliştirmek istediği söylenebilir. 22 milyar dolarlarda seyreden Türkiye-Körfez ticaret hacminin artırılması yönünde birçok anlaşma ve mutabakat zemini hazırlanıyor. Özellikle gerçekleştirilen iş forumları, karşılıklı ticaretin artırılması noktasında ilişkilere pozitif bir ivme kattı.
Öte yandan Suudi Arabistan-BAE arasında son yıllarda yoğunlaşan rekabet, Türkiye-Körfez yakınlaşmasını doğrudan etkiliyor. Gerek Suudi Arabistan gerekse BAE, Körfez’de ticaret merkezi ülke olma noktasında yarışıyor. Bu anlamda Avrupa’ya açılan bir kapı olarak görülen Türkiye’ye yönelik yapılacak yatırımlar, Körfez açısından önemli görülüyor. Körfez ülkelerinin son yıllardaki spor, yenilenebilir enerji, plastik, demir çelik, iletişim, gayrimenkul, kültür başta olmak üzere birçok yatırım projesinin yönünü ve ağırlığını Türkiye’ye yöneltmesi beklenebilir. Dolayısıyla Türkiye-Körfez ülkeleri ilişkilerindeki ticaret hacmi ve ticaretin boyutları genişletilebilir. Bu anlamda BAE’nin İzmir, Mersin, Samsun limanlarında işletme faaliyetlerini artırması, Katar’ın medya alanında yeni yatırımlar yapması, Suudi Arabistan’ın da özellikle savunma sanayine yönelik girişimlerde bulunması bekleniyor. Benzer şekilde Türkiye’nin de Suudi Arabistan’ın 600 milyar dolar değerindeki Neom, Diriyye, Amella gibi birçok mega şehir projesinde inşaat ve alt yapı noktasındaki yatırımları artabilir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın turu, Türkiye-Körfez ilişkilerine çok boyutlu işbirliği ve fırsatlar sunuyor.
Güvenlik bağlamında zikredilmesi gereken kritik mesele Türkiye’nin Körfez güvenliğindeki rolünün artmasıyla alakalı. Bu anlamda Suudi Arabistan'la Türkiye arasında imzalanan savunma ve havacılık anlaşması kritik önemi haiz. Nitekim bu anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük savunma ve havacılık ihracatı sözleşmesi anlamına geliyor. Bu anlamda Baykar tarafından milli ve özgün olarak geliştirilen Bayraktar AKINCI TİHA'lar Suudi Arabistan Krallığı Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterinde görevlendiriliyor. Ortak üretim, teknoloji transferi, eğitim, teknik ve lojistik destek gibi noktalarda da Türkiye, Suudi Arabistan'la işbirliğini geliştiriyor.
3 • Olası senaryolar nelerdir?
Ziyaret kapsamında ticaret ve yatırımın artırılması dışında siyasi ve güvenlik işbirliklerinin derinleştirilmesi olası senaryolar arasında. Suudi Arabistan Savunma Bakanı Halid bin Selman’ın da ifade ettiği gibi söz konusu satışlarla birlikte iki ülke arasındaki savunma ve askeri işbirliğini taçlandırılıyor. BAE’nin benzer bir süreci tecrübe ettiği ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar’daki askeri varlığı da hesaba katıldığında, Türkiye’nin Körfez güvenlik mimarisindeki etkinliğinin arttığı ifade edilebilir. Türkiye-Körfez arasındaki güvenlik işbirliğini derinleştirme potansiyeline sahip bir diğer gelişme, savunma sanayi ve teknoloji transferi bağlamında atılabilecek adımlar ve projeler. Özellikle Türkiye’nin milli savunma sanayi anlamındaki attığı adımlar Körfez’in ulusal güvenlik kapasitesinin geliştirilmesi ve fabrika inşası gibi somut çıktılara katkı sağlayabilir.
Siyasi işbirlikleri bağlamında birçok dosyada Türkiye ile Körfez ülkeleri ortak pozisyon alabilir. Özellikle Sudan ve Yemen dosyalarında Türkiye’nin Katar ve Suudi Arabistan ile daha yakın bir angajmana girmesi beklenebilir. Sudan’da yaşanan çatışmanın son bulması adına Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın daha aktif bir oynaması muhtemel siyasi senaryolar arasında. Ayrıca Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin 27 Temmuz’da Ankara’ya yapacağı ziyaret de Türkiye’nin mezkur dosyalardaki etkinliğini artırabilir. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve Mısır’ın Sudan’da Hızlı Destek Güçlerine karşı ordunun yanında ortak bir pozisyon alması, Hartum’daki krizin çözümü adına bölgesel girişimleri artırabilir.
Benzer bir sürecin Yemen dosyasına tesir etmesi beklenebilir. Suudi Arabistan ve Katar, Türkiye ile birlikte Yemen’de Güney Geçiş Konseyi’ne karşı pozisyon alıyor. Yemen savaşının sona ermesi ve geçiş sürecinin başlatılması adına son yıllarda adımlar atan Suudi Arabistan, Türkiye’nin Yemen’de arabuluculuk başta olmak üzere daha aktif bir rol oynamasını talep edebilir.
Son olarak mezkur aktörler Suriye dosyasında da işbirliklerini geliştirebilir. Bu anlamda, Körfez ülkeleri Suriye’nin kuzeyinde inşa edilen şehir projeleri başta olmak üzere birçok noktada Türkiye ile ortak hareket edebilir. Ayrıca Körfez’in Türkiye ile İran’ı dengeleme noktasında Irak, Lübnan ve Suriye’de siyasi ve güvenlik işbirliği de derinleşebilir.
Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan, Katar ve BAE’ye yaptığı ziyaretler, Türkiye-Körfez arasındaki işbirliklerini genişletiyor. 2010 sonrası gerginlik, 2020 sonrası normalleşme sürecine giren Türkiye-Körfez ülkeleri ilişkileri son ziyaretle birlikte konsolidasyon dönemine geçiyor.
[Dr. Mehmet Rakipoğlu, Batman Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Akademik Çalışmalar Koordinatörü, Dimensions for Strategic Studies.]