Özener, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, 17 Ağustos Marmara Depremi'nin üzerinden 22 yıl geçtiğini ve o tarihten bu yana pek çok teknolojik gelişme olduğunu kaydederek, şu bilgileri verdi:
"Kandilli Rasathanesi o dönemde 30 istasyonla Türkiye'yi izlerken, bugün yaklaşık 500 farklı sensörle depremleri ve etkilerini takip ediyor. Sistemlerimizin hepsi dijital hale geldi. Verileri alıyoruz ve eş zamanlı olarak tüm paydaşlarımızla paylaşıyoruz. Bütün verilerimiz açık. Önceleri 2,5-3 büyüklüğündeki depremleri tespit edebilirken, şu anda Marmara Denizi tabanına yerleştirdiğimiz deniz tabanı sismometreleriyle 0,2 büyüklüğündeki depremleri dahi algılayabiliyoruz. Dolayısıyla depremleri daha hassas bir şekilde gözlemleme şansımız var."
Gerek Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünün gerek farklı kurumların verdiği eğitimlerle vatandaşların deprem konusunda daha bilinçli hale geldiğine inandığını ifade eden Özener, deprem öncesi, sırası ve sonrasında neler yapılacağına dair birçok kaynak ve ücretsiz erişilebilecek birçok bilgi bulunduğunu, Afete Hazırlık Laboratuvarı internet sayfasından bilgi alınabileceğini anlattı.
Özener, güvensiz yapı stokunun depreme güvenli hale getirilmesi, kamu binalarının, köprülerin, otobanların, kritik yapıların güçlendirilmesi ve depreme dayanıklı hale getirilmesinin önemine işaret ederek, "Özellikle kamu binalarında, okullarda bunların gerçekleştirilmiş olduğunu görüyoruz. Yeni binaların da yeni deprem şartnamelerine göre yapıldığını, kontrollerinin yapıldığını kabul edersek 1999'a göre oldukça iyi bir yerdeyiz. Ama bunun anlamı, 'Yüzde 100 hazırız. Her şey mükemmel ve biz depremleri hasarsız atlatacağız.' değil. Bu bir süreç. Bu süreçte belli hedefler koymak ve bu hedeflerin takipçisi olmak en önemlisi. Oldukça iyi şeyler yapılıyor ama daha vaktimiz var." diye konuştu.
"Deprem batıya gelmediği sürece çok iyi algılanmıyordu"
Prof. Dr. Haluk Özener, Türkiye'yi baştan başa geçen ve dağılmış aktif fay hatları bulunduğuna değinerek, şöyle devam etti:
"MTA'nın diri fay haritasına baktığınızda 550'nin üzerinde deprem üretme potansiyeli olan fay var, irili ufaklı faylar var. Bunun anlamı da şu; artık neredeyse ülkenin tamamına yakını, deprem tehlikesi altında. Deprem bir doğa olayı. Bunu engelleme şansımız yok, önüne geçemeyiz. Dinamik bir yer kabuğu üzerinde yaşıyoruz dolayısıyla bir hareket var. Bu hareket neticesinde bir enerji birikiyor ve bu enerji belli aralıklarla deprem olarak açığa çıkıyor. Bunu engelleme şansımız yok. Ne yapabiliriz? Deprem zararlarını en aza indirmek yönünde çaba sarf edebiliriz. 'Ne zaman olacak? Nerede olacak?' sorularından çok 'Olacak depreme biz ne kadar hazırız?' sorusuna yanıt verilmesi gerekiyor. Deprem kaçınılmaz bir gerçek ama hazır olmamız çok daha önemli."
1939 Erzincan Depremi'nden bu yana can ve mal kayıplarına yol açan çok sayıda deprem meydana geldiğini hatırlatan Özener, şunları söyledi:
"Deprem batıya, nüfus yoğunluğuna, ekonominin kalbine, sanayinin kalbine gelmediği sürece çok çok iyi algılanmıyordu. 1999 depremi aslında bir milat gibi oldu, hem teknolojik açıdan hem bilimsel çalışmaların yoğunlaşması açısından Marmara bir laboratuvar haline geldi. Tüm dünyadaki bilim insanları Marmara'da bu konuda Türk bilim insanlarıyla çalışmalar gerçekleştirdi. Bugün bilim insanlarının kabul ettiği, çoğu bilim insanın üzerinde uzlaştığı bazı bilimsel gerçekler var. Marmara Denizi içinde bir veya birkaç tane deprem beklentisi var ama bunun zamanını bilemiyoruz. Tarihsel kayıtlara, toplanan enerji miktarına baktığımız zaman Marmara Denizi içinde 7'nin üzerinde bir deprem olma potansiyeli var, ama söyleyemediğimiz tek şey zamanı. Bu zamanı bilemiyoruz ama buna karşı mümkün olan en iyi şekilde hazırlıklı olmalıyız. Vatandaşımız deprem sırasında, sonrasında ne yapacağını ve oturduğu binanın sağlamlığını bilecek, binası güvensizse, bunu bir an önce depreme güvenli hale getirmek yönünde çaba sarf edecek. Karar vericiler deprem güvensiz yapı stokunu depreme güvenli hale getirmek için gerekli adımları atacak."
"Çok farklı parametreyi tek bir gözlem istasyonunda izliyoruz"
Özener, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünün 2012'den bu yana tsunami servis sağlayıcısı olarak görev yaparken, 2017'de akredite olarak Ege, Akdeniz ve Karadeniz'le bağlantılı denizlerde tsunami servis sağlayıcısı olduğunu belirtti. Özener, "5,5 üzerinde bir depremde, denizde veya denize yakın alanda kıyı bölgesi olan bir depremde olası bir tsunami yaratma durumu varsa bu konuda uyarı mesajı yolluyoruz. Bu uyarı mesajını sadece Türkiye'de yetkili kurum AFAD'a değil, bize üye olan bütün ülkelere gönderiyoruz. Deniz seviyesi gözlem istasyonlarımız var, sismik istasyonlarımız var GPS istasyonlarımız var. bunlardan aldığımız verilerle uyarı mesajını gönderiyoruz." dedi.
Deniz seviyesi, sismik ve meteorolojik istasyonların bir araya getirildiği çok parametreli istasyonlara değinen Özener, şunları kaydetti:
"Çok farklı parametreyi tek bir gözlem istasyonunda izliyoruz, takip ediyoruz. Marmara'da 3 tane yeni nesil istasyonlardan kurduk. Bu istasyonlara farklı sensörler de ilave edeceğiz yine bu kapsamda kullanmak üzere. Bunların sayılarını çoğaltma yönünde çabalarımız var. Bu konuda çeşitli belediyelerle İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle de ortak çalışmalarımız var, protokoller imzalanıyor. Çok parametreli tsunami gözlem istasyonlarını çoğaltacağız."
Prof. Dr. Haluk Özener, erken uyarı süresini daha öne çekebilmek için istasyon sayılarının çoğaltıldığını dile getirerek, "25 deniz seviyesi gözlem istasyonundan elde ettiğimiz verileri kullanıyoruz. Bunlardan 18'i Harita Genel Müdürlüğü tarafından kurulmuş, işletilmekte olan bir protokol kapsamında verileri bize veren istasyon. 4 tanesi Joint Research Center ile ortak kurduğumuz istasyonlar. Çok parametreli istasyonlar da Kandilli tarafından kurulan istasyonlar." diye konuştu.
AA