Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Birleşmiş Milletler'in Mursi'nin şüpheli ölümünü muhakkak gündeme alacağına, sorumlulardan hesap soracağına inanıyorum." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'deki uluslararası basın kuruluşlarının temsilcileriyle Dolmabahçe Ofisi'nde bir araya geldi.
Yurt dışından Türkiye'ye gelen veya Türkiye merkezli olarak bölgesel meseleleri takip eden basın mensuplarının, ilk fark ettiği hususlardan birinin gündemin canlılığı olduğunu ifade eden Erdoğan, "Türkiye, hem içinde bulunduğu bölge hem de iç siyasetinde yaşanan gelişmeler itibarıyla gerçekten de gündemi oldukça yoğun bir ülkedir. Ülkemizin gündeminin bu kadar hareketli, bu kadar çeşitli olmasının gerisinde tarihi, beşeri ve coğrafi pek çok sebep bulunuyor." dedi.
Türkiye'nin, coğrafi olarak Asya, Avrupa ve Afrika kıtasının kalbinde yer aldığını hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Sudan'dan Endonezya'ya, Orta Asya'dan Afrika'ya, Uzak Doğu'dan Avrupa'ya uzanan çok geniş bir bölge ile kökü yüzyıllar öncesine giden derin insani ve kültürel bağlarımız var. Daha bir kaç asır öncesine kadar Osmanlı'nın idaresi altındaki topraklarda bugün 45 ülke, etki altındaki coğrafyanın tamamını göz önüne aldığımızda 64 farklı devlet mevcut. Bunların çoğunda soydaşlarımız, kardeş ve akraba topluluklarımız bulunuyor. Ayrıca 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa başta olmak üzere, çeşitli ülkelere giden vatandaşlarımız da ciddi bir yekün oluşturuyor.
Bugün yalnızca Avrupa ülkelerinde 5,5 milyon civarında Türkiye kökenli kardeşimiz hayatlarını sürdürüyor. Dolayısıyla bizim ne Avrupa'daki ne Kuzey Afrika'daki ne de Kafkasya, Balkanlar, Orta Asya'daki gelişmelere bigane kalmamız mümkün değil. Hatta bunu Latin Amerika'ya kadar da sürdürebiliriz. Oralarda bile Türkiye'den oralara göç eden vatandaşlarımızın olduğunu biliriz. Libyalı, Yemenli, Mısırlı kardeşlerimizin sıkıntısı da bizim sıkıntımızdır. Orta Asya'daki soydaşlarımızın dertleri, bizim de derdimizdir. Buradaki sorunlarla ilgilenirken asla yayılmacı, müdahaleci bir anlayış içinde değiliz. Çünkü bizim, hiç kimsenin, hiçbir ülkenin toprağında, egemenliğinde, içişlerinde gözümüz yok. Biz, öncelikle kendi milli güvenliğimizi, kendi vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlama almaya, ardından da bölgemizin ve gönül coğrafyamızın istikrar, huzur ve iç barışına katkı sunmaya çalışıyoruz."
Son 8 yılda 1 milyon insanın canına mal olan Suriye'deki zulme, bu hassasiyetle çözüm yolları aradıklarını aktaran Erdoğan, Libya'daki krizi, Yemen'deki çatışmaları, Somali'deki istikrarsızlığı, Filistinli kardeşlerimizin çilesini sonlandırmak için bu anlayışla mücadele ettiklerini, ilk kıble Kudüs-ü Şerif'in hakkını da bunun için savunduklarını söyledi.
Batı'da yükselen İslam düşmanlığına, mülteci karşıtlığına, gün geçtikçe veba gibi yayılan Neonazi terörüne bunun için dikkati çektiklerini dile getiren Erdoğan, terör örgütleriyle ilgili sergilenen çifte standarda bunun için karşı çıktıklarını ifade etti.
Pazartesi günü Muhammed Mursi'nin vefatıyla bir kez daha gözler önüne serilen Mısır'daki demokrasi katliamına yine bunun için tepki gösterdiklerini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bizlere hak, hukuk, özgürlük dersleri verenler Mısır halkının özgür iradesiyle yüzde 52 oyla seçtiği cumhurbaşkanının, darbe mahkemelerinde ölümüne sessiz kalsa da biz, sessiz kalamayız. Merhum Cemal Kaşıkçı cinayetinin unutulmasına nasıl rıza göstermemişsek Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin dramının da birileri tarafından unutturulmasına asla izin vermeyeceğiz. Uluslararası hukukun verdiği imkanları sonuna kadar kullanarak, meselenin aydınlığa kavuşturulması için mücadele edeceğiz.
Darbecilerin yaptığı açıklamalar ne Mısır halkının ne de uluslararası kamuoyunun vicdanını rahatlatmaktan uzaktır. Darbeci yönetim tarafından basın yayın kuruluşlarına uygulanan abluka, şüpheleri daha da arttırmaktadır. Bir ülkede seçimle gelen ilk cumhurbaşkanı 20-25 dakika can çekişiyor ve orada en ufak bir müdahale yapılmıyor. Ailesi, bir vasiyetin yerine getirilmesini istiyor 'kendi köyüme gömülmek istiyorum' diyor ve ailesine naaşını vermiyorlar. Sadece iki oğlu ile avukatları bu defin esnasında hazır bulunabiliyor. Böyle bir cinayet olabilir mi? Sisi denilen kişi, şu anda Mısır'da böyle bir yöneticidir. Ben kendisi için her zaman onu söylüyorum bir zalimdir ve bir demokrat değildir. Gerçek manada bir demokrasinin neticesi iş başına gelmiş birisi değildir. Bizim bu ifadelerimiz tabi gerek Sisi ve etrafındakileri, aynı zamanda dünyada da onları sevenleri rahatsız edebilir. Ama önemli olan bu dünyada haklıların yanında yer alanların buna nasıl baktığıdır."
Kaşıkçı cinayeti konusunda Türkiye'nin tutumunu haklı bulan BM'nin, Mursi'nin şüpheli ölümünü muhakkak gündeme alacağını, sorumlulardan hesap soracağına inandığını belirten Erdoğan, aynı şekilde uluslararası basının da konunun üzerine cesaretle giderek, benzer acıların, benzer dramların, insanlık adına yeni utanç sahnelerinin yaşanmasının önüne geçilmesi gerektiğini kaydetti.
Erdoğan, bu tarz olayların devletler, kurumlar, siyasetçiler ve tüm insanlık için birer turnusol kağıdı olduğunu ifade etti.
"İnandırıcılığını kaybetmiş medyanın topluma faydası olmaz"
Gazeteciliğin hakikat arayışı olduğunu, her gazetecinin aynı zamanda bir araştırmacı olduğunu ifade eden Erdoğan, gazetecinin de doğruların peşindeki insan olduğunu söyledi.
Erdoğan, yalan ve manipülatif haberlere tevessül etmenin muhatabına saygısızlık olmasının yanı sıra bireyin doğru haber alma hakkını da ihlal etmek olduğunu vurgulayarak, "Hepimizin üzerine titrediği medya özgürlüğü işte bunun için vardır. İnandırıcılığı ve itibarını kaybetmiş bir medyanın açık söylüyorum, ne topluma ne de insanlığa hiçbir faydası olamaz. Takipçileri nezdinde güven erozyonuna uğrayan bir basın kuruluşu öncelikle o meslek mensupları için ağır bir yüktür." diye konuştu.
Demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak nitelendirilen medyanın siyaseti dizayn etmenin, muarızlarını imha etmenin bir aracı haline dönüştürülmemesi gerektiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz basın yayın organlarının halk adına siyasetçileri denetlemesine, milletin çıkarları için gözcülük yapmasına asla karşı çıkmadık, çıkmıyoruz. Bilakis denetim aracı olması gereken medyanın bir tahakküm aracına, siyaseti kendi istekleri doğrultusunda biçimlendirme vasıtası haline dönüşmesine itiraz ediyoruz. Biz seçilmişler üzerinde antidemokratik bir vesayet organı gibi hareket eden kibirli, yanlı, art niyetli bir gazetecilik anlayışına karşı çıkıyoruz.
Gerçeklerin ortaya çıkması için kimi zaman canı pahasına görev yapan basın emekçilerine saygımız sonsuzdur ancak hakikatin tecellisi için çalışmak yerine tek gayesi iktidarı devirmek olan muhteris bir siyasetçi gibi davrananlara da gazeteci gözüyle bakmıyoruz. Hele hele kalemini ve kamerasını terör örgütlerinin emrine verenler bizim nezdimizde asla gazeteci olamazlar. Bizi sık sık eleştirenlerin bilerek gözden kaçırdığı nokta işte burasıdır. Çoğu zaman muhataplarımız gerçeği keşfetmek için değil zihinlerindeki kalıplara, ön yargılara cevap bulma gayesiyle ülkemize bakıyorlar. Biz sizlerden ülkemizle ilgili meselelere hakkaniyetle yaklaşmanızı, bize dair haberleri etik ilkeleri çerçevesinde değerlendirmenizi rica ediyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, algının, olgunun önüne geçtiği böylesi bir dönemde gazetecilerden sadece gerçeklerin önünde koşmasını beklediklerini dile getirerek, bugünkü toplantının birbirlerini daha iyi anlamalarına vesile olacağına inandığını söyledi.
Erdoğan, toplantıya katılan gazetecilere teşekkür etti. Toplantıya uluslararası basın kuruluşlarından 30'a yakın temsilci katıldı.
Toplantıda, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal ile Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Büyükelçi İbrahim Kalın da hazır bulundu.
AA