Milli Şair Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı'nın kabulünün 98'inci yılında yad ediliyor.
Bazı kaynaklara göre İstanbul Fatih'te, bazı kaynaklara göre ise, Çanakkale Bayramiç'te 1873'ün aralık ayında doğan Mehmet Akif, ilk şiirlerini yazmaya okul yıllarında başladı.
Şair, babasının 1888'de vefatının ardından yaşadığı sıkıntılar nedeniyle Mülkiye Mektebini bırakıp, mezunlarına hemen iş imkanı veren Halkalı Baytar Mektebi'ne kaydoldu.
Mezuniyetinin ardından memuriyet hayatına başlayan ve Anadolu, Rumeli ve Şam bölgelerinde görev yapan Mehmet Akif, 1898’de Tophane-i Amire Veznedarı Mehmet Emin Bey’in kızı İsmet Hanım'la evlendi, bu evlilikten üç kız ve üç erkek çocuğu dünyaya geldi.
Ünlü kitabı "Safahat" 1911'de, ikinci kitabı "Süleymaniye Kürsüsünde" 1912'de, üçüncü kitabı "Hakkın Sesleri" ve dördüncü kitabı "Fatih Kürsüsü'nde" 1913'te, beşinci kitabı "Hatıralar" ise 1917'de yayımlandı.
"Binbir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılmaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın!"
Kurtuluş Savaşı ve Mehmet Akif Ersoy
Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'na dahil olmasıyla birlikte, Mehmet Akif elindeki yazım imkanlarıyla savaşın kazanılması için devlete destek olmaya çalıştı. Bu amaçla Müslümanları bir bayrak altında toplamak, Türkleri siyaseten bir arada tutan Pantürkizm idealini gerçekleştirmek için kurulan Teşkilat-ı Mahsusa'ya katıldı.
Milli Şair, İstiklal Marşı gibi 10 dörtlükten meydana gelen "Cenk Marşı” adlı eserini 1912'de Sebilürreşad dergisinde isimsiz olarak yayımlarken, üzüntüyü gidermek, halkı birliğe davet etmek ve orduya manevi destek vermek gibi konularda camilerde vaazlar da verdi.
İngiliz ve Fransızların sömürgelerinden topladıkları Müslüman askerlerine yaptıkları propagandaya karşı propaganda yapmak üzere 1914'te Berlin'e gönderilen Mehmet Akif'in gayesi, farkında olmadan Osmanlı ile savaşan bu Müslüman askerleri aydınlatmaktı.
Akif, aynı hedeflerle Arabistan'a gitmek üzere 1915'in mayıs ayında yola çıktıktan sonra Çanakkale Zaferi'nin haberini aldı.
Bu zafer haberini yeni nesillere aktarmadan canını almaması için Allah'a yalvaran Mehmet Akif'in hissiyatını yol ve görev arkadaşı Eşref Kuşçubaşı şöyle ifade eder:
"Duası hıçkırıklarla kesiliyordu. Onu teskin etmek mümkün değildi, zaten müdahale etmek de istemiyorduk. Bu bir ilham manzarası idi ve ben onu görebilmiş mutlu bir fani idim."
Ankara'da 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmasıyla, Milli Şair Mehmet Akif Ersoy Mustafa Kemal'in davetiyle Sebilürreşad dergisini Ankara'da yayımlamak üzere 24 Nisan 1920 tarihinde Ankara'ya ulaştı ve sonrasında Taceddin Dergahı'na yerleşti.
Akif'in Ankara'ya gelişi pek çok kişi tarafından sevinçle karşılandı, "Hakimiyet-i Milliye" ve "Açıksöz" gibi gazetelerde haber olarak verildi.
Ankara'dayken Burdur milletvekili olan Mehmet Akif Ersoy'un halka yaptığı konuşmalar yayımlanarak halka ve askerlere dağıtıldı.
Milli marş yarışmasına katılmak istemedi
Meclis tarafından bir yarışma açıldı ve bu yarışma Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 25 Ekim 1920 tarihli nüshasında ilan edildi.
Akif, milli marş için bir yarışma ve ödül olması fikrinden hoşlanmadığından dolayı yarışmaya katılmak istemedi.
Yarışmayanın son tarihi olan 23 Aralık 1920'ye kadar gönderilen, hatta bu tarihten sonra dahi gönderilen toplam 724 eser değerlendirildiği halde, İstiklal Marşı olacak bir eser seçilemedi.
Mehmet Akif'in dostu Hasan Basri Bey, dönemin Maarif Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in de ricasıyla, şairi ikna etmek için uğraştı.
Bakan, ayrıca Mehmet Akif’e yazdığı şu mektupla şairin yarışmaya katılmasını istedi:
"Pek aziz muhterem efendim, İstiklal Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadenelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim. 5 Şubat 1337(1921) Umur-u Maarif Vekili Hamdullah Suphi"
Hasan Basri Bey de şair Mehmet Akif’i ikna edebilmek için şiiri kendisinin yazacağını söyleyerek şairden yardım talep etti.
Mehmet Akif beraber yazmayı kabul ederek ödülü almayacağını söyleyince, Hasan Basri Bey, yarışma koşullarının şairin istediği gibi düzenleneceğini, ikramiyeyi ise bir hayır kurumuna vereceklerini söyleyerek Mehmet Akif'i İstiklal Marşı'nı yazmaya ikna etti.
12 Mart 1921'de İstiklal Marşı kabul edildi
Herkesin sabırsızlıkla beklediği şiir on gün içerisinde tamamlandı ve 17 Şubat 1921 tarihinde Sebilürreşad dergisinin ilk sayfasında "Kahraman Ordumuza" ithafıyla yayımlandı. 1 Mart 1921'de başkanlığını Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı Meclis görüşmelerinde İstiklal Marşı Şiiri, elemelerden kalan son altı şiirle birlikte Meclis'in seçimine sunuldu.
Hamdullah Suphi Bey'in kürsüden okuduğu, Atatürk'ün "Bu marş, bizim inkılabımızın ruhunu anlatır" dediği İstiklal Marşı, 12 Mart 1921 tarihinde kabul edildi.
İstiklal Marşı, kabulünün ardından İngilizce, Almanca, Fransızca, Macarca ve Farsça’ya çevirilerek, yurtiçinde ve yurtdışında dağıtıldı, mitinglerde ve törenlerde halkın manevi ve milli duygularını güçlendirmek amacıyla okunmaya başlandı.
- Ödülü yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten Darülmesai vakfına bağışladı
İstiklal Marşı'nı para için yazdığının düşünülmesinden endişe eden Mehmet Akif, aynı dönemlerde ciddi maddi sıkıntı içerisinde olmasına rağmen, kazandığı 500 liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten Darülmesai'ye bağışladı.
Bu durum, 17 Mart 1921 tarihli "Hakimiyet-i Milliye" gazetesinde şöyle ifade edildi:
"Teberru: Burdur mebusu, şairi muhterem Mehmet Akif Beyefendi’nin Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen İstiklal Marşı için mahsus beş yüzlira mükafatı nakdiyeyi, müşarünileyh fakir İslam kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine nihayet vermek emeliyle teşekkül eden Darülmesai menfaatine hediye eylemiştir."
"Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın!"
İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Milli Şair, İstiklal Marşı'nı Safahat eserine koymayışının nedenini ise şöyle açıkladı: "Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm."
Akif ayrıca daha sonra kendisine yöneltilen bir soru üzerine İstiklal Marşı için şu ifadeleri kullandı:
"Binbir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılmaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın!"
İstiklal Marşı'nı 48 yaşında kaleme alan Mehmet Akif Ersoy, meclis seçimlerine tekrar katılmayı hiç düşünmedi. Ersoy, ailesi ve Sebilürreşad Dergisi ekibi ile birlikte İstanbul'a geri dönmesinin ardından, Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine gittiği Mısır’a 1926'da ailesi ile birlikte yerleşir.
Şair, hastalıklar ve maddi sıkıntıların yakasını Mısır'da da bırakmamasına rağmen, Mısır Üniversitesi’nde Türk Dili eğitimi verdi ve Mısır'da kaldığı sürede "Firavunla Yüzyüze" adlı şiirini yazdı.
Mehmet Akif, 1935'te hastalandı ve gurbette yaşadığı sürece, çok sevdiği, hasretini çektiği memleketinde ölmek istediğinden 1936'da İstanbul'a döndü.
Büyük şair 27 Aralık 1936'da Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda vefat etti ve tabutu Türk Bayrağına sarıldı. Hayatı boyunca taşıdığı asaletine, tevazuuna uygun, gösterişten ve şatafattan uzak bir merasimle Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.
AA