Gümrüklerdeki Yozlaşma: Namus Durakları mı, Şeytan Üçgeni mi?
Gümrükler, ülkeler arasında mal ve insan geçişinin kontrol edildiği, vergilerin toplandığı kritik noktalardır. Ancak ne yazık ki bu namus durakları, sıklıkla rüşvet, irtikâp ve yolsuzluğun kol gezdiği birer Bermuda Şeytan Üçgeni'ne dönüşüyor.
Siyasetçiler, bürokratlar ve organize suç örgütleri el ele vererek, gümrükleri adeta birer rant kapısı haline getiriyor. Esrar, eroin, kokain gibi uyuşturucuların yanı sıra, kaçakçılık, terör finansmanı gibi pek çok karanlık iş, gümrük kapılarından geçiyor. Zenginlik, şan, şöhret uğruna şeref, namus, ahlak bir kenara itiliyor.
Oysa gümrükler, ekonominin can damarı, milletin namusudur. Bu kutsal emanete ihanet edenler, sadece maddi değil manevi olarak da büyük bir vebal altına giriyor. Milliyetçilik, inanç, adalet gibi kavramları istismar ederek, haksızlıklarını örtbas etmeye çalışıyorlar.
Ancak unutulmamalı ki her şeyin bir hesabı var. Er ya da geç, herkes yaptıklarının hesabını verecek. Belki insanların önünde değil ama Allah'ın huzurunda mutlaka sorguya çekilecekler. O gün geldiğinde, ne zenginlik, ne de güç kurtaramayacak günahkârları.
Peki çözüm ne? Elbette ki dürüstlük, şeffaflık ve sıkı denetim şart. Ama bunların da ötesinde, gönüllerin tasfiyesi, nefislerin terbiyesi gerekiyor. Kin, nefret yerine sevgi ve empati hâkim olmalı ilişkilere. Ancak o zaman, gümrükler gerçek birer namus durağına dönüşebilir.
Yolsuzluğa bulaşanlar şunu iyi bilmeli: Ekskavatörle kazılan kuyular, bir gün mutlaka kazanları da yutacaktır. Yeter ki Hakk'ın adaleti tecelli etsin. İşte o zaman, manevi değerler maddi hırsların önüne geçecektir.
Gümrükler, ülkeler arasında mal ve insan geçişinin kontrol edildiği, vergilerin toplandığı kritik noktalardır. Ancak ne yazık ki bu namus durakları, sıklıkla rüşvet, irtikâp ve yolsuzluğun kol gezdiği birer Bermuda Şeytan Üçgeni'ne dönüşüyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, "Yolsuzluk ahlaksızlığın daniskasıdır. Bu yüzden yolsuzluğa asla müsamaha gösterilmemelidir."
Siyasetçiler, bürokratlar ve organize suç örgütleri el ele vererek, gümrükleri adeta birer rant kapısı haline getiriyor. Esrar, eroin, kokain gibi uyuşturucuların yanı sıra, kaçakçılık, terör finansmanı gibi pek çok karanlık iş, gümrük kapılarından geçiyor. Zenginlik, şan, şöhret uğruna şeref, namus, ahlak bir kenara itiliyor. Winston Churchill'in ifadesiyle, "Bazı insanlar zengin olmak için her şeyi yapar, bazıları ise namuslu kalmak için her şeye katlanır."
Oysa gümrükler, ekonominin can damarı, milletin namusudur. Bu kutsal emanete ihanet edenler, sadece maddi değil manevi olarak da büyük bir vebal altına giriyor. Milliyetçilik, inanç, adalet gibi kavramları istismar ederek, haksızlıklarını örtbas etmeye çalışıyorlar. Kuran-ı Kerim'de buyrulduğu üzere, "Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar. Fakat onlara vermek için ölçtükleri yahut tarttıkları zaman eksik ölçüp tartarlar." (Mutaffifin Suresi, 1-3)
Ancak unutulmamalı ki her şeyin bir hesabı var. Er ya da geç, herkes yaptıklarının hesabını verecek. Belki insanların önünde değil ama Allah'ın huzurunda mutlaka sorguya çekilecekler. O gün geldiğinde, ne zenginlik, ne de güç kurtaramayacak günahkârları. İncil'de İsa Mesih şöyle der: "Çünkü bu dünyada ne ektiyseniz, ahirette onu biçeceksiniz." (Galatyalılar 6:7)
Peki çözüm ne? Elbette ki dürüstlük, şeffaflık ve sıkı denetim şart. Ama bunların da ötesinde, gönüllerin tasfiyesi, nefislerin terbiyesi gerekiyor. Kin, nefret yerine sevgi ve empati hâkim olmalı ilişkilere. Ancak
o zaman, gümrükler gerçek birer namus durağına dönüşebilir. Buda'nın öğretisinde vurgulandığı gibi, "Nefret asla nefretle dinmez, nefret ancak sevgiyle diner. Bu kadim bir gerçektir."
Yolsuzluğa bulaşanlar şunu iyi bilmeli: Ekskavatörle kazılan kuyular, bir gün mutlaka kazanları da yutacaktır. Yeter ki Hakk'ın adaleti tecelli etsin. İşte o zaman, melekler şeytanlara galip gelecek, manevi değerler maddi hırsların önüne geçecektir. Tevrat'ta Musa Peygamber'in bildirdiği üzere, "Rüşvet keskin bir kılıç gibidir; Dürüstlerin gözlerini kör eder, Suçsuzların davasını çarpıtır." (Çıkış 23:8)
Hacı Bektaş Veli, Makalat adlı eserinde şöyle der: "Haram yiyen, zulüm eden, rüşvet alan, Hak yolundan sapmış demektir. Bunlar, ahirette ateşe atılacaklardır."
Yunus Emre, bir şiirinde dürüstlüğün önemini vurgular: "Doğru yoldan gideni, Hak severmiş her kulu, Eğri yoldan gideni, Şeytan almış bir yolu."
Pir Sultan Abdal, bir nefesinde yolsuzluğa karşı çıkar: "Rüşvet yiyip haram geçinen beyler, Bir gün gelir divana dururlar, Mazlumların ahını alırlar, Korkarım ki zor olur halleri."
Hazreti Ali, Nehcü'l-Belâğa adlı eserinde sevginin gücünü vurgular: "Sevgi, tüm erdemlerin özüdür. Seven insan, kötülük düşünmez, yolsuzluk yapmaz."
Buda, Dhammapada'da dürüstlüğün önemini belirtir: "Dürüst yaşa, erdemli ol. Doğru olanı yap, yanlıştan uzak dur. Kişi ancak böyle huzura erişir."
Konfüçyüs, Analektler'de yolsuzluğa karşı uyarır: "Üst düzey yöneticiler dürüst olmazsa, halk arasında da yolsuzluk yayılır. Bu nedenle, yöneticilerin örnek olması şarttır."
Bu büyük düşünürlerin sözleri, yüzyıllar öncesinden günümüze ışık tutuyor. Sevginin, dürüstlüğün ve adaletin değerini vurgulayan bu öğütler, gümrüklerdeki yolsuzlukla mücadelede de bize rehberlik ediyor. Unutmayalım ki manevi değerlerimize sarılmadıkça, maddi sorunlarımızı çözemeyiz.