Biden'ın 1 yılı: 'Amerika Geri Döndü' mü?

Biden iktidara gelir gelmez "Amerika geri döndü" dese de bunu hayata geçirdiğini söylemek zor.

ANALİZ- Kadir Üstün, ABD Başkanı Joe Biden'ın birinci yılını dolduran idaresini AA Analiz için değerlendirdi.

***

Amerikan siyasi tarihinin en kritik dönemlerinden birinde gerçekleşen ve birçok açıdan ilklere sahne olan 2020 Kasım seçimlerinden zaferle çıkan Joe Biden, eski Başkan Donald Trump’ın mirasıyla yüzleşmek durumunda kaldı. Kendi kurduğu küresel liberal düzenin liderlik yükünü kaldırmakta epeydir zorlanan ABD’nin gerek Obama gerek Trump dönemlerinde küresel liderlik iddiasını derinden sorguladığı görüldü. Afganistan ve Irak işgalleri ile 2008 ekonomik krizi, Amerikan dış politikasının açmazlarını ortaya koymuştu. Amerikan halkının uluslararası liderlik ve angajmanlara karşı geliştirdiği derin şüpheciliğin Trump döneminde en üst düzeye çıktığını ve bugün de devam ettiğini söylemek mümkün. Biden iktidara gelir gelmez dünyaya “Amerika geri döndü” mesajı verse de somut politikalar üzerinden küresel liderlik iddiasını ikna edici bir seviyede hayata geçirdiğini söylemek mümkün değil.

Trump’ın Ulusalcılığı

ABD’nin uluslararası organizasyonlarda liderlik etme iddiası, Trump döneminde ciddi bir zaafa uğramıştı. Trump, NATO’yu ABD’nin adeta bedavaya Avrupa’yı koruduğu bir organizasyon olarak algılıyor, Brexit’e verdiği destek itibarıyla da Avrupa Birliği’ne (AB) ne kadar inançsız olduğunu gösteriyordu. Kuzey Amerika’nın ortak ticaret anlaşması NAFTA’yı hedef alan Trump, Obama döneminde Asya-Pasifik bölgesindeki ülkelerle ticaret bağlarını güçlendirerek Çin’in alanını daraltmayı amaçlayan TTIP anlaşmasını da iptal etmişti. Uluslararası kurum ve anlaşmaların Amerikan hareket etme özgürlüğünü sınırladığına inanan ve ülke liderleriyle birebir müzakereyi seven Trump’ın ulusalcı ve korumacı politikaları, Amerika’nın küresel liderlik iddiasından iyice uzaklaşmasına neden olmuştu.

Orta Doğu’daki siyasi maliyetlerini ve yükünü azaltmaya çalışan Biden yönetiminin Afganistan’dan çekilmenin son aşamasında yaşanan tarihi görüntülerin yaşattığı prestij kaybını telafi etmesi de hiç kolay olmayacak. Çekilmeyi çoktan beri savunduğunu teslim etmek gerekse de Biden’ın NATO müttefiklerine danışmadan adeta Trumpçı bir biçimde Afganistan’dan çekilme kararı alması, ABD’nin küresel liderlik iddiasına darbe vurdu. 

Biden’ın karşı hamleleri

Biden, başkanlık kampanyası döneminde Trumpçı uluslararası siyaset anlayışını doğrudan hedef alarak, ABD’nin küresel meselelerde liderlik etmesinin sadece gerekli değil, bir mecburiyet olduğunu ifade etmişti. Zira Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın formüle ettiği itibarla ABD’nin dünya liderliğinden vazgeçmesiyle oluşan boşluğu Rusya ve Çin gibi anti-demokratik güçlerin doldurması anlamına gelecekti. Trump’ın Kovid-19 salgını gibi küresel bir meydan okuma karşısında uluslararası koordinasyon ve liderlik göstermemesi, Biden’ın en temel eleştirilerinden biri olmuştu. Amerikan halkının da salgınla mücadele konusunda Trump’ın ne kadar yetersiz ve dağınık olduğunu düşündüğünü Kasım seçimleri göstermişti. Buna rağmen Trump’ın aldığı 74 milyon oyun Trumpçılığın önemli ölçüde kalıcı olduğuna işaret ettiği de açıktı. Biden’ın Kovid-19’la etkili mücadele sözü vermesi ve belki de bunun seçim başarısında en önemli etken olarak öne çıkması beklentileri yükseltmişti.

Biden'dan "Önce Amerika" adımı

Biden’ın salgınla mücadelede uluslararası liderlik yapma sözü vermesine rağmen gerek sağlık ekipman ve malzeme üretiminde gerekse aşılanma sürecinde Amerika’yı öncelediğini söylemek mümkün. Biden’ın Kovid-19 gibi küresel bir tehdit karşısında bütün ulusları birlikte hareket etmeye çağırmadan önce Amerikan halkının ihtiyaçlarını karşılamayı öncelemesi, Trumpçılığın “önce Amerika” sloganının kalıcılığını gösterdi. Küresel bir tehdit olan salgınla mücadelenin -Omicron gibi yeni varyantların da ortaya koyduğu gibi- ulusal düzeyde gerçekleştirilmeye çalışılması, salgının sonunun gecikmesi sonucunu doğurduğunu görüyoruz. Biden’ın Amerikan halkının tam aşılanmasını öncelemesinin, aşı oranlarının çok daha düşük olduğu başka ülkelerdeki yeni varyantlar karşısında zayıf bir strateji olduğu aşikar.

Afganistan ve Irak işgalleri ile 2008 ekonomik krizi, Amerikan dış politikasının açmazlarını ortaya koymuştu. Amerikan halkının uluslararası liderlik ve angajmanlara karşı geliştirdiği derin şüpheciliğin Trump döneminde en üst düzeye çıktığını ve bugün de devam ettiğini söylemek mümkün.

Biden Batı ittifakını diriltmede zorlanıyor

Salgınla mücadelede küresel bir koordinasyon pratiği üretemeyerek Amerikan liderliği iddiası zayıf kalan Biden’ın, Batı ittifakını yeniden diriltme vaadi konusunda da zorlandığını söyleyebiliriz. NATO, G20, G7 ve iklim zirveleriyle uluslararası kurum ve inisiyatifleri tekrar güçlendirmeye çalışan Biden yönetiminin Paris İklim Anlaşması’na dönüşü de Trump döneminin mirasıyla yüzleşme bağlamında değerlendirilebilir. Biden’ın Batı ittifakı ve demokrasi vurgusundan memnun kalan Avrupalı müttefikler öte yandan Çin ve Rusya’ya karşı tavır almakta acele etmiyor. Biden’ın Çin’i Batı’nın önündeki en büyük meydan okuma olarak tanımlama çabaları “yeni bir Soğuk Savaş” istemeyen Almanya gibi müttefiklerin üstü örtülü muhalefetiyle karşılaştı.

Rusya’ya karşı Transatlantik partnerleri arasında net ortak tavır inşa etmekte de zorlanan Biden’ın Avrupa karnesi de pek iyi değil. 5G gibi ileri teknolojiler konusunda Avrupa’nın Çin’e daha şüpheci yaklaşmasını başarmasına karşın İngiltere ve Avustralya’yla imzaladığı AUKUS anlaşması yüzünden Biden’ın Fransa’yla yaşadığı güven krizini unutmamak gerekiyor. Batı'nın ortak değerleri konusunda demokrasi vurgusunu öne çıkarmaya çalışan Biden’ın, Almanya’yı Kuzey Akımı gaz hattını iptale ikna etmekte zorlanması da Batı içerisinde jeopolitik meselelerin değerlerin önüne geçtiğini bir kez daha gösterdi. Biden yönetiminin Trump döneminin hasarlarını tamir konusunda mesafe kaydetse de Batı ittifakının salgın, Rusya, Çin gibi konularda ortak hareket etmesini sağladığını söylemek zor.

Kendi kurduğu küresel liberal düzenin liderlik yükünü kaldırmakta epeydir zorlanan ABD’nin gerek Obama gerek Trump dönemlerinde küresel liderlik iddiasını derinden sorguladığı görüldü. Afganistan ve Irak işgalleri ile 2008 ekonomik krizi, Amerikan dış politikasının açmazlarını ortaya koymuştu.

Orta Doğu performansı da ABD imajını zayıflattı

Orta Doğu’daki siyasi maliyetlerini ve yükünü azaltmaya çalışan Biden yönetiminin Afganistan’dan çekilmenin son aşamasında yaşanan tarihi görüntülerin yaşattığı prestij kaybını telafi etmesi de hiç kolay olmayacak. Çekilmeyi çoktan beri savunduğunu teslim etmek gerekse de Biden’ın NATO müttefiklerine danışmadan adeta Trumpçı bir biçimde Afganistan’dan çekilme kararı alması, ABD’nin küresel liderlik iddiasına darbe vurdu. Aynı zamanda YPG gibi diğer “partnerlerine” de ABD’nin desteğinin garanti olmadığı mesajını hatırlattı. Afganistan’dan kayıtsız şartsız çekilmenin iç politikada kalıcı bir maliyet ürettiğini söylemek zor. Ancak uluslararası düzeyde ABD’nin liderlik iddiasını zayıflattığı aşikar.

Trump veya Biden’dan bağımsız olarak küresel problemlerin çözümü için ortak tavır geliştirme yeteneği zaafa uğramış bir Amerika var karşımızda. “Önce Amerika” sloganının sanıldığından daha kalıcı olduğunu gördüğümüz ve uluslararası inisiyatiflerinin de iç politikasına endekslenmek zorunda kaldığı bir ABD. Biden yönetiminin ilk yılındaki dış politika performansına baktığımızda Amerika’nın küresel liderlik iddiasına geri dönmeye çalıştığını ancak gitgide karmaşıklaşan küresel meydan okumalar karşısında yeni uluslararası inisiyatifler oluşturmakta da zorlandığını görüyoruz. Salgından ekonomik eşitsizliklere, Batı ittifakını diriltmekten uluslararası sistemi kendi lehine revize etmek isteyen Rusya ve Çin gibi güçlerle mücadeleye kadar birçok meselede ABD’nin liderlik etmekte yetersiz kaldığı açık. Bu meyanda Biden’ın “Amerika geri döndü” söyleminin de en azından şimdilik sözde kaldığını ifade etmek mümkün.

***[Kadir Üstün, SETA Washington D.C. Koordinatörüdür]

AA