Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, "Birkaç gündür ülkemizde yükselen toplumsal tansiyon karşısında öğrencisinden yöneticilerine kadar üniversitelerimizin değerli mensuplarının farklı fikir ve görüşlerini dile getirirlerken şiddete başvurmaları ya da şiddeti özendirmeleri kabul edilemez." dedi.
Akademik özgürlüğün, fikir ve görüşlerin korkusuzca ve barışçıl bir tarzda dile getirilmesi, kişilik haklarını rencide etmeksizin ortaya konması anlamına geldiğini söyleyen Çetinsaya, "Üniversite mensuplarımızdan bu süreçte beklentimiz, ülkemizin toplumsal barış adına attığı önemli adımları boşa çıkaracak şekilde şiddet övgüsü yapan ifade ve örgütlenmelerden kaçınmalarıdır." ifadelerini kullandı.
Yalova'da yapılan Üniversitelerarası Kurul'un 215'inci toplantısına katılan Çetinsaya, burada yaptığı konuşmada, üniversitelerin öncü fikirlerin, barışçı gelecek tasavvurlarının, demokratik bir biçimde bir arada yaşama kültürünün yeşerdiği ve savunulduğu mekânlar olarak, Türkiye'nin bugün tecrübe ettiği gerilimlerin tırmanmaması için çaba sarf etmek, itidali ve müzakereyi savunmak durumunda olduğunu söyledi.
Üniversitelerin Türkiye'deki tartışma ve müzakere kültürüne katacakları çok önemli değerler olduğunu ve bütün üniversite mensuplarına bu noktada çok ciddi sorumluluklar düştüğünü anlatan YÖK Başkanı, "Biz üniversite mensupları olarak kendimizi toplumun dışında ya da üstünde yer alan yargıçlar mesabesinde göremeyiz. Bizler toplumun içinde sosyalleşen, toplumun sorunlarını önemseyen ve onlara farklı çözüm alternatifleri geliştirebilen bireyler olarak araştırma ve eğitim gündemlerimizle fikir, teori, soru ve araştırmalarımızla kriz ve çatışma meseleleriyle ilgilenmek durumundayız. Biz toplumsal, kültürel, siyasi sorun ve gerilim alanlarına futbol taraftarlığı düzeyinde de yaklaşamayız. Bugün üzülerek görüyorum ki, bazı üniversite mensuplarımız, tarafı oldukları siyasi pozisyonu kavram ve fikirler eşliğinde değil, sloganlar eşliğinde savunmaktadır. Yine üzülerek görüyoruz ki birçok tartışma doğrulanmamış, manipülasyon amacıyla üretilen yanlış haberlere dayalı olarak sürdürülmektedir. Üniversite mensuplarımızın doğaya, mekana, tarihe, topluma, kültüre, geleceğe ilişkin çeşitli kitle iletişim ortamlarında görüş beyan etmeleri anlamlıdır, değerlidir. Fakat üniversite mensupları bununla yetinemezler. Çünkü üniversiteler araştırmaların, uzun dönemli çalışmaların mekanıdır. Bu nedenle üniversitelerimizin bu süreçte atmaları gereken en önemli adım toplumsal çatışma alanlarına uzun dönemli araştırmalarla sürece katkı vermesi, tartışmaların düzeyini ve kalitesini arttırmasıdır." diye konuştu.
"ÜNİVERSİTELERİMİZ TOPLUMUN DIŞINDA, TOPLUMUN ÜSTÜNDE BİR YERDE KONUMLANMAZ"
Üniversitelerin sessizleşmesini değil, aksine çevresine çok daha duyarlı olmalarını istediklerini ifade eden Çetinsaya, şöyle devam etti: "Fakat bunu bir çatışma diliyle ve sadece gündelik yorumlarla değil, müzakere diliyle ve yaptıkları uzun soluklu araştırmalarla yapmalarını önemli görüyoruz. Bunun yanında bazı üniversite mensuplarımızın pozitivist bilim paradigması içerisinden birer yargıç gibi konuşup, siyaseti, toplumu küçümsemesini de doğru bulmuyoruz. Üniversitelerimiz toplumun dışında, toplumun üstünde bir yerde konumlanmaz. Üniversite mensuplarımızda toplumun içinde özgür akademik üretimi gerçekleştiren mekanlardır. Biz o nedenle gerçek araştırmaya, fikri üretime değer veriyoruz. Bu çerçevede topluma, siyasete, farklı tespit, öneri ve öngörüleri sunmayı önemli buluyoruz. Fakat bu tespit, öneri ve öngörüleri geleneksel meslek odası mantığı ve diliyle ortaya koymayı da doğru bulmuyorum. 1960’ların Türkiyesi ile karşı karşıya değiliz ve 1960ların meslek odası diliyle üniversite mensuplarımızın konuşmasını anlamakta zorlanıyorum. Üniversite mensupları olarak bizlere düşen farklılıklardan korkulmaması ve dogmatizmden kaçınılmasıdır. Normalleşen demokrasisi, büyüyen ekonomisi, artan itibar ve istikrarı ile Türkiye, büyük bir fırsat yakalamış, toplumsal barışı tesis etme adına önemli adımlar atmıştır. Üniversitelerimiz, farklı seslerin, farklı taleplerin akademik özgürlük sınırları içerisinde, şiddet içermeyen yol ve yöntemlerle dile getirilebildiği mekanlardır ve bu özelliklerini korumaları gerekir."
"ÜNİVERSİTE MENSUPLARINDAN BEKLENTİMİZ ŞİDDET ÖVGÜSÜ YAPAN İFADE VE ÖRGÜTLENMELERDEN KAÇINMALARI"
Üniversitelerin her şeyden önce eğitimin ve araştırmanın mekanları olduğunun unutulmaması gerektiğini vurgulayan Çetinsaya, "Birkaç gündür ülkemizde yükselen toplumsal tansiyon karşısında öğrencisinden öğretim elemanına, idari çalışanından yöneticilerine kadar üniversitelerimizin değerli mensuplarının farklı fikir ve görüşlerini dile getirirlerken şiddete başvurmaları ya da şiddeti özendirmeleri kabul edilemez. Şiddet içeren, şiddeti öven talep ve fikirler akademik özgürlük sınırları ile bağdaşmaz. Akademik özgürlük, fikir ve görüşlerin korkusuzca ve barışçıl bir tarzda dile getirilmesi, kişilik haklarını rencide etmeksizin ortaya konması anlamına gelir. Üniversite mensuplarımızdan bu süreçte beklentimiz, ülkemizin toplumsal barış adına attığı önemli adımları boşa çıkaracak şekilde şiddet övgüsü yapan ifade ve örgütlenmelerden kaçınmalarıdır. Özgür ve kaliteli bir akademik ortamın varlığı, daha güzel, daha müreffeh, daha demokratik bir Türkiye’nin de teminatı olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
"SÜRECİN SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE YAŞANABİLMESİ İÇİN MÜZAKERE HALİNDE OLMAK GEREKİR"
Bugün siyasal ve toplumsal alanda yer alan bütün aktörlerin yeni bir Türkiye’nin inşası ile karşı karşıya olduğumuz konusunda hem fikir olduğunu belirten Çetinsaya, "Bu sürecin sağlıklı bir şekilde yaşanabilmesi her şeyden önce farklı kültür ve anlayışların bir arada, müzakere halinde ve sürekli etkileşim içerisinde bulunabilmelerine bağlıdır. Sıklıkla vurguladığımız gibi; üniversiteler öncü fikirlerin barışçı gelecek tasavvurlarının demokratik bir biçimde bir arada yaşama kültürünün yeşerdiği ve savunulduğu mekânlar olarak ülkemizin bugün tecrübe ettiği gerilimlerin tırmanmaması için çaba sarf etmek, itidali ve müzakereyi savunmak zorundadır." görüşünü vurguladı.
CİHAN