Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan BM Genel Kurulu'nda Flaş Açıklamalar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Mutabakatı'na ilişkin "Tahıl arzının sürdürülmesinde kritik öneme sahip bu mutabakat, BM'nin son yıllarda imza attığı en büyük başarılardan biridir." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul Salonu'nda BM'nin 77. Genel Kurulu görüşmelerinde katılımcılara hitap etti.

Konuşmasına dinleyenleri selamlayarak başlayan Erdoğan, Genel Kurulun ülkeler ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diledi.

Genel Kurul Başkanlığı görevini üstlenen Csaba Körösi'yi tebrik eden Erdoğan, Genel Kurul toplantısı için belirlenen "iç içe geçmiş sınamalara dönüştürücü çözümler için dönüm noktası" temasını son derece isabetli bulduğunu söyledi.

Toplantının, dünyanın birden fazla tehditle eş zamanlı olarak baş etmeye çalıştığı kritik bir dönemde gerçekleştirildiğini belirten Erdoğan, koronavirüs salgınında alınan derslerin en başta geleninin, küresel sorunların çözümünde uluslararası dayanışmanın önemi olduğunu dile getirdi.

Türkiye'nin salgın sürecinde hiçbir ayrım gözetmeden 161 ülke ve 12 uluslararası kuruluşa destek sağladığını hatırlatan Erdoğan, yerli ve milli aşı TURKOVAC'ı tüm insanlığın hizmetine sunduklarını ifade etti.

Erdoğan, Türkiye'nin, iklim değişikliğiyle mücadeleye verilen önemin göstergesi olarak Paris Anlaşması'nı geçen yıl onayladığını anımsatarak, "Ulusal beyanımızla 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefimizi ve yeşil kalkınma devrimimizi ilan ettik. BM Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Sözleşmesi'nin 16'ncı Taraflar Konferansı'na ev sahipliği yaparak bu alanda da öncü rol oynamayı sürdüreceğiz." diye konuştu.

Salgının tedarik zincirlerinde yol açtığı aksaklıklar sebebiyle ağır darbe alan küresel ekonominin Rusya-Ukrayna savaşıyla yeni bir şok dalgasına daha maruz kaldığına dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Artan enerji, gıda ve hammadde fiyatlarının oluşturduğu enflasyon baskısı dünya çapında tüm ekonomileri ve sosyal refahı menfi yönde etkilemektedir. Gelişmeler enerji arz güvenliğinin önemini de çarpıcı bir şekilde yeniden gündeme taşımıştır. Türkiye olarak öteden beri enerji konusuna bir rekabet değil, iş birliği alanı olarak baktık. Kendi ihtiyacımız yanında bölgesel ve küresel enerji güvenliğini destekleyen pek çok projeyi hayata geçirdik. Bu adımların isabeti ve önemi son gelişmelerle bir kez daha anlaşılmıştır. Yaşanan süreç gıda güvenliğini de riske atmıştır. Maddi ve teknolojik imkanların en üst seviyeye ulaştığı 21. yüzyılda dünya nüfusunun halen 5'te 1'inin açlığın ve yoksulluğun pençesinde kıvranmasının izahı mümkün değildir. Dünya son gelişmelerle 2030'da sıfır açlık seviyesine ulaşmayı amaçlayan, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden de uzaklaşmaya başlamıştır. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı bu karanlık tabloyu, umudun ışığıyla aydınlatabilmenin yegane yolu uluslararası iş birliği ve dayanışmayı hakkaniyetli ve adaletli bir yaklaşımla güçlendirmektir. Ortak kaderimizi etkileyen sınamalara karşı ortak gündemle harekete geçmemiz gereken bir döneme girdik."

"BM'ye beslenen güven tazelenmiştir"

Erdoğan, Türkiye olarak bu iradeyi, salgın ve iklim değişikliği süreçleri yanında, Rusya-Ukrayna savaşının meydana getirdiği sarsıntılarla mücadelede de ortaya koyduklarını dile getirerek, "Ukrayna'da 7'nci ayını dolduran ihtilafın ilk gününden bu yana 'savaşın kazananı, adil bir barışın ise kaybedeni olmayacağı' düşüncesiyle hareket ettik." ifadelerini kullandı.

Bugün de yaşanan krizin çözümünde diyalog ve diplomasinin anahtar rolüne vurgu yapan Erdoğan, bu anlayışla oynadıkları kolaylaştırıcı rol sayesinde, tarafları önce Antalya Diplomasi Forumu'nda sonra da İstanbul'da bir araya getirdiklerini hatırlattı.

Erdoğan, Ukrayna'dan hareket eden tahıl yüklü gemilerin İstanbul Boğazı'ndan geçişine ilişkin bir fotoğrafı göstererek, şunları kaydetti:

"Sayın Genel Sekreterle birlikte yürüttüğümüz yoğun çabalar neticesinde Ukrayna tahılının Karadeniz üzerinden dünyaya ulaşmasını temin ettik. Bu gelişmeyi sağlayan İstanbul Mutabakatı'nın ikinci ayı dolarken, sevkiyatın her geçen gün ivme kazanmasını memnuniyetle izliyoruz. Tahıl arzının sürdürülmesinin sağlanmasında kritik öneme sahip bu mutabakat, Birleşmiş Milletlerin son yıllarda imza attığı en büyük başarılardan biridir. Dünyanın dört bir yanında uluslararası camiadan medet umanların BM'ye besledikleri güven bu başarıyla yeniden tazelenmiştir. İstanbul Mutabakatı taraflar açısından hayati önem arz eden meselelerde müzakerelerin sonuç verdiğini de ispatlamıştır. Benzer bir yaklaşım, yine tüm insanlığın güvenliğini ilgilendiren Zaporijya Nükleer Santrali'ndeki kriz konusunda da sergilenebilir. Son günlerde yeniden alevlenen savaşın, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı temelinde sonlandırılmasına yönelik gayretlerimizi artırarak sürdüreceğiz."

"Tüm üye ülkelerden destek bekliyoruz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Uluslararası kuruluşları ve tüm ülkeleri, Türkiye'nin kalıcı barışın tesisine yönelik çabalarına samimi destek vermeye çağıyorum. Her iki tarafa da krizden 'onurlu çıkış' imkanı verecek, makul, adil ve uygulanabilir bir diplomatik çözümü beraberce bulmamız gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.

Diğer yandan milyonlarca insanı mağdur eden tüm bu felaketlerin, etkin çok taraflılığın Birleşmiş Milletlerde vücut bulması için daha fazla çaba gösterme sorumluluğunu, herkese bir kere daha hatırlattığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

"Birleşmiş Milletleri, kapsayıcı vasfına yakışan, daha adil bir dünya düzeni için çözümler üretebilen, tüm insanlık adına ortak iradenin vücuda getirildiği bir teşkilat olarak yeniden yapılandırmamız şarttır. Bilhassa Güvenlik Konseyi'nin daha etkin, demokratik, şeffaf ve hesap verebilir bir yapı ve işleyişe kavuşturulması, tüm insanlığın barış, adalet ve refah arayışında önemli bir dönüm noktası teşkil edecektir. Bu yöndeki ortak vazifemizi unutturmamak için, 'Dünya beşten büyüktür' ve 'Daha adil bir dünya mümkündür' gerçeğinin altını, her platformda en kuvvetli şekilde çizmeye devam edeceğiz. İnanç ve azimle yürüttüğümüz bu mücadeleye, tüm üye ülkelerden destek beklediğimizi, burada bir kez daha ifade etmek istiyorum."

Türkiye'nin dış politikadaki vizyonunun daima "barış" odaklı olduğunun altını çizen Erdoğan, "Bölgemizden başlayarak tüm dünyada sulhusükunun hakim kılınması için var gücümüzle çalışıyoruz." ifadesini kullandı.

BM bünyesinde yürüttükleri barış için arabuluculuk girişimleriyle çatışmaların çözümü konusunda çaba harcadıklarını belirten Erdoğan, Avrupa'dan Latin Amerika'ya ve Afrika'ya kadar farklı coğrafyalardaki anlaşmazlıkların giderilmesinde yeri geldiğinde arabulucu, yeri geldiğinde kolaylaştırıcı olarak yapıcı rol üstlendiklerini vurguladı.

Türkiye'nin çatışma ve ihtilafların çevrelediği bölgenin tam kalbinde yer alan bir ülke sıfatıyla, sorunların değil çözümlerin parçası olmalarını sağlayacak inisiyatifler aldığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu çerçevede Suriye krizine, Güvenlik Konseyi'nin 2254 Sayılı Kararı temelinde halkın meşru beklentileri doğrultusunda kalıcı bir çözümün bulunmasının önemini tekrar vurguluyoruz. Çözümsüzlüğün sürmesi hem bölgemizin güvenlik ve istikrarını hem de Suriye'nin toprak bütünlüğünü giderek daha fazla tehdit etmektedir. Suriye'nin kuzeyindeki 4 milyonu aşkın sivil, ülkemizin sağladığı güvenlik şemsiyesi ve uluslararası yardımlar sayesinde hayata tutunmaktadır. Kuzeybatı Suriye'deki yardım mekanizmasının temelini oluşturan kararının uzatılması için Güvenlik Konseyi mesuliyetini yerine getirmelidir."

"Terörizme karşı her türlü tedbiri almaya muktediriz"

"Ülkemize, güvenlik güçlerimize ve sivillere terör saldırıları gerçekleştiren, bölücü gündemiyle Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden PKK ve türevlerine karşı Türkiye'nin kayıtsız kalması beklenemez." ifadelerini kullanan Erdoğan, "Bu terör örgütünü isim değişiklikleri gibi ucuz kurnazlıklarla meşrulaştırmaya çalışanları, bir an önce teröristleri silahlandırmaktan ve desteklemekten vazgeçmeye, hatalarından dönmeye davet ediyoruz. Terörizme karşı her türlü tedbiri almaya muktedir olduğumuzu, terör örgütlerine karşı gerekeni yapmaktan asla çekinmeyeceğimizi tekrar kuvvetle belirtiyoruz." diye konuştu.

"Suriye'de yerleşim yerleri projesi konusunda, herkesin dayanışma sergilemesini bekliyoruz"

Suriyelilerin ülkelerine gönüllü, güvenli ve onurlu şekilde dönmelerini temin etmek için gerekli şartları oluşturma konusunda da üzerlerine düşeni samimiyetle yaptıklarını dile getiren Erdoğan, savaştan kaçan sivillerin insani şartlarda hayatlarını sürdürebilmeleri için Suriye'nin çeşitli bölgelerinde 100 bin briket ev inşa ettiklerini anlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını, Suriye'de yapımı süren briket evlere ilişkin görselleri Genel Kurul katılımcılarına göstererek sürdürdü.

Erdoğan, bu evlerin önemli bir bölümünü tamamlayıp teslim ettiklerini, ayrıca yaklaşık 1 milyon Suriyelinin topraklarına dönmesini sağlayacak 200 bin konut inşası için de hazırlıklara başladıklarını kaydetti.

Erdoğan, "Güvenli bölgelerdeki 13 ayrı merkezde ve kırsallarında inşa edilecek bu projenin hayata geçmesi için uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç vardır. Suriye'de hayata geçireceğimiz yerleşim yerleri projesi konusunda, herkesin gerekli çabayı göstermesini, dayanışma sergilemesini bekliyoruz." ifadesini kullandı.

Mülteci krizi

"Mülteci krizi, kendilerine daha iyi bir gelecek aramak için yola çıkan masumların botlarını batırıp onları ölüme terk etmekle, sınırlara duvarlar örmekle, insanları toplama kamplarına doldurmakla çözülemez." diyen Erdoğan, bu krizin çözümünün, insanı ve insan hayatını merkeze alan gayretlerden geçtiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hal böyleyken Yunanistan'ın Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'de göçmenlere yönelik zulümlerinin giderek arttığına dikkati çekti. Ege'de botları batırılan ve boğularak hayatını kaybeden çocukların fotoğrafını göstererek konuşmasını sürdüren Erdoğan şunları kaydetti:

"Türkiye olarak biz, yeni Aylan bebeklerin cesetleri kıyılara vurmasın diye çırpınırken, Yunanistan, hukuksuz, pervasız geri itmeleriyle Ege'yi bir mülteci mezarlığına çevirmektedir. Geçen hafta 9 aylık Asım bebek ve 4 yaşında Abdülvahap, aileleriyle birlikte Yunan sahil güvenlik güçlerinin botlarını batırması sonucu vefat etmiştir. Avrupa'nın ve Birleşmiş Milletler kurumlarının insanlığa karşı suç teşkil eden bu acımasızlıklara artık bir 'Dur' demesinin vakti çoktan gelmiştir."

Irak'taki istikrarsız ortam

Türkiye'nin, diğer bir komşusu Irak'ta da huzurun ve istikrarın hakim kılınması için her türlü çabayı sergilediğini belirten Erdoğan, "Ülkede, Iraklılık kimliği temelinde siyasi birliğin ve uzlaşının sağlanmasını arzu ediyoruz. Irak'ta refahın sürdürülebilir şekilde artırılması ve terör örgütlerinin istismarlarının önlenmesi ancak bu şekilde mümkündür." dedi.

Erdoğan, Irak'taki istikrarsız ortamı istismar eden terör örgütlerinin Türkiye'yi hedef alan eylemlerine de asla müsaade edilmediğini vurgulayarak şunları kaydetti:

"Bu kürsüden daha önce de defalarca vurguladığım gibi, terörizm belasıyla mücadeleyi, terör örgütleri arasında ayrımı reddeden, samimi ve etkin bir uluslararası iş birliğiyle kazanabiliriz. Hangi isim altında olursa olsun tüm terör örgütleriyle mücadelesini yıllardır devam ettiren Türkiye'nin, müttefiklerinden ve dostlarından bu konuda samimi bir iş birliği ve dayanışma beklemek en tabii hakkıdır. Terör örgütleri ve zalim rejimler yerine ülkemizle iş birliği yaparak bölgenin güvenliğine, istikrarına, huzuruna, refahına katkıda bulunmak isteyecek herkesle çalışmaya hazırız."

Dünyanın güvenliği bakımından üzerinde dikkatle durulması gereken yerlerden birinin de Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz olduğunu belirten Erdoğan, bu çerçevede Libya'nın istikrar ve refahının başta komşuları olmak üzere tüm bölge için kritik önem taşıdığına dikkati çekti.

Erdoğan, Türkiye olarak Birleşmiş Milletlerin bu yöndeki çabalarını desteklediklerini vurgulayarak "Amacımız, Libya halkının egemenliğini, birliğini, bütünlüğünü koruyarak hak ettiği refah düzeyine erişmesini sağlamaktır. Libya'da adil ve muteber bir seçimin yapılarak, meşruiyetini halktan alan güçlü bir hükümetin iş başına gelmesi, hepimizin katkıda bulunacağı temel hedef olmalıdır." diye konuştu.

Orta Doğu coğrafyasında kalıcı barış ve istikrarın tesisi açısından sona erdirilmesini gerekli gördükleri İsrail-Filistin ihtilafında, iki devletli çözüm vizyonuna güçlü destek verdiklerinin de altını çizen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Kudüs'ün tarihi ve kültürel kimliği ile Harem-i Şerif'in kutsiyetine saygı gösterilmesi, işgal altındaki topraklardaki yasa dışı yerleşim faaliyetlerinin durdurulması, Filistinlilerin can ve mal güvenliğinin sağlanması şarttır. Bölgedeki sorunun, adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüme kavuşturulabilmesi için, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen Filistin devletinin kurulması dışında bir ihtimal yoktur. Türkiye olarak İsrail ile ilişkilerimizi hem kendimizin hem bu ülkenin hem Filistin halkının hem de bölgenin huzuru, istikrarı, geleceği için geliştirmeyi sürdürmekte kararlıyız."

Erdoğan, bu süreçte, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansının kurumsal ve mali kapasitesinin geliştirilerek Filistinli mazlumlara sahip çıkılmasının uluslararası toplumun sorumluluğu olduğunu söyledi.

Türkiye'nin, İran ile yürütülen Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın küresel ve bölgesel istikrar için taşıdığı önemi daima vurgulayan bir ülke olduğunu ifade eden Erdoğan, "İran'ın nükleer programına ilişkin hususların diplomasi ve diyalog yoluyla çözümüne yönelik görüşmelerin en kısa sürede sonuçlandırılarak uygulamaya geçirilmesini bekliyoruz." dedi.

"Azerbaycanlı kardeşlerimizin daima yanlarında olmayı sürdüreceğiz"

Erdoğan, Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarını kurtarmasının, Güney Kafkasya'da kalıcı barışın ve istikrarın temini konusunda, tarihi bir fırsat penceresi açtığını bildirdi.

Türkiye olarak, Azerbaycan ile Ermenistan arasında yürütülen süreçleri destekleyerek, bu fırsatın değerlendirilmesi için çok önemli adımlar attıklarını belirten Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Son günlerde yaşanan çatışmalar bu güzel iklime gölge düşürmüş olsa da iki ülke arasında en kısa zamanda kapsamlı bir barış anlaşması imzalanmasının mümkün olduğuna inanıyoruz. Azerbaycanlı kardeşlerimizin haklarını ve geleceklerini inşa konusunda verdikleri mücadelede daima yanlarında olmayı sürdüreceğiz. Ülkemizi de yakından ilgilendiren bölgedeki ulaştırma bağlantılarının en kısa sürede açılması ise herkesin refahına katkı sağlayacak bir gelişme olacaktır."

"Türkiye, bu zor günlerinde Afgan kardeşlerini desteklemeyi sürdürecektir"

Erdoğan, neredeyse yarım asırdır işgal, çatışma, terörizm, sefalet gibi sorunlarla boğuşan Afganistan'ın, yine bir sınamadan geçtiğini dile getirerek "Ülkedeki geçici hükümetin, temel insan haklarının korunması doğrultusunda atacağı adımlar, umut verici gelişmelerin önünü açabilir. Türkiye, bu zor günlerinde Afgan kardeşlerini desteklemeyi sürdürecektir." dedi.

Hindistan ve Pakistan'ın, bağımsızlıklarını kazanmalarının üzerinden geçen 75 yıla rağmen aralarında hala güçlü bir barış ve iş birliği tesis edilememiş olmasından üzüntü duyduklarını da ifade eden Erdoğan, "Dileğimiz, Keşmir'de adil ve kalıcı barış ve huzura ulaşılmasıdır. Yakın tarihte yaşanan bir sel felaketi sebebiyle son derece sıkıntılı günler geçiren Pakistan halkına, tekrar geçmiş olsun diyoruz." diye konuştu.

Erdoğan, afetin ardından başlatılan insani yardım çalışmalarını aralıksız sürdürdüklerini aktararak uluslararası toplumun da Pakistan halkına içinden geçtikleri bu sancılı dönemde destek vermesini beklediklerini söyledi.

Türkiye'nin Rohinga Müslümanlarının anavatanlarına güvenli, gönüllü, onurlu ve kalıcı şekilde geri dönüşleri için desteğinin sürdüğünü belirten Erdoğan, "Çin'in toprak bütünlüğüne, tek Çin anlayışına ve egemenlik haklarına kesinlikle halel getirmeyecek şekilde, Müslüman Uygur Türklerinin temel hak ve özgürlüklerinin korunması hususunda hassasiyet gösteriyoruz." dedi.

Erdoğan, Türkiye'nin Balkanlar'da barış ve istikrarın güçlendirilmesi, anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözümü için ikili ve çok taraflı platformlarda yoğun gayret sergilediğini vurguladı. Bu anlayışla eylül başında Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan'ı kapsayan bir bölge turu gerçekleştirdiğini anımsatan Erdoğan, "Bosna-Hersek'teki seçimlerin sorunsuz şekilde yapılması ile Belgrad-Priştine Diyalog Süreci'nde ilerleme sağlanması, bölgenin istikrarına katkı verecektir." değerlendirmesinde bulundu.

"Güç gösterisi peşinde koşanlar, kendilerini komik duruma düşürmektedir"

Türkiye'nin Ege Denizi'nde ve Doğu Akdeniz'deki tüm meselelerin iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde ve uluslararası hukuka uygun olarak çözülmesini istediğini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bölgede, ülkemizle asla denk olmayan siyasi ve askeri seviyesine rağmen, güç gösterisi peşinde koşanlar, kendilerini komik duruma düşürmektedir. Doğu Akdeniz'de barış ve istikrarın sürmesi, tüm tarafların hak ve hukukuna saygı gösterilmesine bağlıdır. Yunanistan'dan, gerginlik ve tahrik siyasetini bir kenara bırakarak, iş birliği ve dayanışma çağrılarımıza kulak vermesini bekliyoruz. Daha önce önerdiğimiz Doğu Akdeniz Konferansı’nın bu amaca hizmet edeceğini düşünüyoruz. Muhataplarımızın, şimdiye kadar bu konuda en ufak bir adım dahi atamaması, kimin barış ve diyalogdan kimin de gerilimden yana olduğunu göstermektedir. Türkiye, Ege ve Doğu Akdeniz'deki haklarını sonuna kadar savunurken kendi siyasi hesapları uğruna gerginlik stratejisi izleyenlerin oyunlarına da asla gelmeyecektir."

"Uluslararası toplumu, KKTC'yi bir an önce resmen tanımaya davet ediyoruz"

Türkiye'nin Kıbrıs meselesinde de adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşılabilmesi için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte hep iyi niyetli ve yapıcı çaba sergilediğine işaret eden Erdoğan, gerçekleri görmek isteyen herkesin, adada iki ayrı devlet, iki ayrı halk olduğunu bildiğini, Kıbrıs Türk halkının egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü haklarının tescil edilmesinin, adadaki çözümün anahtarı olduğunu söyledi.

Erdoğan, "Uluslararası toplumu, Birleşmiş Milletler prensipleriyle çelişir şekilde, ambargolarla dünyadan koparılmaya çalışılan Kıbrıs Türklerine yönelik zulme son vermeye ve bir an önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni resmen tanımaya davet ediyoruz." dedi.

Avrupa Birliği üyesi Yunanistan'ın, Ege Denizi'ndeki düzensiz göçmenlere uyguladığı insanlık dışı geri itmelerin yanında, Müslüman Türk azınlığa karşı da hukuki yükümlülüklerini ihlal eden ayrımcı ve baskıcı politikalar izlediğini ifade eden Erdoğan, "Temennimiz, Yunanistan'ın tüm bu sorunlu faaliyetlerine son vermesi, Avrupa Birliği başta olmak üzere uluslararası kuruluşların da yapılan insanlık dışı ve hukuksuz uygulamalara sırtını dönmeyi bırakmasıdır." değerlendirmesinde bulundu.

"Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğine katkı sağlıyoruz"

Erdoğan, küresel ve bölgesel planda ortaya çıkan her yeni meydan okumanın, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile iş birliğinin değerini bir kez daha açıkça ortaya koyduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:

"Bu yıl NATO'ya katılımının 70'inci yıl dönümüne ulaşan güçlü bir müttefik olarak, gerek diplomasi hamlelerimiz gerekse askeri kabiliyetlerimizle Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğine katkı sağlıyoruz. Avrupalı kimliğimizle kıtanın güvenlik, istikrar ve refahına katkılarımız sürerken en batıdaki Asyalı olarak da 'Yeniden Asya' girişimiyle, bu kıtada da aynı amaçla çalışıyoruz."

Son dönemde küresel düzeydeki sorunların ağırlaşan yansımalarıyla karşı karşıya bulunan Afrika ülkeleriyle dayanışmayı güçlendirecek adımları da birbiri ardına hayata geçirdiklerini anlatan Erdoğan, bu kapsamda 16-18 Aralık 2021'de Afrikalı heyetin geniş katılımıyla 3'üncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'ni gerçekleştirdiklerini söyledi.

Türkiye'nin, kıtanın barış, kalkınma ve refah yolculuğuna eşit bir ortak olarak eşlik etme iradesini her fırsatta gösterdiğinin altını çizen Erdoğan, "Latin Amerika ile de karşılıklı saygı temelinde güçlenen iş birliğimizi, ikili planda ve bölgesel teşkilatlarda kurumsal düzeyde artırmaya devam etme kararlılığındayız." ifadesini kullandı.

"İslam düşmanlığını da tıpkı antisemitizm gibi bir insanlık suçu olarak görüyoruz"

Erdoğan, uluslararası sistemin çeşitli krizlerle sarsıldığı bu dönemde, insanlığı bekleyen en büyük tehlikelerden birinin de, "birlikte yaşama" iradesinin kaybedilmesi olduğunu belirterek, "Irkçı, ayrımcı, yabancı ve İslam düşmanı tutumlarda son yıllarda yaşanan artıştan derin endişe duyuyoruz." dedi.

BM Genel Kurulu kürsüsünden Yeni Zelanda'da Müslümanlara karşı gerçekleştirilen terör saldırısının yıl dönümü olan 15 Mart tarihinin, 'İslamofobiyle, İslam Düşmanlığıyla Mücadele Uluslararası Günü' olarak ilan edilmesi çağrısında bulunduğunu hatırlatan Erdoğan, önce İslam İşbirliği Teşkilatında, sonra da Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan kararlarla bu çağrının hayata geçirildiğini söyledi.

Uluslararası toplumun İslam düşmanlığıyla mücadeledeki kararlılığının bir nişanesi olarak gördükleri bu yaklaşımın, fiiliyata da yansımasını canı gönülden temenni ettiklerini vurgulayan Erdoğan, "Daha önce de defalarca vurguladığım gibi İslam düşmanlığını da tıpkı antisemitizm gibi bir insanlık suçu olarak görüyoruz." diye konuştu.

Erdoğan, Genel Kurul'un 77'nci toplantısının, insanlığın umut ve beklentilerine cevap teşkil edecek başarılara imza atacak şekilde verimli geçmesini diledi.

AA