Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmaya, "Önceki gün İdlib'de uğradıkları alçakça saldırı sonucu şehit olan 7 askerimize ve bir sivil personelimize Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum. Aynı saldırıda yaralanan 12 askerimiz ile bir sivil tercümanımıza da Rabbimden acil şifalar diliyorum." diyerek başladı.
Türkiye'nin Suriye'deki varlığının keyfekeder bir tercih veya basit çıkar hesapları sonucu ortaya çıkmadığının altını çizen Erdoğan, Suriye'de 2011 yılında başlayan iç çatışmalardan uzak durmak için yıllarca sabrettiklerini söyledi.
Vatanlarını korumak, canlarını ve namuslarını kurtarmak için mücadele eden Suriye halkına desteklerini sınırın Türkiye tarafında verdiklerini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Rejimin ve terör örgütlerinin saldırılarından kaçan 4 milyon Suriyeli kardeşimize kapılarımızı açmakta tereddüt etmedik. Bu millet tarihinin hiçbir döneminde yapmadığı gibi bugün de mazluma sırtını çevirmemiştir, çevirmeyecektir. Ancak 2015 yılından itibaren Suriye'deki kriz tamamen kontrolden çıktı. Durum; rejimin ve terör örgütlerinin sınırlarımızı taciz etmeye başladığı, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini doğrudan tehdit ettiği bir noktaya ulaştı. Rusya ile yaşadığımız ve bir provokasyon olarak kabul ettiğimiz, FETÖ'nün bizzat içinde olduğu uçak krizi, bizim açımızdan Suriye meselesini daha da karmaşık hale getirdi. Bu tablo karşısında elimiz kolumuz bağlı kalacak değildi."
Suriye hükümetiyle 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatı'nın, Türkiye'ye gerektiğinde teröristleri takip etmek için Suriye topraklarında operasyon yürütme hakkı tanıdığını anımsatan Erdoğan, "Bu hakkın sınırının da terörist neredeyse oraya kadar uzandığını biliyor ve buna inanıyoruz. Bu çerçevede ilk olarak 2016 Ağustos'unda DEAŞ ve PKK/YPG'ye yönelik ilk operasyonumuz olan Fırat Kalkanı Harekatı'nı başlattık. Bu harekatta 3 binin üzerinde DEAŞ'lıyı imha ederek Cerablus ve El Bab bölgesini teröristlerden temizledik." dedi.
Bazılarının, "Sizin Suriye topraklarında ne işiniz var? Sizi Suriye oraya davet etti mi? Diğerlerini davet etti." dediğini ifade eden Erdoğan, "ABD'yi de davet etmedi. Koalisyon güçlerini de davet etmedi. Sadece Rusya'yı davet etti ama bizim elimizde kapı gibi bir Adana Mutabakatı Anlaşması var ve biz bu anlaşmanın gereği olarak oradayız." diye konuştu.
"Türkiye DEAŞ'ın foyasını ortaya çıkardı"
Erdoğan, Fırat Kalkanı Harekatı'nın tüm dünyanın bahane ederek adeta Suriye'nin üzerine çullandığı DEAŞ'a karşı gerçekleştirilmiş tek ciddi ve sonuç alıcı operasyon olduğunu ifade etti.
Suriye'de etkinlik gösteren diğer güçlerin tamamının DEAŞ bahanesiyle kendi ajandalarını uygularken Türkiye'nin bu terör örgütünün belini kırdığına ve foyasını ortaya çıkardığına işaret eden Erdoğan, Türkiye DEAŞ ile savaşırken Suriye rejiminin ağır bir yıkımın ardından Halep'i ele geçirmekle meşgul olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler tarafından yürütülen Cenevre sürecinden somut neticeler ortaya çıkmaması üzerine 2017 yılında Türkiye, Rusya ve İran'ın Astana görüşmelerini başlattığını anımsatarak, şunları kaydetti:
"Astana'daki kapsamlı görüşmeler sonucunda Suriye'deki İdlib, Humus, Hama, Lazkiye, Dera, Doğu Guta'nın çatışmasızlık alanı olarak belirlenmesi kabul edildi. Peki buna uydular mı? Hayır. Rejim bu mutabakata uymayarak, İdlib dışındaki tüm çatışmasızlık bölgelerini ağır saldırılarla yakarak, yıkarak ve kan dökerek ele geçirdi. Üstelik tüm dünya, çocuk, yaşlı, kadın, erkek demeden oluk oluk sivil kanının döküldüğü bu vahşete seyirci kaldı. Hala da seyirci."
"Aslında dert, petrol kuyularıydı"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK/YPG ve DEAŞ terör örgütlerinin Türkiye'ye karşı saldırı merkezi olarak kullandıkları Afrin bölgesine yöneldiklerini ve Türkiye'nin 2018 yılı Ocak ayında gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekatı ile Afrin'i teröristlerden temizleyip bölge halkını huzura ve güvenliğe kavuşturduğunu vurguladı.
Zeytin Dalı Harekatı'nda etkisiz hale getirilen terörist sayısının 4 bin 500'ü bulduğunu kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Rejimin saldırılarının yoğunlaşması üzerine Rusya ile İdlib'de bir gerginliği azaltma bölgesi oluşturulması konusunda anlaşmaya vardık. Bu çerçevede İdlib'de 12 gözlem noktası kurduk. Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum; tüm bu süreçleri Amerika ve Rusya ile birlikte en üst düzeyde tesis ettiğimiz temaslarla, vardığımız mutabakatlarla, iş birliğiyle yürüttük. DEAŞ'ın Suriye'deki gücü ve varlığı büyük ölçüde kırılmış olmasına rağmen, Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar olan güney sınırlarımız boyunca bir terör koridoru oluşturma gayretleri hiç durmadı. Amacın DEAŞ ile mücadele değil bir başka terör örgütü eliyle Suriye'yi bölme olduğu açıkça ortadaydı. Aslında dert, petrol kuyularıydı. Kamışlı'daki, Deyrizor'daki petrol kuyularıydı. Kimin iştahını kabarttığı da ortadaydı. Bunun üzerine 2019 yılı Ekim ayında Amerika ile de gereken mutabakatı sağlayarak Barış Pınarı Harekatı'nı başlattık."
"Mutabakatların gerçek anlamda işlemediğini görüyoruz"
Türkiye'nin, Barış Pınarı Harekatı ile Resulayn ve Tel Abyad arasındaki 145 kilometre genişliğe ve 30 kilometre derinliğe sahip bir bölgeyi teröristlerden temizlediğini anlatan Erdoğan, harekat bölgesinin sağında ve solundaki bölgeler için de yaklaşık 2 hafta sonra Rusya ile Soçi'de varılan mutabakatla 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgeler oluşturma kararı aldıklarını söyledi.
Gelinen noktada ne İdlib'deki ne de Barış Pınarı Harekatı bölgesindeki güvenli bölge mutabakatlarının gerçek anlamda işlemediğini dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hassasiyetlerimizi ve kararlılığımızı her seviyede, her fırsatta, her platformda belirtmemize rağmen Suriye'de anlaşmalara uyulmuyor. Önceki gün askerlerimize yapılan saldırı, Türkiye açısından Suriye'de yeni bir dönemin miladıdır. Çünkü bu askerlerimize karşı taammüden yapılmış bir saldırıdır. Türk askerinin kanının aktığı bir yerde hiçbir şeyin aynı şekilde devam etmesine izin veremeyiz. Nitekim anında yaptığımız operasyonlarla 76 kişiyi orada etkisiz hale getirdik, fazlası var, azı yok.
Şayet taraflardan biri uymayacaksa ve bunun bir müeyyidesi olmayacaksa bu mutabakatlar niçin yapılıyor? Biz Suriye'de rejimin, Rusya olmadan havada, İran olmadan karada tek bir çakıl taşını dahi yerinden oynatacak gücünün bulunmadığını bilmiyor muyuz? Aynı şekilde Fırat'ın doğusunda bölücü terör örgütünün Amerika'nın desteği ve Rusya'nın müsamahası olmadan varlık gösteremeyeceğini bilmiyor muyuz? Türkiye'ye karşı aslan kesilen rejimin, Fırat'ın doğusundaki bölücü terör örgütüne karşı en küçük bir kazanım elde edememesinin gerisindeki sebeplerini görmüyor muyuz? Rejim denilen kuklanın küçük bir hizip dışında kendi ülkesinde herhangi bir karşılığı yokken, suni solunumla yaşatıldığının farkında olmadığımız mı düşünülüyor? Ülkemizde yaşayan Suriyelilerin vatanlarına, şehirlerine, evlerine dönüşlerinin bilinçli olarak engellendiğini bilmediğimiz mi varsayılıyor? Hayır. Biz, tüm bu gerçekleri ve daha fazlasını biliyoruz. Ama bizim karşımızdakilerden bir farkımız var; Türkiye her ne yapacaksa bunu hiçbir masumun canına, malına zarar gelmeden yapma prensibiyle hareket ediyor. Aksi takdirde zalimlerden bir farkımız kalmaz."
"Yıkılan her şehrin, ölen her insanın acısını yüreğimizde hissediyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin medeniyet ve kültürünün gösterdiği yolun, zalimin başını ezip mazluma sahip çıkmak olduğuna dikkati çekerek, bunun için Türkiye'nin maddi ve manevi fedakarlıklarla 3,7 milyon sığınmacıyı barındırdığını ve Suriye'deki milyonlarca insanı canı pahasına savunduğunu vurguladı.
"Bunun için yıkılan her şehrin, ölen her insanın acısını yüreğimizde hissediyoruz." diyen Erdoğan, "Çözümün masumları zalime teslim etmekten değil, zalimleri yok ederek masumların hayat hakkını korumaktan geçtiğine inandığımız için bunca riski göze alıyoruz. Elbette bunları yaparken vatandaşlarımızın huzurunu, sınırlarımızın güvenliğini, devletimizin bekasını da düşünüyoruz. Bunların birbirleriyle ilişkili bulunduğunu, biri olmadan diğerinin olmayacağını çok çok iyi biliyoruz. Her kim 'Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?' diye soruyorsa ya gafildir ya da taammüden bu ülkenin ve milletin hasmıdır." değerlendirmelerinde bulundu.
"İdlib'den sınırlarımıza doğru harekete geçen kişi sayısı 1 milyona yaklaştı"
Erdoğan, Türkiye'nin tüm gücü, imkanları ve kararlılığıyla bölgesinin güvenliği ve huzuru için çalışmayı sürdüreceğini belirtti.
Suriye'deki gelişmelerin, Türkiye'yi hem İdlib'de hem tüm sınır hattındaki güvenlik stratejilerinde değişiklik yapmaya mecbur bıraktığını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"İdlib'den kontrolümüz altındaki bölgelere ve sınırlarımıza doğru harekete geçen kişi sayısı 1 milyona yaklaştı. Kimsenin böyle bir yükü omuzlarımıza yüklemeye hakkı yoktur. Bu çarpık fotoğrafı süratle düzelterek İdlib halkının evinde güvenle yaşamasını sağlamakta kararlıyız. Bundan sonra vardığımız mutabakatların ihlali anlamına gelen hiçbir adıma göz yummayacağız. Öncelikle İdlib'de rejimin bir an önce Soçi Mutabakatı sınırlarına, yani gözlem noktalarımızın gerisine çekilmesini dün akşam da Sayın Putin ile yaptığım görüşmede ifade ettim. Şu anda 12 gözlem noktamızın ikisi rejim hattının gerisinde kalmıştır. Şubat ayı içerisinde rejimin gözlem noktalarının gerisine çekilme işleminin bitirilmesini umut ediyoruz. Rejim bu sürede geri çekilmezse Türkiye bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde kalacaktır."
"Rejimin ateşkes ihlalleri katbekat fazla"
Rejimin İdlib'de yaptığı saldırıların gerekçesi olarak gösterilen ateşkes ihlallerinin en başından beri tek taraflı olmadığını vurgulayan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Hatta rejimin ateşkes ihlalleri muhalif grupların ihlallerinden katbekat fazladır. Suriye'deki en sorunlu grupların ülkenin dört bir yanından getirilerek, özellikle toplandığı İdlib'de işlerin kolay yürümeyeceğini herkes biliyordu. Türkiye'nin bu konudaki samimi gayreti ve azımsanamayacak başarısı ortadadır. Rejim nasıl muhalif grupların en küçük ihlaline sivilleri de hedef alan ağır saldırılara karşılık veriyorsa, bundan sonra rejimin ihlalleri de askeri unsurlarına yönelik olarak mukabil şekilde cevaplandırılacaktır. Askerlerimize ve birlikte çalıştığımız dost unsurlara havadan veya karadan yapılan her saldırı, kaynağın aidiyetine bakılmaksızın ve herhangi bir ikaz yapılmaksızın misliyle cevaplandırılacaktır. Madem İdlib bölgesindeki askerlerimizin güvenliği sağlanamıyor, öyleyse bunu bizzat yapma hakkımızı kullanmamıza kimse itiraz edemez.
Bunun için Türk Silahlı Kuvvetlerinin hava ve kara unsurları, ihtiyaç duyduğumuz her an, tüm harekat bölgelerimizde ve İdlib'de serbestçe hareket edecekler, gerektiğinde operasyon yürüteceklerdir. Fırat Kalkanı Harekatı bölgemizde bir ur gibi duran tehdit kaynağı olan Tel Rıfat bölgesi derhal teröristlerden temizlenerek Suriye halkının yönetimine bırakılmalıdır. Fırat Kalkanı Harekatı bölgemizde huzurun ve güvenliğin daim olabilmesi için bu sorunun çözümü şarttır."
Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı bölgesinde ise Cerablus'tan Tel Abyad'a ve Resulayn'dan Irak sınırına kadar olan kısımların hala terör örgütünün kontrolü altında olduğuna dikkati çekerek, bu gerçeği inkar etmenin hiç kimseye faydası olmadığını söyledi.
Tel Abyad-Resulayn arasındaki kısmın da terör örgütünün güneyden sürekli saldırısı altında bulunduğuna dikkati çekerek Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye bu bölgelerle ilgili mutabakatlarında terör örgütünün ülkemize yönelik saldırılarının durdurulması şartını koşmuştu. Her gün yaşanan tacizler ve bölge dışından gönderilen bombalı araçlar bu beklentimizin karşılanamadığını gösteriyor. Madem terör örgütünün saldırıları, bu bölgelerin garantörü konumundaki ülkeler tarafından durdurulamıyor, öyleyse bizim bu işi bizzat kendimizin yaması kaçınılmaz hale gelecektir. Önümüzdeki günlerde bu çerçevede beklediğimiz adımların atılmaması halinde Barış Pınarı bölgesinde başlattığımız harekatı sağ, sol ve alt taraftan sürdürmekte tereddüt etmeyeceğiz. Türkiye'nin Suriye'deki güvenlik ihtiyaçları karşılanana kadar İdlib'de ve diğer harekat bölgelerinde izleyeceği yeni yol bu şekildedir.
Bizim hiçbir müttefikimizle, hiçbir dostumuzla, hiçbir ülkeyle karşı karşıya gelmek gibi niyetimiz, amacımız, derdimiz kesinlikle söz konusu değildir. Tek gayemiz Suriye'deki kriz sona erene, bu ülke istikrara kavuşana kadar hem Türkiye için hem de Suriye halkı için en doğru, en sağlıklı, en güvenli ve en sürdürülebilir çözümü bulmaktır. Bu yolda bize dostluk gösterenleri de husumet sergileyenleri de asla unutmayacağımızı özellikle belirtmek isterim. Rusya ile olan dostluğumuzun, iş birliğimizin sürmesine özel önem veriyoruz. Ticaretten turizme, savunma sanayinden enerjiye kadar geniş bir alanda çok derin ilişkilere sahip olduğumuz Rusya'dan tek beklentimiz, Suriye'deki hassasiyetlerimizi anlamasıdır."
"Verilen sözlerin takipçisi olacağız"
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonla ve yüz yüze sık sık gerçekleştirdikleri görüşmelerin ilişkilerin sağlıklı bir zeminde yürümesini sağladığını vurgulayan Erdoğan, dün akşam da verimli ve kapsamlı bir telefon görüşmesi yaptıklarını anımsattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görüşmede Türkiye'nin Suriye ve Libya'daki beklentilerini doğrudan ifade ettiğini bildirerek, "Ekiplerimiz, tüm bu konuları enine boyuna görüştükten sonra kendisiyle tekrar bir araya geleceğiz. Ülkemize verilen sözlerin takipçisi olmayı sonuna kadar sürdüreceğiz." dedi.
Erdoğan, aynı şekilde Almanya Başbakanı Angela Merkel ile de görüştüğünü ve onunla da Libya'daki gelişmeleri ele alarak ne gibi adımlar atılacağını konuştuklarını söyledi.
Türkiye'nin Suriye'deki varlığından birilerinin rahatsız olduğunu gördüklerini belirten Erdoğan, "Bugün Suriye'de kimler var diye baktığımızda, Amerika, Rusya, İran var. Suriye'de kimi Avrupa ülkeleri koalisyon güçleri adı altında var. Suriye'de körfez ülkelerinden bazıları, Suriye'de PKK terör örgütü var. Suriye'de az da olsa kullanışlı bir malzeme oldukları için bırakılan DEAŞ kalıntıları var. Velhasıl Suriye'de herkes var. Elbette Türkiye de var."
Erdoğan, partisinin TBMM Grubunda yaptığı konuşmasında, Suriye ve Filistin konularına yer verdi.
Suriye'de bulunan ülkeleri sıralayan Erdoğan, buna karşılık Suriye'de sadece Türkiye'nin varlığından rahatsızlık duyulduğunu, diğerlerinin sözünün dahi edilmediğini söyledi. "Niye?" diye soran Erdoğan, üstelik bu rahatsızlığı en çok Suriye krizinin bugüne gelmesinde ve halen devam etmesinde payı olanların gündeme getirdiğini belirtti.
Erdoğan, "Bu kadar Suriyeli bu konuştuğunuz ülkelere mi gidiyor? Bu kadar Suriyeli şu anda, 4 milyon bizim topraklarımızda kalıyor. Onlara biz ev sahipliği yapıyoruz." dedi.
"Onlardan hiç hoşlanmaz"
Yoğun şekilde briket barınaklar yapmaya başladıklarını, sınırdan Suriye içlerine kadar yaklaşık 30 kilometre güvenli bölge oluşturduklarını anımsatan Erdoğan, burada briket barınaklara, İdlib'den gelmekte olan Suriyelileri yerleştirmeyi planladıklarını bildirdi.
Erdoğan, yoğun şekilde buna çalıştıklarını dile getirerek, "Biz dertliyiz, bunların böyle bir derdi var mı? Hiçbirinin böyle bir derdi yok. Onların derdi 'Acaba biz bu PYD'yi, YPG'yi yani PKK'yı daha fazla nasıl silahlandırırız? Öyle silahlandıralım ki bunlar Türkiye'ye karşı orada ayakta durabilirsinler' Dertleri bu. Onların düşmanı kim? Türkiye. Niye, Türkiye onlara orada işgal gücü olarak bir imkan tanımaz, bunu çok iyi biliyorlar. Ama bunu rejim dahil maalesef bilmiyor veya bilmek istemiyor. " dedi.
Rejimin, özellikle bu terör örgütlerinin etnik yapılarına karşı tavrını çok iyi bildiğini anlatan Erdoğan, bunun kendisine dost oldukları günlerden kalma bir miras olduğunu söyledi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onlardan hiç hoşlanmaz. Kürtlere pasaport dahil vermezdi, kimlik kartı vermezdi bu Esed. Kendisine aksini söylerdim o vermezdi. Esed aynı Esed, değişen bir şey yok. Şu anda da Suriye topraklarında şagil bunlar. Ben inanıyorum ki bundan sonra da onlara orada böyle bir yaşam hakkını rejim tanımayacaktır. Bizim ise zaten böyle bir derdimiz yok. Bize topraklarımız yeter. Biz 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarımızda mutlu olarak, insanca yaşıyoruz. Ama derdimiz, aramızda tarih boyunca birliğimiz, beraberliğimiz, dostluğumuzun, kardeşliğimizin olduğu Suriye'ye böyle bir işgal güçlerinin, kuvvetlerinin girmesini engellemektir. Oraya girdiğinizde hep tarihimizi, Misakımilli'yi görürsünüz. Bay Kemal, 'Ne işimiz var orada' diyor. Bay Kemal, Misakımilli'nin altında kimin imzası var, önce onu araştır. Onu araştırdığın zaman sen hep diyorsun ya 'CHP Atatürk'ün partisidir'. Ama sen kimin partisi olduğunun bile farkında değilsin."
"Herkes var, halkın tamamının temsil eden yönetim yok"
Erdoğan, Suriye'de herkesin olduğuna, sadece halkın tamamını temsil eden bir yönetimin bulunmadığına işaret etti. Erdoğan, üstelik 911 bin kilometrelik sınırı, kadim tarihi bağları, halklarının yakın kardeşlik ilişkisi ve topraklarında barındırdığı yaklaşık 4 milyon Suriyeli nedeniyle burada olmaya en çok hakkı bulunanın da Adana Mutabakatı ile Türkiye olduğunu kaydederek, bunun da böyle bilinmesini istedi.
Türkiye'nin Suriye'de kontrol altında tuttuğu alanın sadece 8 bin 200 kilometrekare olduğunu anımsatan Erdoğan, ancak bölücü terör örgütünün, ABD'nin desteğiyle Suriye'nin 50 bin kilometrekarelik bir kısmında varlık göstermesini kimsenin dert etmediğini kaydetti.
Erdoğan, kendi halkıyla kavgalı, kendi halkını katleden rejimin sadece Rusya ve İran'ın desteğiyle ayakta kalmasının da kimseyi rahatsız etmediğini ifade ederek, "Bu ülkenin petrol kaynakları üzerinde yürüyen ve Suriye halkıyla en ufak ilişkisi olmayan kavgaya da dönüp bakan yok." dedi.
"İlanihaye kalma niyeti yok"
Türkiye'nin Suriye topraklarında ilanihaye kalmak gibi bir niyeti olmadığını yineleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ne zamanki Suriye halkının tamamını kucaklayan yeni bir anayasa yapılır, ülkenin başına halkın tamamını temsil eden bir yönetim gelir, terör örgütleri ve diğer güçler Suriye topraklarını terk eder, işte o zaman Türkiye'nin orada bir işi kalmaz . O gün gelene kadar hiç kimsenin Türkiye'ye Suriye'de ne işi olduğunu sorma hakkı da böyle bir talepte bulunma salahiyeti de yoktur. Suriye'nin siyasi birliği, toprak bütünlüğü ne kadar çabuk sağlanırsa bizim için o kadar iyi olur. Türkiye olarak bu doğrultuda çalışmayı, gayret göstermeyi, tarafları teşvik etmeyi sürdüreceğiz. Herkesten de aynı sağduyulu tavrı bekliyoruz."
"Kudüs davasına sahip çıktık"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye olarak hassasiyetle takip ettikleri diğer meselenin Filistin ve Kudüs olduğuna dikkati çekti.
İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlıkları sırasında İslam aleminin takdirini kazanacak bir tavırla Kudüs davasına sahip çıktıklarını anımsatan Erdoğan, gerek bölgesel platformlarda gerek BM Genel Kurulunda 128 üye ülkenin desteğiyle ABD'nin Kudüs'ü, İsrail'in başkenti tanıma kararını mahkum ettirdiklerini anlattı.
Erdoğan, bu dönemde verdikleri kararlı mücadelenin, sadece Müslümanların Kudüs üzerindeki haklarını koruma mücadelesi olmadığını dile getirerek, Kudüs konusundaki duruşlarıyla aynı zamanda Hristiyanların da bir kısım Musevilerin de hakkını savunduklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "La ilahe illallah, İbrahim halilullah lafzında sembolleşen kuşatıcı bir anlayışla tam 4 asır Kudüs'e hizmet eden bir ecdadın torunları olarak zaten başka türlü davranamazdık. Tarihimizin ve inancımızın gereği neyse onu yaptık, yapmayı da sürdürüyoruz." dedi.
"İşgal ve ilhak planıdır"
ABD yönetiminin geçen hafta İsrail-Filistin ihtilafına dair bir plan açıkladığına işaret eden Erdoğan, bunun barış değil, işgal ve ilhak planı olduğunu bildirdi.
Erdoğan, açıklanan planın yegane hedefinin, 70 yıldır aralıksız süren İsrail'in işgal, yıkım ve gasp politikalarına meşruiyet kazandırmak olduğunu vurguladı.
"Vicdani olmayan, insani olmayan bir adım atılıyor"
Erdoğan, salondaki sinevizyonda Filistin'in 1947 yılından bugüne değişen haritalarını göstererek "Filistin toprakları 1947'li yıllarda neydi, bugün ne? Şimdi oraya bakacağız. 1947 öncesi haritayı görüyorsunuz." diye konuştu.
Filistin topraklarının 1947 öncesindeki durumunu gösteren haritaya dikkati çeken Erdoğan, "Şu anda yapılmak istenen ne? Filistin topraklarının bu halini İsrail toprakları haline getirmek istiyor. Haritayı bir ezberleyelim. Hep birlikte ezberletelim. Televizyonda bizi izleyenler bunu ezberlesin. Şu anda yapmak istedikleri İsrail'i bu hale getirmek. Ne yazık ki Filistin'i de İsrail'in o zamanki haline dönüştürmek. İşte şu anda Filistin için düşünülen bu." ifadelerini kullandı.
"Böyle bir vicdansızlık var." diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Vicdani olmayan, insani olmayan bir adım atılıyor. Şimdi tabii bu Birleşmiş Milletlere de gelecek. Birleşmiş Milletlerde de bunun tartışmalarını yapacağız. O ayrı mesele. Fakat kendileri de zaten birbirlerine düştüler. Bakıyorsunuz, Nancy Pelosi el sıkmıyor. O, onun elini sıkmıyor. Verilen konuşma metnini Pelosi, bütün milletin huzurunda yırtıyor, atıyor. Böyle... Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.
Bakınız, 1947'de de Birlemiş Milletlerin taksim planı var. (Haritayı göstererek) Orada da Kudüs, Gazze yeşil olanlar. Kırmızı olanlar da.... Ne yapalım, Birleşmiş Milletlerin yaptığı taksimat bu. İsrail'e oraları vermiş. 67'de Filistin çok daha küçülüyor. Görüldüğü gibi yeşil olan kısım Filistin, ufacık da bir yer Gazze. Geliyoruz şimdi düşünülene, işte bunun adı sözde barış planı yani işgal planı. Bu işgal planında da görüldüğü gibi adeta Filistin hiç yok, küçük noktalar itibarıyla Gazze ve onun dışındaki bütün her yer sözde İsrail. Böyle bir noktaya geliniyor."
"Demek ki Trump bu işgalcilerin arkasında duruyor"
Konuşmasına ara veren Erdoğan, partililere Kudüs ile ilgili bir video izletti.
ABD Başkanı Donald Trump'ın "Kudüs, İsrail'in bölünmemiş başkenti olacak" açıklamalarıyla başlayan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Yüzyılın anlaşması, ne anlaşması ya bu bir işgal projesidir" sözleriyle devam eden videoda, Filistin'in yıllar içinde değişen haritalarına yer verildi ve Erdoğan'ın "Kudüs kırmızı çizgimizdir" sözleri yer buldu.
Videonun ardından konuşmasına devam eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"Buradan soruyorum, akıl vicdan ve ahlak sahibi hangi kimse bu vahşete rıza gösterebilir. Tam 70 yıldır evlerine kavuşma hasretiyle bekleyen Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının olmayacağını söylüyor bu plan. Kendi topraklarına dönemeyecekler. Ürdün'de ise orada kalacak. Lübnan'da ise Lübnan'da kalacak. Diğer yerlerde, neredeyse orada kalacak. Yani kendi topraklarına bir daha dönemeyecek. Bunlar birer şagil, bunlar işgalci. Demek ki Trump bu işgalcilerin arkasında duruyor. Kudüs'ün ve Filistin'in göz göre göre İsrail'e peşkeş çekilmesine kim içine sindirebilir? Bırakın Müslümanları böylesi bir işgal planının Hristiyanlar ve aklıselim sahibi Museviler için bile... Ortodoks Museviler araçların önüne yattılar. Direniyorlar. Sayılarının şu kadar olması önemli değil ama o yürek bana göre önemli. Aynı gün ben Türkiye'deki Hahambaşı'nı ve cemaatin liderini beş kişilik bir heyet olarak burada kabul ettim. Niye, bizde düşmanlık, kin, nefret yok. Ama bunların her yerinden nefret akıyor, kin akıyor. Bunların eli savunmasız kadınlara, çocuklara kalkıyor. Yerlerde süründürüyorlar. Bunları ekranlarda hep birlikte izliyoruz. Bunlar bu denli insanlıktan nasibin almamış olan tiplerdir."
Filistin'i işgal, Kudüs'ü gasbetme anlamına gelecek bu planı hemen reddettiklerini ve tepki koyduklarını hatırlatan Erdoğan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile telefonda, Hamas Lideri İsmail Heniyye ile İstanbul'da yüz yüze görüşerek Filistinlilerin yanında olduklarını gösterdiklerini söyledi.
"Ne yaparsanız yapın, başaramayacaksınız"
Türkiye'nin güçlü tepkisinin, plana destek açıklaması yapan kimi Arap ülkelerini de tavır değişikliğine zorladığını kaydeden Erdoğan, "Şu anda maalesef Amerika, gerek şahsıma gerek istihbarat başkanıma yönelik tehditler savuruyor. Daha da ileri, Türkiye'deki bazı finans kuruluşlarını da tehdit altına alıyorlar. Ne yaparsanız yapın, bunu kesinlikle başaramayacaksınız." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin'de kadınların direnişi karşısında en az onların direnişi kadar dik durulması gerektiğini belirterek "Bunu başarmamız lazım. Çok büyük paraları, silahları olabilir. Nükleer başlıklı silahları da olabilir. Ama biz şunu biliyoruz; 'Nice az inanmış toplulukları inanmamış kalabalıkların üzerine galip kıldık' diyor." dedi.
"Gün sessizliğe bürünme değil, Filistin davasına sahip çıkma günüdür"
Planla ilgili ikircikli ifadeler kullanan kimi devletlerin de kamuoyundan gelen tepkiler karşısında farklı bir tutum almaya başladıklarını dile getiren Erdoğan, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatının aldığı kararları olumlu karşıladıklarını ve desteklediklerini ifade etti.
Çıkarları veya korkuları yüzünden Kudüs'ü gasbetme girişimlerine sessiz kalanları tarihin asla affetmeyeceğini vurgulayan Erdoğan, "Gün sessizliğe bürünme değil, Filistin davasına ve Kudüs-ü Şerife sahip çıkma günüdür. Şu gerçeğin herkes tarafından bilinmesini istiyorum; Kudüs davası, tüm Müslümanların davasıdır, onurudur, namusudur. Kudüs, aynı zamanda üç semavi dinin de mukaddes beldesidir. Kudüs'ün nevi şahsına münhasır bu özelliklerini dikkate almayan hiçbir girişimin hangi ambalajla pazarlanırsa pazarlansın başarı şansı yoktur. Hele hele Filistin'in ve Filistinli kardeşlerimizin meşru haklarını ellerinden almaya yönelik teşebbüslerin tamamı hezimete uğramaya mahkumdur." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, "Bölgemizde ve Kudüs'te barış ancak her kesimden, her milletten, her inançtan ahlaklı, dürüst ve adil insanların çabasıyla sağlanacaktır. Filistinli kardeşlerimizin razı olmadığı bir plana asla destek vermeyeceğiz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da zulme rıza göstermeyecek, 1967 temelinde başkenti Doğu Kudüs olan egemen, bitişik ve bağımsız bir Filistin devletini savunmayı sürdüreceğiz." diye konuştu.
"TBMM'de sürekli tuzak kuran bir zihniyet var"
Erdoğan, Türkiye'de milli iradeye ve milli iradenin tecelligahı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) sürekli tuzak kuran ve bu yüce kurumu yıpratmaya çalışan bir zihniyet olduğunu söyledi.
"Zahirde demokrat gözüken ama aslında faşistin önde gideni olan bu jakoben zihniyetin yeni bir oyunuyla karşı karşıya olduğunu" belirten Erdoğan, Türkiye'nin AK Parti döneminde yaşadığı demokratikleşme hamlelerinden birinin de suça karışan asker kişilerin, sivil mahkemelerde yargılanabilmelerinin önünün açılması olduğuna dikkati çekti.
TBMM'nin, bu önemli düzenlemeyi 25 Haziran 2009'da, grubu bulunan 4 partinin ittifakıyla gerçekleştirdiğini hatırlatan Erdoğan, bu partilerden birinin de o dönem Kemal Kılıçdaroğlu'nun grup başkanvekilliğini yürüttüğü CHP olduğunu söyledi.
Duran saatin bile günde iki kez doğruyu gösterebildiğini ifade eden Erdoğan, "O dönem CHP, her nasıl olmuşsa bu konuda doğru bir tutum sergilemiştir hatta bu düzenlemeyle ilgili AK Parti grup başkanvekilleriyle görüşmeye gelenlerden biri de Kılıçdaroğlu'dur. Sonuçta Meclis tarihinde ender rastlanan bir uzlaşmayla bu düzenleme komisyondan ve Genel Kuruldan geçip kanunlaşmıştır." diye konuştu.
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı ve AK Parti Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, konuyu iyi bildiğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Düzenlemenin amacı darbelere zemin hazırlayan, hukukun işlemesinin önüne geçen ülkemizi uluslararası platformlarda sürekli eleştiri konusu yapan yanlış bir uygulamanın düzeltilmesidir. Suç işleyen kişinin, asker kimliğinin ona ayrıcalık tanımasının ne hukukta ne de demokraside yeri zaten olamaz. Dönemin Meclis tutanaklarına, komisyon ve Genel Kurul görüntülerine, gazete haberlerine verilen demeçlere baktığımızda CHP'liler başta olmak üzere tüm Meclisin bu düzenlemeyi desteklediğini görüyoruz. Bugün de geriye dönüp baktığımızda Meclisimizin gayet doğru bir iş yaptığını düşünüyoruz."
"Süratle hepiniz dava açmalısınız"
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından askeri mahkemeleri tümden kaldırdıklarını hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:
"Zaman zaman yanlış değerlendirmeleriyle kamuoyunun önüne çıkan eski bir genelkurmay başkanı,kendisini gayet iyi tanırım, bu düzenlemeyi bahane ederek Meclisimizi toptan itham eden birtakım açıklamalar yapmıştır. Şimdi ben özellikle kendi grubumuza sesleniyorum: Burada parlamentonun hukukunu korumak üzere süratle hepiniz dava açmalısınız. Çünkü Anayasa bunu buna amir ve Meclisin yasama yetkisini, dışardan birilerinin kalkıp da atıp tutmak suretiyle yere çalmaya hakkı yoktur. Maalesef bu açıklamalara CHP'den ve diğer partilerden kimi milletvekilleri de destek vermiştir. Daha önce aksi kararı aldıkları halde. Bundan yaklaşık 11 yıl önce tüm partilerin desteğiyle çıkarılan bir düzenlemenin üzerinden FETÖ gölgesi düşürülmeye çalışılması en hafif tabiriyle Meclise saygısızlıktır. Daha da önemlisi bu düzenlemeye destek veren tüm milletvekillerinin, böyle bir ithama maruz bırakılması, yasama dokunulmazlığına ve milli iradenin temsilcilerine yönelik gayet bilinçli bir saldırıdır. Vesayet döneminin hevesi olan bu yaklaşımların, kendileri de milletvekili sıfatı taşıyanlar tarafından desteklenmesinin ise anlaşılabilir hiçbir tarafı yoktur."
Erdoğan, milletvekili arkadaşlarına "parlamentonun hukukunu korumaları, hukukun gereği neyse yapmaları" çağrısında bulundu.
"Bu, boru göstermeye benzemez"
Meclisi ve milletvekillerini aşağılayarak yalnızca darbe ve vesayet zihniyetine hizmet edilebileceğini vurgulayan Erdoğan, "Bu, boru göstermeye benzemez. Bu defa parlamento hukuku boruyla sindirilemez. Emekli bir askerin peşine düşüp Meclisi, milletvekillerini, yasama dokunulmazlığını izama yeltenenler herhalde kendi geçmişlerinden utanıyorlar. Aksi takdirde böyle bir yanlışın içine düşmezlerdi." dedi.
Erdoğan, "CHP'nin geçmişinde hiç şüphesiz utanacak çok işi, eylemi, söylemi vardır ama müsterih olsunlar, bu konu göğüslerini gere gere savunabilecekleri bir meseledir. Meclis'te 2009'da görev yapan tüm arkadaşlarımız başta olmak üzere, tüm milletvekillerimizin bu tür ithamları dile getirenlere karşı hemen dava açarak, parlamentonun ve yasama dokunulmazlığının onurunu savunacaklarına inanıyorum." diye konuştu.
"Gözün var ama göremiyorsun"
AK Parti olarak bir çağrıda bulunduklarını belirten Erdoğan, "Elazığ ve Malatya'da meydana gelen depremden etkilenen vatandaşlarımız için bir yardım kampanyası başlattık. Seferberlik ruhu içinde hareket ederek depremzede kardeşlerimizin yaralarını bir an önce sarmamız gerekiyor. Dün çıkmış konuşuyor. 'Kızılayın bir çadırını bile iki gün kaldım, görmedim.' diyor. Senin gözün var ama göremiyorsun. Girdiği çadırda bile kendisine göre sol tarafta, solcu ya ama buna rağmen görmüyor, orada Kızılayın amblemi var, görmüyor. Sağ tarafta AFAD'ın var, herhalde AFAD'ı gördü." ifadelerini kullandı.
Türkiye genelinde yürütülen yardım kampanyasına AK Parti Grubu olarak en güçlü biçimde destek vereceklerinin altını çizen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu amaçla Ziraat Katılımın Kızılay Şubesi'nde bir hesap açtık. Milletvekillerimizden 1000 liradan az olmamak üzere açılan bu hesaba 21 Şubat Cuma gününe kadar katkıları yapmalarını bekliyoruz. Ayrıca Türkiye genelinde de teşkilatlarımızın bu kampanyaya katılma iradeleri, hakları mevcuttur. İsteyen aynı şekilde bu hesaba katılımda bulunabilir. Zira ağır hasarlı bina sayısı 10 bin civarında. Bunları Allah'ın izniyle süratle inşa edeceğiz. Kırsal kesimde olan bütün yıkılmış binaları da tek kat olarak, yanlarında ahırlarıyla beraber onları da inşa edeceğiz. Bunlar, bizi birileriyle karıştırıyorlar.
Çok anlattık ama kulak var, duymuyor. Bu millet Sakarya, Kocaeli, Bolu, Düzce... Bu depremleri de yaşadı ama orada kimler vardı biliyorsunuz ve bitiremediler. Biz geldik oradaki bütün o yıkık binaları, her şeyi biz bitirdik. Van depremini aynı gece oraya vararak, tespitlerini yaptık ve Van depremindeki bütün o enkazları süratle kaldırarak, orada yeni şehirler inşa ettik. İpekyolu'ndan tutunuz, Edremit'e, Erciş'e varıncaya kadar oraları sıfırdan inşa ettik. Şimdi Edremit adeta denize nazır oldu. Erciş'e giderken hakeza öyle. Bütün buraları alt yapısıyla üst yapısıyla hallettik."
"(Şehir hastaneleri niye var?) diyenlere en güzel cevap"
Elazığ'daki depreme değinen Erdoğan, "Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi olmamış olsaydı, halimiz ne olurdu? Bu, sahra hastaneleriyle falan olacak iş değildi. Fethi Sekin Hastanesi, 1000'in üzerinde yatağıyla hamdolsun bütün gelenlere anında müdahale etme imkanını buldu. Bu bir gerçeği ifade ediyor. Aynı şey Malatya'da. Ufku olan, geleceği gören bir devlet, 'Şehir hastaneleri niye var?' diyenlere en güzel cevap. 'Bu kadar büyük hastaneleri niye yapıyoruz?' diyenlere en büyük cevap." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, Fethi Sekin Şehir Hastanesi'ne giderek yaralı depremzedeleri ziyaret ettiğini, "Rabbim beterinden korusun. Biz tedbirle, esbaba tevessülle mükellefiz. Gerisi Allah Kerim." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan sonra da süreci yakından takip edececeklerini belirtti.
Esnafa gerekli desteği verdiklerini söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Gerek İçişleri Bakanım gerek Çevre ve Şehircilik Bakanım, bugün de Hazine ve Maliye Bakanımız oradalar. Esnaflarla görüşmeleri yapacaklar. Onlara ne gibi destekler vereceğimizi açıklayacaklar, dolayısıyla esnafımızın da yalnız olmadığını kendilerine ilk elden ifade edecekler. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanımız da özellikle SGK'yi ilgilendiren konularda verilecek destekler, bu noktada açıklayacaklar. Bu şekilde inşallah bu badireyi en kısa zamanda atlatmış olacağız."
"Bayrağımızın rengi şehidimizin kanıdır"
Erdoğan, AK Parti Grup Toplantısı'ndan çıkışında, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Gazetecilerin, Avrupa Parlamentosunda ırkçı Yunan milletvekili Ioannis Lagos'un Türk bayrağını yırtmasına ilişkin soruya Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Bizim bayrağımızın rengi şehidimizin kanıdır. O onun kansızlığını gösteren bir şeydir. Biz neticeyi, bu tür ahlaksızlıklarla, edepsizliklerle arayanlardan değiliz; bir ülkenin, bir milletin, bir siyasetçi olarak bayrağını yırtmakta bulmayız. Biz cevabımızı çok daha faklı şekilde veririz. Bunu siyasette, askeri mücadelemizde, ekonomide, ticarette, turizmde veririz ama her şeyden önce mesela bu sene bir Kardak krizi yaşanmamıştır. Niye? Ortaya koyduğumuz tavırlarla dedik ki, 'bakın Kardak'ta bundan önce olduğu gibi en ufak bir hareket olursa cevabımız farklı olur ama Kardak'ta Yunanistan tarafından herhangi bir şey olmazsa bizim tarafımızdan da herhangi bir şeyin olmadığını göreceksiniz'. Nitekim Savunma Bakanım bugün büyük ihtimalle Yunanistan Savunma Bakanını arayarak kendisine de teşekkür edecekti, bu yıl olduğu gibi bundan sonra da bu süreç Kardak ve diğer adalar olmak üzere devam etsin diye. Olması gereken budur ama Avrupa Parlamentosundaki çok ciddi bir edepsizlik, ahlaksızlık yapmıştır. Ben onu Yunanistan adına görmüyorum. Onu sadece şahsına ait bir ahlaksızlık olarak görüyorum. Dolayısıyla çok da fazla oraya vakit ayırmaya gerek yoktur."
AA