FETÖ’nün demokrasiyi kesintiye uğratmayı amaçladığı darbe girişimi soruşturmaları devam ediyor.
En son, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Karargahı’nda yaşanan olayların ortaya koyduğu iddianamesi açıklandı.
Cumhuriyet tarihinde şimdiye kadar görülmemiş hapis cezası isteminde bulundu savcılar.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu 38 kişiden oluşan ve darbeyi planlayıp uygulamaya çalışan Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin her birine 2 bin 988’er kez “ağırlaştırılmış müebbet” hapis cezası istendi.
FETÖ’nün lideri Fetullah Gülen’e iddianamenin 1. sırasında yer verildi; konsey üyeleri gibi 2 bin 988 kez ağırlaştırılmış hapis cezası talep edildi.
Darbeye katılan TSK mensuplarının sayısı, soruşturmanın en can alıcı fotoğraflarından birisi.
Savcılık makamı, 15 Temmuz’daki FETÖ hareketine “8 binden fazla asker elbisesi giyen örgüt mensubunun katıldığını, 35 uçak, 37 helikopter ve 74 tankın yanısıra 246 zırhlı araç ile 4 bine yakın hafif silah kullanıldığını” açıkladı.
‘Darbeyi engelledi’ tespiti
İddianamedeki bu bilgilerin yanısıra “tanık” sıfatıyla bilgisine başvurulan devlet görevlilerinin açıklamaları sürecin ortaya konulması açısından önemliydi.
Bu isimlerden en önemlisi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’dı hiç kuşkusuz.
Orgeneral Akar, 15 Temmuz’dan hemen sonra Genelkurmay Karargahı’na giden savcı heyetine “müşteki” sıfatıyla ifade vermişti.
Devam eden süreçte ortaya yeni çıkan bilgi, belge ve bulgular nedeniyle Akar’ın bir kez daha bilgisine başvurulması gerekti.
Orgeneral Akar, savcılığın sorularını yazılı olarak yanıtladı.
İddianamede, “15 Temmuz gecesinde gösterdiği tavırla darbenin gerçekleşmesini engellediği” belirtilen Akar’dan ikinci ifade yerine bu yöntemle bilgi alındı.
TSK komuta kademesinden hemen tüm komutanlar ikinci, hatta üçüncü kez tanık sıfatıyla ifade verdi savcılara.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar Güler, birden fazla ifadesine başvurulan isimlerden bazıları.
Akar, yargılama takvimi belli olup duruşmaların başlamasıyla birlikte büyük ihtimalle mahkemeye de davet edilecek.
İfadesini mahkemede müşteki sıfatıyla verirse, darbe girişimine karşı bu yolla ifadesi alınan görevdeki ilk Genelkurmay Başkanı olacak.
Komutanlara ‘talimat veren’ sivil
Savcılığın iddianamesi, aynı zamanda, Türk Ordusu’nun hareket tarzını ortaya koyması açısından da önemli.
İddianame, her dönemde Türk halkının en güvendiği kurumların başında gelen “Peygamber Ocağı”nın, aslında FETÖ liderinin yönlendirmeleri ve talimatları sonrasında nasıl bir konuma dönüştüğünü apaçık gözler önüne serdi.
Hiçbir zaman üzerine “toz kondurmadığımız” TSK’daki komutanların, FETÖ liderinin istediği darbeyi planlayıp organize eden Adil Öksüz adlı bir sivilden talimatları alıp nasıl uyguladıkları görülüyor.
Vatan savunmasında binlerce askeri komuta eden, yöneten, toplumda her zaman örnek alınıp saygı gören bu komutanların, hiç kimseyle bağlantısı olmayan ve iki bin beşyüz liralık ayakkabı giydiği belirlenen bir “aracı”nın talimatlarıyla darbe girişimde görev almaları, akıl alacak gibi değil ne yazık ki.
17 Aralık’tan 15 Temmuz’a...
Savcılık, çalışmaları sırasında 2003’ten bugüne kadar Gülen cemaatine bağı kadroların tasfiyesiyle ilgili hiçbir çalışma yapılmadığını ortaya koymuştu.
Elbette, 17/25 Aralık 2013’den sonra devlet kadrolarındaki Gülen cemaatine yönelik tasfiyelerin TSK’da gerekleştirilmesinde geç kalınması, ülkeyi 15 Temmuz sürecine taşıdı.
Ankara ve İzmir Cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülen FETÖ soruşturmalarında elde edilen verilerle, tasfiyeler zamanında gerçekleştirilseydi Türkiye, 15 Temmuz gecesini yaşamayacaktı. Geldiğimiz bu noktada, komuta kademesinin yanısıra teğmen-binbaşı arasındaki rütbelerdeki askerlerin yüzde 80’nin FETÖ’cü olduğu yönünde tespitler var.
1993-1994’de yetiştirilmeye başlanan “altın nesil”in içinde yer aldığı darbe girişimine engel olamayan TSK’nın, en kısa zamanda yeniden yapılandırılması zorunludur.
Darbe karanlığına gömülmekten son anda kurtulan Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, kurucu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “bireye bağlı toplumun gelişmesi ve devletin yönetilmesi” merkezli gösterdiği istikamette yol alması kaçınılmazdır.
Yoksa, FETÖ’nün yerini başka yapılar alır ki bunun sonuçları daha vahim olur.