'Babaannemin vefatının üzerinden 8 yıl geçmişti.. 72 yaşındaki dedemi ziyarete gittiğimizde pat diye, evlenmek istediğini söyledi. Önce güldük, sonra hepimizin yüz ifadesi değişti. Her lafı ağzından tartarak çıkaran adam, ne oldu da böyle konuşuyordu. Babam ‘Nereden çıktı bu?’ diye sorunca, dedem ‘Yalnız kaldım, yoldaşlık eder bana’ diye savundu kendini. Babam yaşına, huyuna, düzenine uyacak bir kadını bulmanın güçlüğünden bahsetti. Dedem, ‘Ben televizyondan buldum’ deyince öylece kalakaldık... Dedem, izdivaç programını çoktan aramış, beğendiği adaya talip olduğunu söylemişti.” Hikâyeyi 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Tuba anlatıyor. Devamı şöyle: 70’lik dede İstanbul yollarına düşüyor, fakat talibi onu beğenmeyince yüzü yerde eve dönüyor.
Stüdyo, kulis parıltılı bir dünya; ama otelde maskeler çıkıyor. İnsanlar ev kıyafetleriyle, savunmasız ve daha az yapmacık.
İzdivaç programları, hem katılımcılar hem seyirciler açısından ilgiye mazhar olmuş televizyon şovları arasında. ‘Prime time’ dizileri ve haber bültenlerinden sonra en çok reytingi alıyorlar. RTÜK’e şikâyette bulunup ‘Televizyondan, internetten evlenilir mi?’ diyen, ekrana çıkanların rol yaptığını düşünen, diyalogların seviyesizliğine vurgu yapanları kayda geçirelim. Yıllardır konuşulan programları ekranlardan izlemek yerine, kalktık stüdyoya gittik. Yetmedi, kadın ve erkek adayların konakladığı otelleri ziyaret ettik. ‘İnsanlar neden evlendirme programlarına katılıyor?’ sorusuna cevap aradık.
İzdivaç programları şov kategorisinde sayılabilir. Türkiye’de televizyon şovlarının tarihi 60’larda Erkan Yolaç’lı ‘evet-hayır’ yarışması ile başladı. Ama 90’ların sonunda şov ve yarışma iç içe girdi, ‘BBG Evleri’, ‘Gelinim olur musun?’ gibi formatlar bir dönemin fenomeni hâline geldi. Kısa süreli şöhret yaşayıp çıktılar dünyamızdan. Bu programların da popüler her şey gibi sonu geldi; ama yapımcılar daha uzun ömürlü bir şov buldu: Amerika’dan ithal izdivaç programları. Bundan altı sene evvel kulaktan kulağa yayıldı: “Flash TV’de bir program var, bir de sunucu Esra Erol...” Şimdi o programların benzerleri türedi, ‘o’ kız da en sevilen, merak edilen, çok kazanan ünlüler listesine girdi. En fazla izlenen sabah kuşağı programı olduğu için “Esra Erol’da Evlen Benimle” programını haberimiz için örneklem seçtik.
İlk iş olarak ATV Stüdyosu’ndayız. Bekleme salonunda bütün sandalyeler dolu. Kenan Işık’ın ‘Kim Milyoner Olmak İster’ yarışması ya da “Esra Erol’da Evlen Benimle” adaylığı için gelmişler. Yaşlı, genç, çocuk, kadın, erkek her tipten insan var. Danışmaya Esra Erol’a verilmesi için bırakılan hediye paketleri ve çuvallar dikkat çekiyor. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, izleyiciler, aday koltuğunda oturacaklarla birlikte biz de kulisteki yerimizi aldık.Sohbetin, gülüşmelerin eksik olmadığı o küçücük oda, canlı yayının başlamasıyla sessizliğe büründü. Kadınlar kendince süslenmiş bir bakıma ‘görücüye’ hazırlanmıştı..
Evlenmek için İstanbul yollarına düşenler arasında çocuklarıyla gelenler de var.
Hatice Anutkan (59) onlardan biri. İstanbullu oluşunu gururla ifade ediyor. Hasta bakıcılık yapıyormuş, ikinci kez canlı yayına çıkacakmış. İlk eşiyle bir yıl yaşadıktan sonra ayrılmış, ikincisinin vefatının üzerinden 8 yıl geçmiş. Tavsiye usulü evliliğin bitmesinden şikâyetçi. Şimdiye kadar kendi çevresinden bir eş bulamamış. Etrafındakilere güvenmekte zorlandığını söylüyor... Odada genç bir kadın dikkat çekiyor, uzun kumral saçları ve çocuksu tavırlarıyla. Ceren Bıçakçı, henüz 21 yaşında, Giresunlu. 15 yaşında kaçarak evlenmiş sonra boşanmış. Hamileyken kocası tarafından aldatılmış. Ayrıca fiziki şiddete maruz kalmış. Ailesi, evden kaçtığı için kendisiyle konuşmuyormuş. Fakat kocasının eziyetlerini öğrenince duruma müdahale etmiş, kızlarını 4,5 yaşındaki torunlarıyla birlikte yanlarına almışlar. Küçük kız, diğer yarışmacıların çocuklarıyla kuliste koşuşturuyor. Ceren, boşandıktan sonra bir gençle üç sene görüşmüş. Ama erkeğin ailesi çocuğu olduğunu öğrenince istememiş. Genç anne, iki haftadır ailesinin rızasıyla stüdyoya gidip geliyor. Evlenmek istiyor, çünkü kızının bir baba ve kardeş talebi var. Geçen hafta, ‘tinerci’ olduğunu öğrendiği, sokakta yaşayan bir talibi çıkmış. “Programda bu son haftam, ağabeyim istemiyor.” diyor.
Birkaç sene evvel, programlardan birinde danışman olarak çalışan Psikolog Serhat Yabancı, yapının adayları bir an önce karar vermeye zorladığını söylüyor. Sürenin uzamasına ne izleyicinin ne de yapımcının sabrı var. Ülkemizde evliliğe giden sıralama; tanışma-isteme–söz–nişan-düğün olarak gider ve bu süreç en az bir yıl sürer. Fakat bu programlarda iş oldubittiye getirilip normalleştiriliyor.
Adayların yaka kartlarını yapıştırdığı odadayız, her insan bir hikâye. Kırklarında alımlı bir kadın, odanın en ucundaki sandalyede. Etrafla ilgili olmadığını gösteren bir havası var. Soy ismini vermek istemeyen Ülkü Hanım, 2 senedir aralıklarla programa gelip gidiyor. Ressam ve resim öğretmenliği yapıyor. Kocaeli’de yalnız yaşıyor, ailesi Ankara’da. Buraya gelmesini babası arzu etmiş. “Artık sokakta yalnız başıma dolaşmak istemiyorum.” cümlesi dökülüyor dudaklarından. İstanbul’da geniş bir sosyal çevresi olduğundan bahsediyor. Eğitimli, şehirli erkeklerin güvenilmez olduğunu düşünüyor. “Prensimi bulmak için buradayım.” diyen Ülkü Hanım’a göre evlendirme programları ‘modern görücü usulü’. Ama ilginçtir; yine de programa çıkmaktan, ‘koca arayan kadın durumu’na düşmekten rahatsız. Başka çaresi kalmadığı için geldiğini tekrarlıyor. Ayrıca, programı aracılık edecek pek çok arkadaşından, akrabasından daha güvenilir buluyor.
İzdivaç programlarında kadınların ağırlandığı otellere nispetle erkek otelleri daha bakımsız.
Kulisin kadınlar bölümünde hareketlenme oluyor. Yapım ekibi börek tepsileriyle geliyor. Anneler ve çocuklar karnını doyuruyor. Kulisten, stüdyodaki koltuklara yerimizi alıyoruz. Kamera önüne geçtiğinizde kendinizi şovun bir parçası hissediyorsunuz. Alkışlar, laf atmalar... İzleyici tepkileri fazlasıyla samimi. Yaklaşık 70 kişi var.
Psikolog Serhat Yabancı, Ülkü Hanım gibi tüm bu sistematiğin ‘modern görücülük’ olduğunu ifade ediyor. Adayı yahut talibi tutuyor, onay veriyorsunuz, yakıştırıyorsunuz. Ona göre, stüdyoda veya televizyonda izlediğiniz evliliğin farkında olmadan bir parçasısınız. Seyirciden hediye takı bile geldiğini söylüyor. Seyirciler ortamı öylesine benimsemiş ki, reklam aralarında çantalarında bisküvi, çerez ve meyve suyu çıkarıp hızlıca yiyip içiyor. 14-15 yaşlarında bir grup kız çocuğu babaanneleriyle gelmiş.
Stüdyonun bir de hanımağası var. 6 yıldır, Esra Erol’la birlikte. Bir ajans adına bunu iş gibi yürütüyor. Mahallesindeki ahaliyi topluyor, organize ediyor. Canlı yayın esnasında konuyu, tepkileri, gidişatı yönlendiriyor. Stüdyo ağası bazen reytingi artıracak cinsten kaşımalar yaparken bazen de seviyenin düşmemesi için müdahalede bulunuyor.
Batınur Doğan, izleyiciler arasında oğlu Mustafa’yı (27) bekliyor. Almanya’da yaşıyorlar. Genç adam kameralar önünde talibiyle tanışırken, annesi oğlunun heyecandan uyuyamadığını anlatıyor. Mustafa’yla Almanya’da evlenmek isteyen çok kız varmış; ama hayat arkadaşını izdivaç programında aramak istemiş. Sebebini sorduğumuzda “Etrafımdaki kızlara güvenmiyorum.” diye cevap veriyor.
Psikiyatri profesörü Nevzat Tarhan, izdivaç ve benzeri programlara katılanların çoğunun ruh sağlığının yerinde olmadığı görüşünde. Ekran başındakilerin bu yapımları sirk gibi sadece eğlenmek için izlediğini dile getiren Tarhan ilginç tespitler yapıyor: “Bu programlar insanların psikolojik bilgisizliklerini sergiledikleri yerlerdir. Çoğu anti-sosyal, suça eğilimli ve insanları aldatmada başarılı kişiler. O yüzden buraya katılanların başından bu tür olayların geçmesi çok normal.” Tarhan’a göre, evlilik programları mutlaka bir bilimsel kurulun denetiminden geçmeli. Bu tür yayınlara sıra dışı ve ruhsal bozukluk yaşayan bazı kişilerin katıldığını vurgulayan Tarhan, “Çeşitli çirkin konuşmalar ve görüntüler yaşanıyor. Öncelikle bu kişilerin akıl sağlığı yerinde mi incelenmesi lazım. Programların oluşturduğu etki üzerinde bilimsel çalışma yok. Sadece gözlemlerimiz var.” diyor. Birkaç yıl evvel bir dolandırıcılık olayı yaşanmıştı. İki çocuk annesi 31 yaşındaki Güler İ., Yılmaz Demir ile tanışmış, Kocaeli’nde evini satarak 53 bin lira ve iki kızıyla İstanbul’a gelmişti. Evlenmek için koca adayının köyü Manavgat Hocalar’a giderken, Demir arabayı bir dere kenarında durdurup kadının cebindeki ev parasını almış ve kadını çocuklarıyla birlikte suya itmişti. Güler İ.nin yaşadığı maddi mağduriyeti Jandarma, Yılmaz Demir’i yakalayarak giderse de yaşadığı duygusal travmanın sorumluluğunu kimse üstlenmedi. Yine evlilik programında tanıştığı kişi tarafından pavyonda çalışmaya zorlanan Sıdıka U. mağdur olan bir başka kadın olarak kayıtlara geçti.
Erkekler otelinde hayat biraz keyifsiz. Çoğunun niyeti bir an önce evlenip memlekete dönmek.
İzdivaç otelinin bekârları
Adaylara konaklama imkânı sağlanıyor. Topkapı’da Yüksel Otel, küçük ve vasat bir işletme. Burada sadece kadınlar geceliyor. Adayların otele son giriş saati 23.00. Yakın akraba olmadığı sürece erkekler içeri alınmıyor. Görüşmek istediklerinde yakınlardaki bir kafede buluşuyorlar. Adaylar en fazla üç ay kalabiliyor. Ya talibini bulup gidiyorlar ya işlerinin başına dönmeleri gerekiyor. Yaklaşık 30 kişinin konakladığı ‘izdivaç oteli’nde adaylar hafta içi her gün programa katılıyor. Mesailerinin bitişi 20.00’yi buluyor. Akşam yemekten sonra birkaç saat beğendikleri kısmetleriyle çay, kahve içiyorlar. Hafta sonu gruplar hâlinde İstanbul’u dolaşmaya gidiyorlar.
Otel lobisinde bir grup kadınla karşılaşıyoruz. Emine Yıldırım (21) Antalyalı, yeni boşanmış. Oğluna bakıyor. Ailesi ilk eşini istememiş. O da hayatını çok kısıtladığı için şikâyetçi. Daha özgür hareket edebileceği bir evlilik istiyor. Kanserden vefat eden annesinden sonra ipleri eline alan üvey annesiyle anlaşamadığından kendine ait bir düzen arıyor. İki haftadır burada. Adaylar birbirleriyle yakın dostluklar kurmuş. Hatta birileri evlenip, nişanlanıp gidince üzülüyorlar. Emine Hanım’ın yanındaki genç kadın ismini vermek istemiyor. Tokat’tan gelmiş. İlkokuldan sonra okumamış, garsonluk yapıyor. Kişisel gelişiminin yetersiz olduğunu düşünüyor ve evleneceği kişinin üniversite mezunu olmasını arzu ediyor. Maddi durumu yettiği kadar programa devam etme niyetinde. Programa karşı başlarda mesafeliymiş. İstanbul’a gelmesine de annesi önayak olmuş. Baba karşı çıkmış, ama genç kadın dinlememiş, düşmüş yollara.
Çay, sohbet, kahkahalar derken salonun köşesinde oturmuş tayyörlü bir kadın gözümüze takılıyor. Yanına yaklaşıyoruz, önce konuşmak istemiyor. Israr edince çabuk açılıyor Müzeyyen Coşkun (58). Almanya’dan kalkıp gelmiş. İki evlilik yapmış, birer çocuğu var. Nevşehir’de doğmuş. İlk eşiyle Türkiye’de evlenmiş. Kocası ekmeğini kazanmak için Almanya’da çalışmayı seçmiş. Sözde bir iki sene sürecek ayrılık 6 yıl sürmüş. “Böyle evlilik olur mu!” deyip 5 yaşındaki kızını babaanneye emanet etmiş, kocasıyla yaşamaya gitmiş. Aldatılmış. Kocası bir yabancıyla ikinci bir hayat kurmuş. Ayrılmışlar. Almanya’da iş sahibi olup para kazanabileceğini görünce burada düzen kurmaya karar vermiş. Bir Almanla evlenmiş. Oğulları olmuş. Huzurla geçen beş yılın ardından kültürel farklılıkları hoş görmek güç bir hâl almış. Oğlu kızıyla aynı kaderi paylaşmasın diye uzun süre katlanmış, 2003 yılına kadar. Yaşadığı iki ayrı tecrübeye rağmen Türk erkeklerinin güvenilmez olduğunu ve kadına kötü davrandığını düşünüyor Müzeyyen Hanım.
Evlilik programlarına katılan adayların profil çeşitliliği dikkat çekici. Yurtdışında yaşayan Türklerin haricinde, farklı ülkelerden eş bulmaya gelenler de var. Tıpkı Aygün Aliyeva gibi. Daha önceki evliliğinden bir oğlu olan Aliyeva, Azerbaycanlı. “Neden buradasınız?” diye sorunca, Azeri toplumunda boşanan bir kadının tekrar evlenmesinin zorluğundan bahsediyor. Bu istek ayıp karşılanırmış oralarda, hele çocuklu bir kadınsa. Yabancı bir ülkede izdivaç programına çıkarak kolayı seçtiğini söylüyor. Kuaför dükkânı işleten Aliyeva lisanslı kingboks sporcusu. Koca adayında aradığı özellikler ise ilginç: “Maço erkekleri severim. Kıskanç isterim. Bir de sporcu olsun.”
Psikolog Yabancı, uzun süre programda kalıp evine dönen adayların ruhsal durumuna dair şöyle bir fotoğraf çekiyor: “Düşünün, bir kadın bir ay boyunca o programa katılıp evlenemeden mahallesine dönüyor. İstenmediğini, çirkin, değersiz görüldüğünü hissedebilir. Ayrıca, adayların günlerce programda kalmalarına bağlı olarak, kendilerine gelen talipleri de geri çevirebilir. Devamlı kamera karşısında olmak adına. Hatta ‘inşallah talibim çıkmaz da daha fazla kalırım’ bakış açısına sahip adaylarla karşılaştım.” Konuştuğumuz orta yaşlı boşanmış kadınlar, evlenme isteğinin çevrelerince tuhaf karşılanmasından şikâyetçi. Diğer yandan onları ayıplayan akraba ve arkadaşlar, elini taşın altına koyup yardımcı olmuyor.
Erkekler otelindeki atmosfer biraz farklı. Topkapı’da Sürücü Otel’de kalan adayların sayısı, ziyaret ettiğimiz dönemde 13’tü. Esra Erol konaklama konusunda erkeğin kendi başının çaresine bakması gerektiğine inandığından kadınlar kadar titiz davranmıyor. Otelin odalarını geziyoruz. Bakımsızlıktan duvarların sıvası dökülmüş, sanki aylardır temizlenmemiş. Kantinde pijamalarıyla televizyon izleyenleri yakalıyoruz. Erzurumlu Hanifi Ceylan, 10 gündür oteldeymiş. İki senedir aralıklarla canlı yayına geliyor. Aradığı insanın onu televizyonda görüp telefon etmesini bekliyor. Bu durumu vitrine çıkmaya benzetiyor. Antalya’da müzisyenlik yapıyor, işten izin almış. Hem kariyer hem de evlenmek için burada olduğunu söylüyor. İki yıldır kararlı bir talibinin çıkmamasını, 38 yaşında olmasına rağmen üç kez evlenip boşanmasına bağlıyor. Ceylan, “Hayatınızda hata çoksa biri çıkar tek telefonla deşifre eder sizi.” diyerek televizyonda yanılma payının daha az olduğunu söylüyor. Almanya, Ausburg’dan gelen Ahmet Yazıcıoğlu (37) da ilk evliliğini yapmak için burada. Belediyelerde kültürler arası diyalog konusunda danışmanlık yapıyor. Fakat hayal kırıklığı içinde. Program ekibinin kendilerine koyun muamelesi yaptığını iddia ediyor. Küçücük kulis odasına 30 kişi birden oturmaya zorlanmaları, canlı yayın boyunca (3 saat) dışarı çıkmaya izin verilmemesini eleştiriyor. Ona göre, güzel ve eksantrik insanlar ön plana çıkarılıyor. Sıradan beklentileri olanlar reyting sağlamayacağı için önemsenmiyor. Almanya’da sosyal hayat bulunmadığını, bireysel plan ve hazların öncelikli olduğunu, o toplumda eş seçmenin zorluğunu anlatıyor. Sohbet sırasında, elinde radyoyla klasik Türk musikisi eşliğinde masamıza gelen Ersin Rikhay’a kayıtsız kalmak zor. 60 yaşında sempatik bir adam. Karısı vefat edeli 1,5 sene olmuş. Kanser hastası eşi, öldüğünde programa başvurması konusunda söz almış. Kocasının kendinden sonra yalnız kalmasını istemiyormuş. 1976’da İstanbul Radyosu ses yarışmasında üçüncü olduğunu söylüyor, Çanakkale Bigalı Ersin Bey. Karısının isteği onu memnun etmişe benziyor: “Televizyon, kahvehane yetmiyor. İstersen her akşam gazinoya git, keyfini bul. Zaten alkole başlamaktan korkuyorum. Çok yalnızım. Denizde şok yemiş balık gibiyim.”
‘Bir de burayı deneyeyim’ deyip kendini canlı yayında da bulanlar var. Fransa’da doğup büyüyen Soner Bey (39) onlardan biri. Hiç evlenmemiş. Rap müzisyeni, albümleri var. Üniversitede eğitim bilimleri okumuş. Irkçılık suçundan Fransa’da 4 yıl hapis yatmış, 16 sene kontrol altında kalmış. Bu sebeple kimse evlilik için kefil olmak istemiyor. Şimdiye dek görüştüğü kız arkadaşlarına hâlâ tepkili. Yabancıların zaten evlenmek niyetiyle arkadaşlık kurmadığını, Türklerin ise Avrupa pasaportu için kendine yanaştığını iddia ediyor. Türk kızlarını ‘kendini beğenmiş ve kıskanç’ bulduğunu söylese de doğru insanı bulacağına inandığı için şansını deniyor.
Sevil ve İlhan Baykı TV’de tanışıp evlenmiş. Babaanne, Kastamonu’dan torun sevmeye gelmiş.
TV’de tanışıp evlendiler
Psikologlar, izdivaç programına katılanların çoğunu ‘psikolojisi bozuk’ ilan etse de buralarda evlenip çocuk sahibi olan ‘sağlıklı’ çiftler var. Onlardan Sevil ve İlhan Baykı çiftinin Ümraniye’deki evine konuk olduk.
Yolları, Sevil Hanım’ın (30) iki sene evvel canlı yayına çıkmasıyla kesişmiş. İlhan Bey, yıllarca programları eleştirir, insanların rol yaptığına inanırmış. Eşini görünce fikri değişmiş. Ablasının ısrarlarıyla telefon edip Sevil Hanım’a talip olduğunu söylemiş. İşten zar zor bir günlük izin almış. Sıra gelip gelmeyeceği belli değil, görüşemezlerse bir daha denemeyecek. Hatta gitmekten vazgeçmiş; ama iş arkadaşlarının ısrarıyla son anda katılmış. Stüdyoda ilk karşılamalarında birbirlerinin yüzüne bakmakta zorlanmışlar. Sevil Hanım’ın ilk fark ettiği eşinin kibar tavırlarıymış. Tanıştıktan üç ay sonra nişanlanmış, altıncı ayda evlenmişler. Nikâhları canlı yayında gerçekleşmiş. İstanbul’da aile arasında da düğün yapmışlar. Program, çifti Antalya’ya balayına göndermiş. Gelinlik için sponsor firma yardımcı olmuş. Zaten programa katılırken her aday bir sözleşme imzalıyor. Maddelerden biri nikâhı stüdyoda yapma şartı.
İlhan Bey, izdivaç programlarına rağbet edenler arasında evlenmek isteyenlerin azınlıkta olduğunu iddia ediyor. Bahane bulup taliplerini reddedenleri samimi bulmuyor. Sonucu sevindirici olsun olmasın, evlenme niyetinde olanlara programa başvurmalarını tavsiye ediyor. Canlı yayın esnasında neler hissettiğinden bahsediyor: “Kamerayı unuttuğumuz anlar oluyor ama orada izleyenler gözünüzün içine bakıyor. Stüdyo ortamı insanı gerginleştiriyor. Şu an izlediğimizde ‘Biz orada mıydık?’ diyoruz.”
Baykı çifti, izdivaç programında tanışıp evlenmenin problemlerini yaşamamış. Üstelik çevrelerinde herkes bu durumdan haberdar değil. Bilenlerden tepki gelmiyor. En fazla karşılaştıkları soru: “Kanal güvenilir mi?” Biz evdeyken İlhan Bey’in anne ve babası yanımıza geliyor. Oğullarının eş adayıyla televizyonda tanıştığını daha sonra öğrenmişler. Kastamonulu babaanne kucağındaki torunu işaret ederek, “İyi ki evlenmişler.” diyor. 6 aylık Kerem Emir’e de büyüyünce anlatılacak en sıra dışı evlilik hikâyelerinden biri kalıyor.
İzdivaç programlarının medyatik çiftlerinden birinin Deniz ve Halime olduğunu öğreniyoruz. Biz de merak ediyoruz. Haliç’teki evlerinde buluşuyoruz. Henüz sekiz aydır evliler. Tanışma, nişan, evlilik süreci iki ay sürmüş. Balıkesirli Halime Hanım’la (29) evlenmek isteyenler eksik olmazmış. Ama hiçbirini beğenememiş. Fakat Deniz Bey’i (30) televizyonda üç ay boyunca izlemiş. Annesiyle birlikte her gün o sempatik hâllerini görmek için ekran karşısına geçer olmuşlar. İçten içe “Bu çocuğu alan yaşadı, eğlenceli, kıymet verir.” diye düşünürmüş. Onu beğendiğini çok sonra kendine itiraf edebilmiş. Geleneksel ve sert bir imaja sahip babasına Deniz Bey’i izletmiş. O da onay verince kanalı arayıp talip olduğunu bildirmiş. İlk gördüğünde program arasıymış. Heyecandan karnına ağrılar girmiş. Sonra paravan açılıp karşılaştıklarında Deniz Bey “Sözün bittiği yerde hayat başlar.” diyerek mutlu sonun ilk sinyalini vermiş.
Deniz Bey takı tasarımı yapıyor. Tüm ailesi Rize’de. Evlenebileceğine inandığı için yayınına çıkmış. Öncesinde üç yıldır izliyor, kendine pay çıkarmaya çalışıyormuş. Programdan sonra sokakta yürüyemediğini söylüyor Deniz Bey. Yumuşak yüzlü olduğu için patavatsız yorumlar yapan insanlardan çok bunalmış o dönem. Onlara palyaço gibi bakan, aşağılayıcı tavırları kendine hak gören insanların programların seviyesini düşürdüğü kanaatinde.
Halime Hanım’ın amcası ve dayısı tepki olarak düğünlerine gelmemiş. Kuzenlerinden birinin internetten tanıştığı biriyle evlendiğini ifade ediyor. Halime Hanım’ın kastettiği benzerliği psikolog Serhat Yabancı da doğruluyor. Çünkü internet bu programların benzeri ve daha güvensiz hâli. İkisinin arasındaki fark; internette baskı yok. İnsanlar televizyonda olduğundan daha rahat. Kandırma-kandırılma daha mümkün. Halime Hanım, çalışmayan, sosyal ortamını erkeklerle paylaşmayan bir kadının eş bulmasının güçlüğüne değiniyor. Görücü usulü ve tavsiyeyle evlilik konusunda büyüklerin artık inisiyatif almadığından şikâyetçi. Ama ekran önünde eş aramanın sorumluluğunun fazla olduğunu sonrasında fark etmiş. Ona göre örnek bir çiftsen reklam unsuru gibi görülme ihtimalin yüksek. Kocasını komik buldukları için televizyonda görmek isteyenler var. Fakat çift bu durumdan rahatsız. Deniz Bey’in ilginç bir de önerisi var: “Çağımız kadın ve erkeklerinin en büyük problemi evlenememek. Devlet, Esra Erol gibi 10 tane sunucu bulsa sorun çözülür. Devlet, ‘programda evlenene iş vereceğim’ diyebilir mesela.” Deniz ve Halime çiftinin evliliği istikrarlı bir biçimde devam ediyor. Geçen günlerde üç aylık bebekleriyle Esra Erol’un programına konuk oldular.
İzdivaç programlarının yararlı mı zararlı mı olduğuna siz karar verin. Anketlerde izleyenler, keyifli fakat bir o kadar sağlıksız buluyor. Aday olarak katılanların ise başta şöhreti tatmak, maddi bir dayanak bulmak (kadınlar için), yalnız kalmamak (erkekler için) ya da sadece evlenmek gibi arzuları var. Söylenenlerden yola çıkarak, görücü usulünün ya da tavsiyeyle evliliğin giderek azaldığı, bu programlardan medet uman kitlenin arttığı sonucuna varılabilir. Taşradan büyük şehre göçün artması, hayat biçimi olarak çekirdek ailenin idealize edilmesi, iletişim dilinin kolektif hâlden içe dönmesi ‘evlenebilmeyi’ zorlaştıran sebeplerin başında sayılabilir. Yüksek maddi standartlara ulaşmak için göz ardı veya feda edilenler katlanıyor. Kişi kendi derdiyle hemhal oluyor. Etrafına duyarsızlığı artıyor, algılarını giderek kapatıyor. Önceleri aile büyüklerine düşen gençleri evlendirme görevini üstlenecek fedakârlıkta akraba, arkadaş azalıyor. Bu süreçten en fazla hiç evlenmemiş kadın ve erkekler etkileniyor diyebiliriz.
PROGRAMDA KAMERAYI UNUTUYORUM
Esra Erol Flash TV’de izdivaç programı sunmaya başladığından bu yana 6 sezon geçti. Ona göre, yaptığı iş sadece bir televizyon projesi değil, bu sayede insanlara dokunuyor ve problemlerine çözüm üretmeye çalışıyor. Elbette bu program toplumun ihtiyacı olarak doğmadı. Yaptığı işin popülaritesinin reytinglerle doğru orantılı olduğunun farkında. 50 kişilik ekiple çalışan televizyon dünyasının en medyatik figürlerinden Esra Erol’la kulisinde konuştuk.
-Seviliyor, ilgi görüyorsunuz; yaptığınız işin hiç sevmediğiniz yanı yok mu?
Çok bıçak sırtında bir iş yapıyoruz. Kadın ve erkek, ateşle barut. Dengeyi sağlayamayıp ipin ucunu kaçırırsam sonucunu açıklayamayacağım çirkinlikler yaşanır. Ben programa çıkıp üç gün sonra sokakta tanındığı için havalanan adama ‘Aklını başına topla, burada kazandığın ün ve şöhretin sana hiçbir dönüşü yok.’ diyorum. Ben popüler kimliğim ama hiç umurumda değil çünkü benim evimde ne yaşadığımı, sıkıntımı bilmiyorlar. Ben işsiz kalsam ‘Seni çok seviyoruz, al üç kuruş para’ demez kimse. Bunlar şaşaalı şeyler ama gerçek değil. Üzüntünü, kederini, mutluluğunu yine yalnız yaşıyorsun. Bedelini de sen ödersin. Buradaki adaya asla ‘Öff seni dinlemeyeceğim’ diyemezsin… Kaprislerini çekmen gerekiyor, onlara saygıda kusur etmemem gerekiyor. Ben fısıltıyla bugüne geldim. Bu fısıltı da negatife dönerse öyle de giderim.
-Programın kontrolünü her zaman sağlayabiliyor musunuz?
Öyle tipler çıkıyor ki ‘Evlenmek için burada değil’ diyorsunuz. Dürüstü, riyakârı, yalancısı var. Stüdyodaki yedi kamerayı unutuyorlar. Bu yüzden doğallaşıyor program. Ben de unutuyorum. Bazen kendimi izlerken fark ediyorum, saf saf sözlerim, kambur duruşlarım var. O anda konuya vâkıf olmam lazım. Kim ne söyledi, sürekli algım açık olmalı. Ağızlarından çıkan her cümleyi kafamdan tekrar ediyorum. Canlı yayın risklidir. Bu sebeple uyanık oldum. İnsanların evlenecekleri kişileri sokakta değil televizyonda aramaları çok normal. Eşe dosta haber salmalarıyla aynı mantık. Televizyonun bir yanılsaması yok. Kişi talibi geldiğinde tanışıyor ve görüşmek için yayından ayrılıyorlar. Bizim yaptığımız aracılık.
-Doğruyu-yanlışı nasıl ayırt ediyorsunuz?
Geçenlerde bir olay yaşadık. Beyefendi ‘Eski eşimden ayrıldım, çok kıskançtı’ dedi. Eski eş yayına bağlandı. ‘Üç gün önce birlikteydik, ilişkimizi sürdürüyoruz’ dedi. Doğal bir istihbarat yöntemimiz var, kamuya açık olduğumuzdan. Seyirci de kendini görev başında hissediyor, sarılıyor telefona. Tabii aldığımız her istihbarata inanmıyoruz. Kendini farklı gösterip evlenenler oldu. Bu programda adaylara çok kızdığım bir konu var; hemen evlenmek istemeleri. ‘İki haftada evleneceğiz’ diyorlar. Tanıştıktan sonra beni tanımıyorlar. Yaklaşık 250 kişiyi evlendirdik. Yüzde 15’i boşandı. İlk yıllarda daha çok ikinci, hatta üçüncü evliliğini yapan maddiyatı ön planda tutan bir kitle tercih ediyordu. Ama şimdilerde 20-30 yaş arası ilk evliliklerini yapmak isteyen gençler, aile fertleriyle geliyor.
-Birilerini evlendirmek nasıl bir duygu?
Çok keyifli. Fakat kamera arkası meşakkatli. Elbette programdan sonra bitmiyor işim. Örneğin geçen sene başka bir izdivaç programında vuku bulan ‘çocuk gelin’ olayında olduğu gibi fatura bana çıkıyor. 19 yaşına kadar almıyoruz. Evden kaçıp gelen genç kızları geri yolladığım çok oldu. Bazen de anne babayla anlaşıyoruz, ‘hevesini alsın’ diyerek bir süre izin veriyoruz.
-Evlendirme programlarının bu denli reyting almasının sebebi ne?
Başkalarının hayatlarını merak ediyoruz. Yan komşunun kavga sesine neden kulak kesiliriz? Burada günlük meseleler tartışılıyor. Kişisel konular ifşa ediliyor. Aslında programa çıkarken adaylar ekibe, ‘Asla bundan bahsedilmesini istemiyorum’ diyor ama beni görünce çözülüyorlar. Sığınma psikolojisi.
-6 yıldır devam eden bu serüvende geriye baktığınızda neler görüyorsunuz?
Bu program bana herkesi dinlemeyi öğretti. Sabırsız ve telaşlı hâlim geçti. Günlük hayatta yaşadıklarımın sebep ve sonucunu daha iyi tahlil edebiliyorum. Yanlış kararlar verdiğim de oldu. Bir çiftin kavgalarına şahit oldum. Daha sonra evlendiler. Onları evlendirdiğim için pişmanım. Ayrıldılar şimdi. Bazen düzelir diye bekliyorum. Ama bunu yapmamalıyım.
Nazlı Özburun (Aile Ve Evlilik Terapisti): HERKES, ‘BİRİ GELSİN BENİ MUTLU ETSİN’ İSTİYOR
-20-30 sene öncesiyle kıyasladığımızda insanlar ‘neden’ evlenemiyor?
Bugün insanların beklentileri değişti. Eskiden insanlar hayatı paylaşmak için, çoluk-çocuğa karışmak için evleniyordu. Şimdi, ‘Biri gelsin ve beni mutlu etsin’ beklentisi var. Erkekler kadınlardan hem güzel hem uyumlu hem de meslek sahibi olmalarını beklerken; kadınlar da erkeklerden romantik, en az evi, düzgün bir işi ve mümkünse anne babasıyla arasının kötü olmasını bekliyor. İyi günde kötü günde birlikte mücadele isteğinin yerini, evlilikle beraber hayal edilen bir mutluluk masalı almaya başladı. Günümüzde bütün düşünce kodlarının, gizli telkinlerin, hayat biçimlerinin şiddetle aile kurmaya karşı olması da cabası. Ayrıca çok seçenekli dünyada ‘evet’ demek zor. Ya daha iyisi, daha güzeli hep var!
-Evlilik programları toplumun bir ihtiyacından mı kaynaklanıyor?
Kesinlikle hayır! Evlilik değerli bir kurumdur. Uluorta her şeyin konuşulması, özel ve mahrem olanın kitlelerin önünde hiçbir özen gösterilmeden yağmaya açılması sağlıklı bir ilişki değil. Evlilik bir ihtiyaçtır; ama bu programlarla bu ihtiyacın giderilmeye çalışılması anlamlı değil. Bu programların çoğu sadece bir eğlencelik. İnsanları da bu yönde kullanıyorlar.
-Adaylar “Kimse bizi evlendirmek için önayak olmuyor. Görücü usulü ortadan kalktı...” diyor. Nasıl yorumluyorsunuz?
Haklı oldukları noktalar var. Modern çağın getirdiği olgulardan biri de, kimsenin kimseye karışmadığı, herkesin kendi kabuğunda yaşayıp öldüğü bir hayat felsefesi. Geleneksel toplumda aile üyelerinin, bireyin tüm seçimlerine müdahale etmesine tepki olarak şimdinin insanları da herkesi kendi seçimleriyle baş başa bırakıyor. Bu da gençleri çok yalnızlaştırıyor. En önemli sebep herkesin kendisini çok iyi görüp kimseleri beğenmemesi ve sürekli daha iyisini bulmak istemesi. Aracı olmaya çalışanların da bazen günah keçisi ilan edilmek gibi haklı gerekçeleri var. Bazen de ‘memnuniyetsiz insanları memnun edemem’ korkusundan ötürü kimse kimsenin elinden tutmuyor.
-Evlilik programlarının olumlu yanı var mı?
Bu tür programların olumlu bir tarafı varsa, insanlardaki mantık hatalarını görünür kılması ve belki de devlet politikalarını oluştururken toplumun bir kesitinin resmini çekmesidir. Devletin evlilikle ilgili nasıl bir danışmanlık hizmeti vereceğini belirlemesi, fotoğrafın detaylarının görülmesi açısından olumlu.
-Ya tehlikeleri…
İnsanların insana dair, evliliğe dair umutlarını öldürmesi. Bu programları izleyen bir erkek tüm kadınların maddiyat düşkünü olduğunu düşünebilir. Aynı şekilde bir kadın tüm erkeklerin sadece dış görünüşe ve genç kadınlara değer verdiğine inanabilir... Gerçek kriterler her ne kadar zikredilse de öne çıkarılanlar maddi kriterler (yaş, boy, maaş, kilo) olduğu için insanları kendilerini değersiz hissetmelerine ve daha depresif duygulara kapılmalarına neden olabilir. Çocukların ve ergenlerin nasıl etkileneceğini kestirmek daha zor. Evlilik kurumunun bir eğlence malzemesine dönüştürülerek sıradanlaştırılması üzüntü verici. Mahremiyetin her şeyiyle ortaya serildiği stüdyo ışıkları altında, yaşını almış ve hürmete ihtiyaç duyan dede ve nineleri bu şekilde görmek onları hayal kırıklığına uğratabilir.
-Evlenmek isteyip de evlenemeyen danışanlarınızın kaygılarını paylaşır mısınız?
Beklentilerle adayların bir türlü uyuşmaması, yakın çevrede yaşanan kötü evlilik modellerinin getirdiği tedirginlikler, kişinin kendisini ve ne istediğini tam bilmediğinden doğru insanı bulamadığını düşünmesi ya da eş mi arıyorum anneme uygun bir gelin mi ikileminden sıyrılamaması... Evlenememenin nedeni sadece uygun kişiyi bulamamak değil aslında. Karşıdakinin kendine uygun olup olmadığına ilişkin korkular. Acaba korkular gerçek mi yoksa biz mi üretiyoruz? AKSİYON