DARBECİLERE YARGI YOLU…
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, partisinin grup toplantısında AK Parti hükümetine "12 Eylül'le hesaplaşmayı doğru buluyorsanız elinizi tutan mı var? Anayasa'nın 15'inci Maddesi var. Değiştirmek isteğin varsa getir değiştirelim" sözleri Ankara'da yeni bir tartışma yarattı. CHP’nin bu çıkışına AK Parti, "Samimi bir çıkışsa bunu değerlendiririz" derken, MHP, DTP ve ÖDP'nden de CHP’ye destek geldi.
Baykal’ın bu çıkışı12 Eylül ve 28 Şubat sürecini bizlere yeniden hatırlattı.
Peki, 12 Eylül ve 28 Şubat’ta neler yaşanmıştı?
Türk Demokrasisi, 27 Mayıs ile 12 Mart’ı atlatıp yeniden yola koyulmuştu ancak fırtına dinmemiş; karşılıklı hesaplaşmalar bitmemişti. Tam aksine ülkede yeni cepheler açılmış; oluk gibi kan akmaya başlamıştı. Sonunda 12 Eylül gibi kapı çalındı. O gün gelenler, her şeyi bir anda değiştirdiler. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, eskisi gibi yaşanmayacaktı..
12 Eylül 1980…
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, askerin idareye üçüncü müdahalesi ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı; Meclis lağvedildi.. Türkiye’nin yeniden inşa edildiği bir askeri dönem başladı. Ve Türkiye Cumhuriyeti yeniden bir darbe ile karşı karşıya kalmış, demokrasi yeniden askıya alınmıştı.
Ve arkasından gelen 28 Şubat süreci…
28 Şubat 1997'de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya karşı olduğu iddia edilen, ordu ve bürokrasi merkezli süreç. Türkiye Siyasi Tarihine geçen kararlar ve kimilerince bir dönüm noktası olan bu kararların uygulanması sırasında Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan bir süreçtir. Yaşananlar, çeşitli kaynaklar tarafından post-modern bir darbe olarak adlandırılmıştır.
Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, 11 Ocak 1997 Cumartesi günü, Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.
Yüksek rütbeli subaylar 22 Ocak 1997 tarihinde Gölcük'te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya; 'irtica, PKK'dan daha tehlikeli' dedi.
Mart'ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı. 21 Mayıs'ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini’’ söyleyerek, RP'nin kapatılması için dava açtı.
28 Şubat 1997'deki MGK kararları hükümete bildirildi. Kararda; laiklik için yasaların uygulanması istendi. Tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB'e devredilmeli; 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli; Kuran kursları denetlenmeli; Tevhidi Tedrisat uygulanmalı; tarikatlar kapatılmalı; irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı; kıyafet kanununa riayet edilmeli; kurban derileri derneklere verilmemeli; Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı; deniliyordu.
Bu kararlar sonucunda Refah yol hükümeti istifa etti. Daha sonra ise Refah Partisi temelli kapatıldı.
Bugüne gelindiğinde…
Deniz Baykal aslında bir taraftan demokrasiye çalınan kara lekenin temizlenmesi için bu çıkışı yaptı ve darbenin mimarlarının yargılanma sürecinin önünün açılması gerektiğini vurguladı. Muhalefetin bu düşüncesi, Türk Demokrasisi’nin geleceği için doğru bir adım.
Anayasanın 15. maddesi değişirse kimlere yargı yolu açılacak?
Anayasa’nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 1980’de yasama ve yürütme yetkilerini kullanan, Milli Güvenlik Konseyi’nin, bu Konsey’in yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, Danışma Meclisi’nin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiasının ileri sürülemeyeceğini ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamayacağını düzenliyor.
Anayasa’nın geçici 15. maddesinin kaldırılması halinde Kenan Evren dâhil 5 General, Danışma Meclisi'nin 160 üyesi ve Bülent Ulusu hükümeti kabinesindeki 39 kişi için dava açılabilecek.
Peki, gerçekten geçmişte demokrasiye darbe vurmuş bu isimler yargılanmalı mı?
Elbette laik düzene karşı saldırıda bulunanlardan hesap sorulmalı ama bu sorgu darbe ile olmamalı… Darbeler ülkeyi seviyelere yükseltmek yerine gerileterek halk üzerinde korku salmaktadır.
Şunu söyleyebiliriz ki, 1982 Anayasası’nın yeniden ele alınıp, günümüze uyarlanması gerekiyor. Çünkü birçok maddesinin acilen değiştirilmeye ihtiyacı var.