ABD Başkanı Biden ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin, 2021 yılı bitmeden küresel ekonominin ve Kovid-19 salgınının gündeme getirdiği yeni jeopolitik sınamaların gölgesinde diyaloglarının ikinci raunduna hazırlanıyor. Ancak tarihi henüz belli olmayan görüşme yaklaşırken, şartlar Cenevre’de 16 Haziran’da yapılan ilk görüşmeye kıyasla çok daha az ümit vaat ediyor..
İlişkileri beş ayda kara bulutlar kapladı
Taraflar arasındaki ilk görüşme ile ikincisi arasındaki en önemli fark, planlanan ikinci görüşmenin yüz yüze değil video konferans aracılığıyla yapılacak olması. İlk görüşmede; stratejik istikrar, nükleer silahların kontrolü, fidye amaçlı siber saldırılara karşı izlenecek ortak politikalar, Rusya’daki muhalefete uygulanan baskı bağlamında insan hakları ihlalleri ve Ukrayna’nın doğu sınırında devam eden çatışmalar ele alınan konu başlıklarıydı. Aradan geçen beş ay gibi kısa sürede bu başlıkların bir kısmı önemini yitirdi, bazıları içerik değiştirdi ve gündeme yeni başlıklar eklendi.
Liderler arasında planlanan ikinci görüşmede; Rusya’nın NATO’nun doğuya ilerlemesine karşı aldığı önlemler, Ukrayna sınırındaki 100 bin kişilik Rus gücü, Karadeniz’de NATO’nun artan faaliyetleri, Belarus üzerinden NATO ve Avrupa Birliği’ni (AB) kitlesel göç silahıyla hedef alan asimetrik ve hibrit tehditler, hipersonik füzelerin yarattığı tehdit, Rusya’nın uydusavar silah sistemleri (ASAT) ile dünya yörüngesinde yaptığı denemeler, Rusya’nın henüz içeriği tam olarak bilinmeyen S-550 hava savunma füzeleri üretme kararı ve Çin arasında inşa edilen askeri ittifak gibi konuların öne çıkması bekleniyor. Görüşmede, ABD-İngiltere-Avustralya üçlüsünün Hint-Pasifik bölgesinde inşa ettiği AUKUS İttifakı’nın, dahası bu ittifaka benzer yapıların Karadeniz-Baltık Denizi hattında kurulmasına dair Anglosakson planlarının Rusya tarafından sorgulanması da kaçınılmaz şekilde gündeme gelecektir.
Görüşmenin planlanmasına dair son diyalog ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Rus mevkidaşı Nikolay Patruşev arasında 17 Kasım’da yapıldı. Görüşmenin ertesi günü Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, Patruşev ile Sullivan’ın Ukrayna’daki gelişmeleri, Belarus sınırındaki durumu ve siber güvenlik konularını ele aldığını belirtti. Peskov, bu görüşmenin “daha yüksek düzeydeki görüşmeler için hazırlık niteliğinde olduğunun” altını çizdi.
Rusya, Cenevre görüşmesi sonrası tansiyonu yükseltti
16 Haziran Cenevre görüşmesinin ardından yaşanan gelişmeler, Biden-Putin ikilisinin ilk buluşmasının tarafların birbirlerinin niyetlerini yoklamaktan ibaret olduğunu, akabinde atılan tüm adımların ise sınırları tartma, sinirleri zorlama maksatlı bir sınava dönüştüğünü gösteriyor. Putin’in görüşmenin hemen ardından temmuz ayında kaleme aldığı bir makalede “Rus ve Ukrayna vatandaşlarının tek bir ulus olduklarına” dair tezi, Moskova’nın NATO’nun doğuya ilerleyişine karşı kararlı duruşunun göstergesiydi. Putin’in ardından bu kez eski devlet başkanı ve başbakan, halen Rusya Devlet Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Dimitri Medvedev sahneye çıktı. Medvedev, ekim ayında Kommersant gazetesi için kaleme aldığı makalede Ukrayna’yı, “deniz aşırı ülkelerdeki efendilerine, Amerikalı patronlarına bağlı zayıf bir ülke” şeklinde niteleyip, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’yi kast ederek “Biz vasal (bağımlı) yöneticilerle anlaşma yapmayız” ifadelerini kullandı.
Takip eden süreçte, Rus donanmasının sesin 9 kat üzerinde hız yapan Zirkon hipersonik füzelerini denemesi, ASAT silahı ile dünya yörüngesindeki eski bir Sovyet uydusunu imha etmesi ve S-550 füzelerinin üretimine başlayacağını duyurması bu sinir savaşında ABD’yi sınayan diğer adımlar oldu. Atmosfer dışından, uzaydan gelecek saldırılara karşı üretileceği anlaşılan S-550 füzeleri, süper güçler arasında nükleer silahların kontrolünü sağlamak bir yana, nükleer caydırıcılığı uzaya taşıyan yeni bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak gelişmeler bunlarla sınırlı kalmadı.
Belarus üzerinden kitlesel göç silahının yürürlüğe konması ve Ukrayna sınırlarına 100 bin asker sevk edilmesi de AB ve ABD tarafından karşılıksız bırakılmadı. ABD, Ukrayna’ya 80 ton mühimmat gönderirken, Belarus yeni yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Tarafların her hafta, hatta her gün birbirlerinin sinir uçlarına basacak yeni hamleler ürettiği bir süreci yaşıyoruz. Rusya’nın NATO’daki daimi temsilciliğinin çalışmalarını 1 Kasım’da askıya alarak ofisini kapatması ve 30 Ocak’ta 27 Rus diplomatın daha ABD’yi terk edeceğini açıklaması, taraflar arasındaki uçurumun derinleştiğinin, diyalog kapılarının azalacağının işaretleri oldu.
Rusya ve Çin askeri iş birliğini artıracak!
Biden ve ekibini ikinci görüşme öncesi en fazla düşündüren konulardan biri de hiç şüphesiz 23 Kasım’da Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti Savunma Bakanları arasında, iki ülke askeri ilişkilerini geliştirmeye yönelik varılan mutabakat olmalı. Rusya Savunma Bakanı Şoygu ile Çin Halk Cumhuriyeti Savunma Bakanı Wei Fenghe’nin imzaladıkları belge, taraflar arasında “stratejik tatbikatlar ile her iki ordu unsurlarının ortak devriye faaliyetlerinin artırılmasını” öngörüyor. Keza Şoygu, imza koydukları mutabakatın, nükleer silah taşıma kapasitesine sahip ABD stratejik hava güçlerinin Rusya sınırları yakınında yoğunlaşan faaliyetlerine karşı alınan bir önlem olduğunu açıkça ifade etti. İki ülkenin imza koyduğu savunma mutabakatı, 2021-2025 yılları arasında, Çin Halk Ordusu ile Rus ordusunun nükleer kabiliyete sahip hava ve deniz unsurlarının Doğu Çin Denizi, Japon Denizi ve Hint-Pasifik bölgesinde daha fazla görünecekleri anlamını taşıyor.
ABD Başkanı Biden ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping arasında 15 Kasım’da video konferans yoluyla yapılan görüşmenin bugüne kadar basına yansıyan içeriği de tarafların “anlaşamadıkları konular üzerinde anlaştıklarını” teyit etmişti. Çin’in bu görüşme akabinde attığı adımlar da Putin-Biden görüşmesine ilişkin iyimser beklentileri zayıflatıyor.
Üç süper güç arasındaki genel manzara, ABD’nin NATO yoluyla yumuşak karnı Ukrayna üzerinden Rusya’ya, eş zamanlı olarak Çin’e de yumuşak karnı Tayvan üzerinden baskı uygulamaya devam edeceğini gösteriyor.
ABD paradigmaları kendi eliyle değiştirdi!
Giderek ısınan üçlü rekabetin özünde ise ABD’nin, iki rakibi ile Soğuk Savaşı’nı bitirirken inşa ettiği paradigmaları bozması yatıyor. ABD Başkanı Nixon’ın 1972’de Çin Halk Cumhuriyeti’ne yaptığı ziyaret Pekin açısından kendi Soğuk Savaşı’nın bitimi olmuştu. Bu ziyaretle ABD, Tayvan’a verdiği desteği sonlandırırken, Çin’in Güvenlik Konseyi daimi üyeliğine kadar giden Birleşmiş Milletler süreci başlamıştı. Nixon’ın bu hamlesi aynı zamanda komünist kampta halihazırda Çin ile SSCB arasındaki uçurumu resmileştirerek, Moskova’yı yalnızlaştırmıştı. Konunun ABD-SSCB boyutunda ise, meselenin kökleri 9-10 Şubat 1990 tarihlerinde dönemin SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov’un ABD Dışişleri Bakanı James Baker ve Almanya Başbakanı Helmut Kohl ile yaptığı görüşmelere dayanıyor. Gorbaçov ve Kremlin’in iddiaları, bu görüşmelerde ABD ve Federal Almanya’nın, NATO’nun doğuya doğru yayılmayacağına dair kendilerine söz verildiği yönünde. Ancak 1999 yılında üç eski Varşova Paktı üyesi Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’ın NATO üyeliğine kabul edilmesiyle, Gorbaçov’un iddiasına dayanan bu sözün de geçerliliği kalmadı. Kremlin’in o dönemde bu hamleye yanıtı, Federal Güvenlik Servisi (FSB) Direktörü Vladimir Putin’in 1999’un Ağustos ayında önce başbakanlığa, yılbaşında ise Boris Yeltsin’in yılbaşındaki sürpriz istifasıyla devlet başkanlığına getirilmesi oldu.
Görüldüğü üzere ABD’nin her iki cephede Soğuk Savaşlarına nokta koyan paradigmaları kendi inisiyatifiyle bozması, dünyayı “İkinci Soğuk Savaş”ın kimilerine göre eşiğine getirdi, kimilerine göre ise o eşikten çoktan geçildi. Tedarik krizi, enerji krizi ve Kovid-19’un yan etkilerinden oluşan krizlerle sınanan uluslararası toplum, süper güçler arasında yeni dengelerin oluşturulduğu süreçte türbülanstan türbülansa geçiş yapan bir uçağın yolcusu gibi kemerini çıkarmaya fırsat bulamadan seyahat edecek. Henüz tarihi kesinleşmeyen Biden- Putin zirvesine dair ümit edilebilecek en iyimser beklenti ise uzlaşma sağlayamayacakları aşikar olan liderlerin yeni Soğuk Savaş’ın kurallarını belirleyerek, gidişatı bir dengeye oturtmaları olacaktır.
***
[Gazeteci Mehmet A. Kancı, Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır] AA