KADIN DOĞMADAN ÖLÜR MÜ?
Daha ana rahmine düştüğü gün kadın olmanın zorluklarıyla karşılaştı. Yaşadığı toplumda erkek çocuk gurur temsili olurken, kız çocuk olmak ayıp görüldü.
Anne olmanın kutsallığı, insan olma hakkı unutuldu. Karnındaki minik bedeni düşünmedi baba, düşünmedi aile. Daha ana rahmindeyken maruz kaldı şiddete..
Dünya’ya gözlerini ilk açtığı gün aslında istenmeyen oldu; kabul görmedi. Annesi dışında kimse ona gülümsemedi. Kız olarak doğmak onun suçuymuş gibi görüldü. Baba hor gördü ayıp gördü.
O küçük kalbin hayata karşı verdiği sınav zordu. O sınav, annesinin kaderi gibi onunda alnına yazılmıştı birileri tarafından..
Okul çağı geldiğinde zorunlu eğitimden dolayı gidebildi okula ve daha ilkokulu bitirmeden nişanlandırıldı kendisinden yaşça büyük biriyle (!)
Hani o her şey olan “namusu” artık başka bir erkeğin koruması altındaydı. Çünkü o insan değildi; çünkü o kendi kararlarını verebilme hakkına sahip değildi (!)
O okumak istedi ve o hayata karşı dimdik durmak istedi ama olmadı... Gözyaşları sel oldu aktı yüreğinin en derinlerine..
Sesini duyuramadı, sesini duyan olmadı (!)
Evlendi daha 14’ünde... Evlendiği gün minik bedeni şiddetle büyümeye başladı. Artık o küçük bir kadındı, daha kendi çocuk yaştayken bebek sahibi olan küçük bir kadın (!)
Bebeğine annesinin, kendisinin kaderini yaşatmayacağına dair yemin etti.
Kadın olmak o kadar zordu ki…
Bir gün kocasının ve ailesinin şiddetine dayanamadı; o yorgun beden yine bir akşam kocası tarafından dayak yerken yere yığıldı…
Hastaneye götürüldü ve orada hiçbir şey söylememesi tembihlendi aile içindeki diğer kadınlar tarafından. Hani onu en iyi anlaması gereken diğer kadınlar… (!)
Doktorlar yardım etmek istedi korktu kocasının yanına döndü ve bir gün o hastaneye cansız bedeni geldi.
O gün o kadının hikâyesi gazetelerde manşet oldu; onun gibi nice kadınların manşet olan hikâyeleri gibi…
Sonra rutin haberler gibi o da unutuldu ve gitti…
İşte Türkiye’de kadın olmak bu kadar zor (!)
Şimdi şiddeti önlemeye çalışıyor devlet (!)
Koruma altına alınma hakkı, şiddet gören kadınlara kurulan sığınma evleri gibi birçok olanak sunuldu ama yetmedi çünkü herkesin unuttuğu bir geçek var ki; suç hepimizin, suç o belli toplumun kafasında değiştirilemeyen bu insanlık dışı ahlak anlayışı.
Biz suçluyuz (!)
Çocuklarımızı yetiştirirken bilinçaltlarına yerleştirdiğimiz sözlerimiz suçlu (!)
Hala kadınlar erkekleri canavar olarak yetiştirmeye devam ediyor ve hala “erkeksin yaparsın, erkek adam sert olur” kavga eden çocuğun ailesi ise “aferin oğluma” diyor. Aslında kendileri için, toplum için birer canavar yetiştirdiklerinin farkında bile olmadan.
TBMM Töre ve Namus Cinayetleri ile Çocuklara Karşı Şiddeti Araştırma Komisyon Başkanlığı görevini yürütmüş, kadına yönelik şiddete karşı mücadele vermiş Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin nasıl çözüm yollarına başvuracak merakla bekliyorum.
Sayın Bakanın unutmaması gereken en önemli sorun da ‘EĞİTİM’
Eğitim eksikliği, aile olma kavramı ve anne baba olarak çocuk yetiştirme bilinci hala en büyük eksiğimiz bu ülkede..
Türkiye’de her yıl 20 kadından 10’u şiddet görüyor ve her yıl 10 bebekten 1’i kız doğduğu için dışlanıyor.
Hala bu ülkede kadın 2. sınıf görülüyor ve birey olma hakkına sahip olamıyor (!)
Türkiye içindeki bu kangren olmuş, bu şiddetle beslenen sistemin tüm ülkeye yayılmadan ve yeni Ayşeler, Züleyhalar ölmeden bir an önce çözüme kavuşturulması gerekiyor.
Ve iş sadece devlete düşmüyor, bizlere de düşüyor. Birey olarak bizimde elimizden geleni yapmamız gerekiyor. ( bu yazı yaşanan gerçeğin sadece size hikâyeleştirilmiş halidir)
GÜNÜN SÖZÜ:
“Önce elimize, sonra dilimize düşen gerçek öyle kılık değiştiriyor ki; kısa bir süre sonra tanımak imkânsız oluyor”
‘Pitigrilli’