ABD, Ankara'dan sonra Riyad'ı da kaybetti!
21. yüzyıla girerken dünya dengeleri ve küresel statüko yeniden şekillenmeye başladı. Sovyetler’in ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra kendini dünyanın yegane süper gücü bu alemin tek horozu görmeye başlayan ABD, içine düştüğü güç sarhoşluğundan çıkamadı. ABD o güne kadar gizli yöntemlerle kendine bağladığı ülkeler yetmemiş gibi, gerçekte bir CIA operasyonu olan 11 Eylül 2001 saldırısını bahane ederek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etti. Bütün İslam ülkelerini tehdit etmeye başladı. Ukrayna’da, Gürcistan’da boyalı darbeler yaptırdı.
Washington’un Büyük Ortadoğu Projesi dediği senaryo geri tepti. ABD ve müttefikleri Afganistan ve Irak’ı yerle bir etmeyi başardı. Ama şimdi bin pişman vaziyette durumu kurtarmaya çalışıyor. Geride bir enkaz bırakarak tası tarağı toplayıp Irak’ı terk eden işgalciler aynı şekilde Afganistan’dan da çıkmaya çalışıyor. Bu savaşlar sırasında ABD yaklaşık 70 yıllık müttefiki olan Türkiye ve Pakistan’ı kaybetti. Bu iki önemli ve büyük ülke ABD güdümünden çıktı. Kanlı savaşı kazanmış görünmesine rağmen ABD, Afganistan ve Irak’ı kazanamadı. Süper güç, dünyaya maskara hale geldi. Bunları Arap ayaklanmaları takip etti. Tunus, Mısır, Libya ve Yemen kendi kaderini tayin yolunu seçti. Mısır’da şimdilik bir mola var. Ancak fazla sürmeden durum yeniden değişebilir. Suriye’de ise uzatmalı süreç devam ediyor. ABD’nin Ukrayna ve Gürcistan’daki boyalı devrimleri ise kadük kaldı.
ABD şimdilerde yeni şoklarla karşı karşıya...
1932'de Suudi Arabistan Krallığı'nın ilan edilmesinden bu yana bu krallığın ABD ile özel bir ilişkisi vardı. Yine 1932’de Suudi Arabistan’ı resmen tanıyan ilk devlet Türkiye ve ilk kutlama mesajını çeken devlet başkanı da Mustafa Kemal’di.
Son zamanlarda ABD ve İsrail, medya üzerinden Türkiye ve Ankara’nın dış politikasını hedefe koydu. Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve Hakan Fidan aleyhine sistematik yayınlar yapılıyor. Bu isimlere, yabancı medya üzerinden saldırılar yapılırken eşzamanlı olarak Türkiye’deki belli medya kuruluşları ve belli siyasi odaklar üzerinden de saldırılar geliyor. Bu ortak saldırıların ortak hedefinde bir taraftan da Suudi Arabistan güvenliğinin tepesindeki güçlü isim Prens Bender Bin Sultan var.
Adı geçen prens 20 yıldan uzun bir süre Washington’da görev yapmış büyükelçilik vazifesinde bulunmuş biri. Suudi Sarayı’nın da en güçlü adamlarından.. Suudi Arabistan-ABD ilişkileri son derece kritik bir süreçten geçiyor. Çünkü Riyad yönetimi ABD’ye ardı ardına restler çekmeye başladı.
Suudi Arabistan, geçtiğimiz Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmayarak önemli bir işaret vermişti. Geçen hafta BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini reddederek, tepkinin seviyesini iyice yükseltti.
Prens Bender bin Sultan, Cidde’de topladığı Batılı diplomatlara ise bir nevi nota verdi. ABD’nin Suriye’ye diplomatik çözüm araması ve İran’la yakınlaşmasından dolayı tehdit ederek “ABD ile ilişkilerde büyük kayma planlıyoruz” dedi.
En kritik dönemlerde Washington’da 22 yıl büyükelçilik yapmış olan Suudi prens, kendisine yakın bir kaynak aracılığı ile de, dünyaya şunu ilan etti: “ABD’den uzaklaşma büyük olacak. Suudiler artık kendilerini ABD’ye bağımlı durumda bulmak istemiyor. Bender bin Sultan, ABD ile alışverişi sınırlamayı planlıyor. Bu, ABD’nin Filistin ve Suriye ile ilgili etkin eylemde bulunmayı başaramamasının ardından geldi.’’
Riyad’ın, tehdidinde ABD’ye petrol satışları ile Suudi Arabistan’ın ABD’den silah alımlarının da etkileneceği belirtiliyor. “Tüm seçenekler masada ve muhakkak ki bir etkisi olacak’’ deniliyor. Bu tehdit, Suudilerin ABD’den milyarlarca dolarlık hazine bonosu alımı ve Riyad’ın milyarlarca dolarlık silah anlaşmalarını da kapsıyor.
Yani Çin füzesi alacak diye Türkiye’yi hedefe koyan ABD’yi şimdi de Suudi Arabistan’ın resti düşündürüyor. Washington, durumun şaka olmadığının, aksine çok ciddi olduğunun farkında. ABD’li bir yetkili Wall Street Journal’a “Çıkarlarımız giderek daha çok birbirinden uzaklaşıyor’’ yorumunu yapıyor.
Diğer üst düzey Suudi prensi olan Turki el Faysal da, Washington’dayken, ABD’nin Suriye politikasının “İçler acısı olduğunu ve Suriye ile İsrail-Filistin meselesine gelince, elinin ayağına dolaştığını”söylemişti. Suudi istihbaratının eski başkanlarından Turki, “Beşar’ın kimyasal cephaneliğinin uluslararası kontrol altına alınması denen maskaralık, apaçık hainlik olmasaydı, komik bulunabilirdi. Ama Obama’nın askeri müdahaleden geri adım atmasının yanı sıra Esad’ın halkını katletmesine yardımcı olması için tasarlandı’’ diye ABD yönetimini hırpalıyor.
Riyad’ın yeni stratejisini Kral Faysal İslami Araştırmalar Merkezi uzmanlarından Nevaf Ubeyd, Al-Monitor’de şöyle yorumluyor. “Riyad, Arap aleminde düzenin sağlanmasına yönelik ve İran’ın sızma politikalarının yayılmasına karşı bir cevap için kolları sıvadı. Suudiler ve bölgesel müttefikleri, Suriyeli isyancılara desteklerini artırmaya ve Lübnan ile Ürdün’ün çökmesini önlemeye kararlı. Şam rejiminin devrilmesi, Arapların geleceği için çok önemli.’’
İşte Batı’yı rahatsız eden konu belki de bu son paragrafta gizli. İslam dünyasında, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bazı önemli ülkelerin başını çektiği yeni bir inisiyatif başladı. Batı’dan bağımsız bu gelişme onları son derece düşündürüyor. Bunu önlemek veya en azından geciktirerek zaman kazanmak için de Hakan Fidan gibi Bender bin Sultan gibi sembollere saldırarak mesaj veriyorlar.
Ama nafile.. Dünya dengeleri yeniden kuruluyor. Yeni dönemde Avrupa ve ABD artık eskisi gibi egemen olamayacak. Ama bunların patırtılarını bir süre daha seyredeceğiz.
Alper TAN