Ortadoğu bugün günün erken saatlerinde, sonuçları itibariyle ABD-İran ilişkilerinde büyük bir siyasi ve askeri dönüşüme neden olabilecek bir saldırıya tanıklık etti. ABD Hava Kuvvetleri Bağdat havaalanından dönen ve içinde İran Devrim Muhafızları Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Konseyi Başkan Yardımcısı (ya da de facto lideri) Mehdi el-Mühendis’in de içinde bulunduğu konvoyu hedef aldı ve saldırı sonucunda Süleymani ve el-Mühendis’in de aralarında bulunduğu sekiz kişi hayatını kaybetti.
Hatırlanacağı üzere önce geçen hafta, 27 Aralık Cuma günü ABD’nin K1 üssüne Haşdi Şabi unsurlarından Ketaib Hizbullah saldırı düzenlemiş ve bu saldırıda ABD’li bir sözleşmeli personel yaşamını yitirmişti. Bu saldırı tam olarak, Irak’ta yaklaşık üç aydır devam eden sokak gösterileri sonucunda, İran’ın ve Iraklı müttefiklerinin ülke ölçeğinde popülaritelerinin hızla çöküş yaşadığı bir anda gelmişti. ABD beklenmedik bir şekilde, bu olayın hemen ertesinde Irak el-Kaim’de Ketaib Hizbullah karargahını hedef almış ve saldırı esnasında 25 Ketaib Hizbullah milisi hayatını yitirmişti.
Açıkçası bu hadise, Washington’un “kontrollü gerginlik”ten ziyade İran ve vekillerine karşı artık doğrudan ve misliyle rövanşist yaklaşacağını gösterir nitelikteydi. Bu olayın yanıtı ise salı günü ABD Bağdat Büyükelçiliğinin Haşdi Şabi milis komutanları eşliğinde basılması şeklinde gerçekleşti. Fakat ABD’nin bugün erken saatlerde elçilik baskınına verdiği cevap oyunun kurallarını toptan değiştirecek türdendi. 1980 Tahran Elçiliği ve 2011 Bingazi Konsolosluğu travmalarını yeniden deneyimlemek istemeyen ABD’nin düzenlediği saldırıda, İran’ın son on yılda bölgede geliştirdiği vekiller aracılığıyla nüfuz kurma stratejisinin sembol ismi haline gelen Kasım Süleymani ve 1983 Kuveyt’te yabancı misyonlara ve petrol tesislerine düzenlenen saldırıların mimarı olduğu iddia edilen Ebu Mehdi el-Mühendis öldü. Bu durum, aynı zamanda İran’ın son on yılda bölgede “Komutan Süleymani” ve askerleri aracılığıyla sahada yaratmış olduğu psikolojik propaganda anlatılarının da bir anlamda sona erdiğini gösteriyordu.
Süleymani’nin ölümü ve psikolojik yenilgi
Kasım Süleymani İran’ın özellikle 2010’lı yıllardan itibaren Ortadoğu’da devlet-dışı aktörlerle girdiği ittifaklarla oluşturduğu stratejik nüfuzun başlıca aktörü olmasının yanı sıra, aynı zamanda bu stratejik kazanımların sahada görünen yüzü oldu. “Hacı Kasım” lakabıyla Beyrut, Şam, Bağdat ve Sanaa’daki fotoğraf ve videolarıyla sahadaki varlığını taraftarlarına aksettiren Süleymani, iki yıl önce reformist Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin dahi “Bölgedeki birçok Arap ülkesinde İran’ın rızası dışında karar alınamaz” diyerek övünmesinin gerçek mimarı olarak sunuluyordu. Bunun yanında General “Hacı Kasım”ın Hasan Nasrallah ve Ebu Mehdi el-Mühendis gibi devlet-dışı grup liderlerinin “gönüllerin serdarı” adı altında övgülerine mazhar olması, birçok kez Süleymani’nin insani ilişkilerinin liderlik yetenekleri kadar güçlü olması şeklinde işleniyordu. Başka bir deyişle, sahada “yenilmez komutan” olarak gösterilen Kasım Süleymani, İran ve müttefikleri tarafından, birçok Arap ülkesinde “gönül köprüleri kuran bir serdar” olarak da tanımlandı. Kısacası Kasım Süleymani’nin bugünkü ölüm haberi, İran için sahada bir kayıp olmasının yanı sıra, daha çok hem ABD’ye hem de bölgedeki hasımlarına karşılık psikolojik propaganda savaşında da ciddi bir yenilgi anlamına geldi. Mehdi el-Mühendis gibi (on yıllardır İran Devrim Muhafızları bünyesinde faaliyet gösteren) İran’ın eski bir müttefikinin ölümü, ayrıca Hadi Amiri ve Kays el-Hazali gibi İran destekli milis liderlerin tutuklanması da İran’ın Irak’ta hem ciddi siyasi-askeri bir dayanağının elden gidişini hem de itibar kaybı yaşamasını beraberinde getirdi.
Mevcut durum nereye evirilir?
Bundan sonra akıllara gelen ilk soru, kontrol taktiklerini bir kenara bırakan yeni savaş düsturunun nasıl bir hale evirileceğidir. Diğer bir deyişle, öncelikle karşılık silsilesi içinde İran ve vekillerinin nasıl yanıt vereceği önem taşıyor. Tahran tarafında, özellikle ABD’ye karşı (son yılda yaptırımlar nedeniyle yaşadıkları ciddi materyal ve psikolojik kayıpların sonucu) gündeme düşen tehdit içeren demeçler, Bağdat saldırısı sonrası oldukça yüksek sesten ve “intikam” kavramı üzerinden dile getiriliyor. Bu bakımdan İran ile alakalı senaryoların büyük kısmı ABD’ye ciddi bir karşılık vereceği yönünde. Karşılık senaryoları arasında ise bölgedeki ABD üslerinin yanı sıra, dünya ölçeğinde ABD ve İsrail diplomatik misyonlarının ve sivillerin dahi hedef alınabileceği geçiyor. Aksi takdirde, Washington’ın ortaya koyduğu yeni kurallar karşısında, Tahran’ın ve müttefiklerinin pes edeceği anlamı çıkacaktır ki bu durum özellikle son iki yıldır protesto silsileleriyle karşı karşıya kalan İran’ın iç politikada da yaptırım gücünü aşındıracak bir aşamaya evirilebilir.
Peki, ya Washington? Öncelikle yüzleşme arenasını İran’ın yanı başı Irak olarak seçti ve meydan okudu. Buna ek olarak, Beyaz Saray erkanının demeçleri ve pratikteki eylemleri, karşılığın misliyle verileceğini de şimdiden gösterdi. Kısacası Kasım Süleymani’nin konvoyuna yapılan beklenmeyen ABD saldırısı, Washington-Tahran geriliminin bundan sonra yüksek perdeden süreceğini ve bölgenin önümüzdeki günlerde daha da istikrarsızlaşabileceğini gösterdi.
[Orta Doğu’nun toplumsal ve siyasal dönüşümü ve modern Şii topluluklarda din-siyaset ilişkisi konularında çalışan Taylan Çökenoğlu İRAM dış politika uzman yardımcısıdır]
AA