İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan gerekçeli kararda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından düzenlenen 25 Ocak 2016 tarihli iddianamenin özeti yer aldı. Kararda, mahkemece yapılan yargılama sonunda verilen kararın, Can Dündar yönünden ayırma hükmüyle birlikte temyiz için Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ne gönderildiği, dairenin 8 Mart 2018 tarihli kısmi onama ve bozma kararlarıyla dosyanın yeniden mahkemeye geldiği hatırlatıldı.
Yapılan yargılama sonunda Yargıtay ilamına uyulmasına ve sanık Erdem Gül hakkında davanın bu dosyadan ayrılmasına karar verildiği belirtilen gerekçede, sanık Can Dündar hakkında, "silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan açılan davanın da bu dosyayla birleştirilmesine karar verildiği kaydedildi.
Güvenlik Konseyi'ne gönderilen Suriye temsilcisinin mektubu da deliller arasında
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 6 Ocak 2018 tarihli bir iddianamenin de kabul edilerek aynı dava dosyasıyla birleştirildiği aktarılan kararda, sanık Can Dündar'ın savcılıktaki 26 Kasım 2015 tarihli, İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliğindeki 26 Kasım 2015 tarihli ve yargılama yapan mahkemedeki 1 Nisan 2016 tarihli savunmalarına yer verildi.
"Sanığın yargılama sırasında yurt dışına kaçtığı, bu nedenle hakkında kaçak kararı verildiği, ayrıca sanığın yurt dışından iadesi hususunda talepte bulunulduğu anlaşıldığından sanığın bozma ilamına karşı beyanları alınamamıştır." denilen gerekçeli kararda, son savcılık mütalaası özetlendi.
Gerekçeli kararda, verilen hükme dayanak oluşturan deliller, şöyle sıralandı:
"Davadaki tanık beyanları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık ile MİT Müsteşarlığının müdahillikleri, olayın kamuoyuna duyurulması, mahkemece verilen erişim ve yayın yasağı, soruşturmada sanıkların tutuklanmaları, gazete nüshaları, Anayasa Mahkemesinin sanıklar tarafından yapılan bireysel başvuruya dair kararının 'kişi özgürlüğü ve güvenliği' hakkı yönünden incelenmesi, MİT'in 6 Şubat ve 27 Mart 2014 tarihli yazıları, sanıklara ait telefonların baz incelemeleri, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 12 Ocak 2016 tarihli yazısı, dosyaların birleştirilmesi, Dündar'ın ev satışıyla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 21 Mart 2016 tarihli yazısı, Dündar'ın 'Tutuklandık' isimli kitabı, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 8 Mart 2018 tarihli kararı, Suriye Arap Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilciliği tarafından Güvenlik Konseyi Başkanı ve Genel Sekreterine sunulan 5 Haziran 2015 tarihli, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini şikayet eden ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanlığı ile Dışişleri Bakanlığından temin edilen, Türkiye'nin BM'ye şikayet edilerek savaş suçlusu olarak gösterilmeye çalışıldığı özdeş mektup."
"Görüntüleri yayımlamasının ağır cezalık suçlardan olduğunu ve tutuklanabileceğini biliyordu"
Sanık Can Dündar'ın, Adana 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 14 Ocak 2015 tarihli kararıyla MİT'e ait tırların durdurulması ve aranması olayıyla ilgili her türlü haberin devletin güvenliği nedeniyle yayımlanmasını, haberlere erişimi yasakladığını bildiği vurgulanan kararda, şu değerlendirmeye yer verildi:
"Sanığın gazetecilik mesleğini ifa etmesi, olay üzerinden geçen süre, siyasilerin ve kamu görevlilerinin olayın hemen ardından devlet sırrıyla ilgili yaptıkları açıklamalar, Anayasa Mahkemesine sunduğu bireysel başvuru dilekçesinde, 'eyleminin yargısal makamlarca yürütülmekte olan soruşturmanın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirileceğini' ifade etmesi, yaptığı suç teşkil eden yayın ile kendi savunmaları hep birlikte dikkate alındığında, sanığın eylemini gerçekleştirmeden önce tüm gelişmelerden haberdar olup, tırların durdurulması sebebiyle suç işlendiği iddiasıyla birçok yargı mensubu ve kolluk görevlisinin tutuklu olduğunu bildiği anlaşılmaktadır."
Gerekçeli kararda, sanık Dündar'ın Anayasa Mahkemesinin "hak ihlali" kararına istinaden tahliye edildikten sonra "Tutuklandık" isimli bir kitap yazdığı hatırlatılarak, "Kitabında avukatı ve aynı zamanda Cumhuriyet gazetesinin İcra Kurulu Başkanı olan Akın Atalay ile suça konu görüntülerin yayınlanmasıyla ilgili konuşurken Akın Atalay'ın kendisine hitaben, 'Bunun devlet sırrı olduğunu söyleyecekler. Tırları durduran savcıları, askerleri tutukladılar, devletin sırrını ifşa ağır ceza gerektiren suçtur. Tutuklama kaçınılmaz...' şeklinde açıklamada bulunduğunu belirtmesi karşısında sanık Can Dündar'ın, suça konu görüntüleri yayınlamadan önce, bunların devlet sırrı niteliğinde olduğunu, ağır cezalık suçlardan olup tutuklanabileceğini, hatta görüntülere esas teşkil eden tırların durdurulması sebebiyle yargı mensubu ve kolluk görevlilerinin tutuklandığını bildiğini göstermektedir. Bu itibarla sanığın en azından bu hususlarda hukukçu bir kişi tarafından ağır cezalık bir suç işleyeceği ve tutuklanabileceği hususunda önceden uyarıldığı bizzat kendi kaleme aldığı kitap içeriğinden de sabittir. " ifadeleri kullanıldı.
"Güncel gazetecilik anlayışıyla bağdaşmaz"
Sanığın suça konu olayla ilgili gazete haberinde, "İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar", "Dünya gündemini sarsacak görüntüler ilk kez yayımlanıyor" ve benzeri başlıklı haberler yaparak çok sayıda belge ve görüntüleri paylaştığı kaydedilen gerekçeli kararda, şu ifadeler kullanıldı:
"Sanık haber içeriklerinde tırlar içerisinde bulunduğu iddia edilen silahların sayısı ve menşei ile ilgili açıklamalara yer vermiş, hatta savunmasında da tırların durdurulmasına ilişkin ilk haberi yapan ve sadece top mermisi olduğu iddia edilen görüntünün yayınlandığı Aydınlık Gazetesinin 21 Ocak 2014 tarihli nüshasındakinden farklı ve haber değeri olan birçok yeni görüntü ve bilgiyi haberinde verdiğini açık bir şekilde beyan etmiştir. Sanığın söz konusu bilgi ve belgelere ilişkin 'Tutuklandık' ismiyle kaleme almış olduğu yeni kitabında, suça konu görüntüleri bir milletvekilinden temin ettiğini belirterek bunları 'bomba' haber olarak nitelendirmesi, suça konu ve ilk kez kendisi tarafından yayınlanan görüntülerin daha önce başka bir yerde yayınlanmadıklarının açıkça anlaşılması karşısında sanığın daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış ve aleniyet kazanmamış bilgi, belge ve görüntüleri ilk kez genel yayın yönetmenliğini yaptığı Cumhuriyet gazetesinin 29 Mayıs 2015 tarihli nüshasında yayınladığı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki, daha önce açıklanıp haberleştirilen ve güncelliğini kaybeden bir konunun yeniden aynı içerik ve biçimde bir gazetede manşet haberi yapılması güncel gazetecilik anlayışıyla bağdaşmayacağı gibi, bu husus hayatın olağan akışına da aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin yabancı devletlerin de müdahil olduğu iç savaş halindeki Suriye ile komşu olup, 900 kilometrelik çok uzun bir kara sınırının olması, Suriye'de 2011 yılından beri devam eden iç savaş ortamında birçok uluslararası çapta silahlı terör örgütü ve bir kısmı kamuoyunca malum uzantıları ve türevlerinin faaliyet göstermesi, söz konusu terör örgütlerinin ülkemiz sınırları içerisinde bu süreçte birçok terör eylemi gerçekleştirmiş olmaları ve bunun tekrarlanması riskinin yüksek düzeyde olması, iç savaş ortamıyla çatışmalardan kaynaklanan ve Avrupa ülkelerini de etkileyen mülteci sorunu karşısında milli güvenlik açısından hassasiyet ve sakıncaların halen devam ettiği bir ortamın varlığı hususunda herhangi bir ihtilaf ve çekişme bulunmamaktadır."
"Bilgi ve belgelerin devlet sırı niteliğinde olduğunun kabulü gerekir"
MİT'in yazılarında, "ülkenin ulusal menfaatleri doğrultusunda yürütülen faaliyetler sırasında durdurulan MİT tırlarından ele geçen malzemelere ilişkin bilgi ve belgelerin devlet sırrı niteliğinde olan ve gizlilik taşıyan bilgi ve belgeler olduğunun" belirtildiğine dikkat çekilen gerekçeli kararda, "MİT Müsteşarlığının bir istihbarat teşkilatı olması, kendi faaliyet alanıyla ilgili ve ayrıntılı bilgi sahibi olduğu hususlardaki bilgi ve belgelerin devlet sırrı olduğu yönündeki yazı ve değerlendirmeleri, olayın oluş şekli, meydana gelen gelişmeler ile dosya kapsamındaki sair deliller hep birlikte değerlendirildiğinde, suça konu bilgi ve belgelerin devlet sırı niteliğinde olduğunun kabulü gerekir." denildi.
Mahkemece Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 8 Mart 2018 tarihli bozma ilamına uyma kararı verildiği aktarılan gerekçede, sanığın devlet sırrı niteliğindeki bilgileri yayımlamasından sonra Suriye'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği tarafından Güvenlik Konseyi Başkanı ve Genel Sekreterine 5 Haziran 2015 tarihli, Türkiye Cumhuriyeti hükumetini şikayet eden özdeş mektup sunulduğuna dikkat çekildi.
Kararda, "Anılan bilgileri doğrudan siyasal casusluk kastı ile temin ettiğinin kabulü gerekeceğinden sanığın üzerine atılı bulunan Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 328/1 maddesinde düzenlenen suçu (gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek) işlediği yönünde mahkememizde tam bir vicdani kanaat oluşmuştur." ifadesi yer aldı.
Alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi
Sanık Dündar'ın suça konu haberi, tüm dünya gündemini sarsacak şekilde, ulusal yayın yapan ve 50 binin üzerinde tirajı olan bir gazetede manşetten verdiği vurgulanan kararda, sanığa verilen cezada alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak da, "Suçun işleniş şekli, sanığın her iki suç tarihinde gazetenin genel yayın yönetmeni olması, gazetedeki konumu gereği diğer sanık Erdem Gül'ün yaptığı haberinin yayınlanmasından habersiz olamayacağı, buna göre suç kastının ağırlığı, suçun işlenmesinde kullanılan araç, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, milli güvenlik yönünden ortaya çıkan tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak verilen cezanın alt sınırından uzaklaşılarak ceza tayini cihetine gidilmiştir." değerlendirmesi yer aldı.
Yargıtay'ın birçok kararında "örgüte yardım" suçunun irdelendiği ve TCK'nın sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede "yardım etme" fiillerinin de "örgüt üyeliği" kapsamında değerlendirildiği bilgisi verilen kararda, yardım fiilini işleyen failin, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün TCK'nın 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi ve yardımının örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunmasının suçun tamamlanması için yeterli olduğu aktarıldı.
"Suça konu haber videosu FETÖ üyelerince eş zamanlı paylaşıldı"
Sanık Dündar'ın suça konu yaptığı haber ve şikayete konu paylaşımının, "Özgürüz" isimli derginin internet adresinde, "Can Dündar Özgürüz canlı yayınında 'MİT tırları' savunmasını yaptı" açıklamasıyla paylaşıldığı bilgisi verilen kararda, şunlar kaydedildi:
"Video incelendiğinde, sanığın paylaşımlarının FETÖ'nün çıkarlarına uygun olduğu, özellikle suça konu paylaşım içeren haber ve videosunun eş zamanlı olarak FETÖ mensupları tarafından sosyal medyada yayılmaya başlanıldığı, örgütün üst düzey yönetiminde bulunan Emre Uslu, Tuncay Opçin, Adem Yavuz Arslan gibi kişilerce bu videonun ve haberin retweet yoluyla yayılmaya çalışıldığı, bu kişilerce sanık tarafından yapılan haber ve videonun doğruluğu konusunda bu örgüt mensuplarınca paylaşımlar yapıldığı, haber ve videonun oldukça farklı çevrelere ulaştırılmaya çalışıldığı, özellikle sanığın suça konu haberlerinden sonra örgüt tarafından evvelden beri istendiği şekilde bu haber ve paylaşımların farklı dillere çevrilerek uluslararası arenaya taşındığı, söz konusu haberlerle ve paylaşımlarda siyasi iktidarı gerek iç kamuoyunda gerekse uluslararası alanda 'teröre destek veren bir ülke' konumuna düşürmek amacı konusunda sanığın örgüte hizmet ettiği, adeta örgütün evvelden beri istediği amacı sanığın gönüllü olarak gerçekleştirdiği, böylelikle sanığın asıl amaç ve kastının örgütün amaç ve kastıyla örtüştüğü, sanığın söz konusu videosu ve haberleriyle en başından beri 'FETÖ'ye bilerek ve isteyerek yardım etme' suçu kastını taşıdığı anlaşılmakla mahkememizce sanığın bu suçu işlediğine de kanaat gelmiştir."
Gerekçeli kararda sanık Can Dündar hakkında TCK'nın 43. maddesinin (zincirleme suç) uygulanmasının talep edildiği de hatırlatılarak, Dündar'ın diğer sanık Erdem Gül'ün eylemine iştirak ettiğinin sabit olmadığı gerekçesiyle bu madde hükmünün uygulanmadığı aktarıldı. Kararda, "Kaldı ki, suça konu görüntü ve haberlerin yayınlandığı suç tarihleri olan 29 Mayıs 2015 ve 12 Haziran 2015 tarihleri arasında geçen kısa zaman dilimi dikkate alınarak müsnet suçun değişik zamanlarda işlendiğinden bahsedilemeyeceği açık olduğundan zincirleme suç hükümleri uygulanmamıştır." denildi.
27 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmıştı
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 23 Aralık 2020'deki duruşmada, firari sanık Can Dündar'ın "gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek" suçundan 18 yıl 9 ay ve "örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan 8 yıl 9 ay olmak üzere toplam 27 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılması yönünde hüküm kurmuştu..
AA