Liberaller ADDye sığındı

AKŞAM'dan Mehmet Ocaktan yazdı!..

Gezi olayları, her gün gözümüzün önünde cereyan eden ama herkesin çok da ayırdına varamadığı bazı karışık görüntülerin netleşmesini sağladı. 
Mesela, zaman zaman yerlerini şaşırsalar da genel olarak kendilerini demokrasi safında tanımlayan bazı liberal ve sol aydınlar, The Times’taki Kemalist reklama verdikleri coşkulu destekle birlikte “Ulusalcı-ADD-İşçi Partisi” safında yer aldıklarını çok net bir şekilde ortaya koymuş oldular. 
Darbelerle şekillenen vesayetçi sistemin militan savunuculuğunu yapan Atatürkçü Düşünce Derneği ve İşçi Partisi’nin yeni müttefiki liberallere kolay gelsin diyoruz! Herhalde bütün liberal ve demokrat kalemler, Gezi’nin küresel ölçekte Kemalist ve darbeci bir söylemle tanıtılmasından çok mutlu olmuşlardır... Anlaşıldı ki, Gezi’de ağaç hassasiyeti üzerinden iktidara saldıranların da, onlara destek verenlerin de nihai hedefi, darbeci, vesayetçi bir sistemi yeniden Türkiye’ye armağan etmekmiş... 
Doğrusu, liberal arkadaşların ADD’nin himmetine muhtaç hale gelmeleri büyük bir talihsizlik. Bundan sonra nereye gidecekler doğrusu çok merak ediyorum.

ERDOĞAN ÖFKESİ

Türkiye’deki bazı liberal ve demokrat kesimlerin bugünkü dramatik halinin temelinde Tayyip Erdoğan öfkesi yatmaktadır. Geçmişteki başbakanlara yaptıkları gibi, Erdoğan’ı da oyuncakları haline getiremedikleri için, “diktatör”, “padişah” gibi yaftalarla en insafsız ve vicdansız iftiralardan çekinmemektedirler. Alışkanlık işte, başbakan devirme yazısı yazmayı pek seviyorlar! 
Aslında bundan sonra hepimiz için bir tek çıkış yolu var. Eğer demokratik akıldan hâlâ umudumuzu kesmediysek, gelin ideolojik kimliklerimizi, siyasi tercihlerimizi bir tarafa bırakalım ve gerçekten nasıl bir Türkiye istediğimize karar verelim. Bunun için kesinlikle ön yargılarımızdan kurtularak, hakkaniyetli bir bakış açısına ihtiyacımız var. 
Bir kere, 2013 Türkiye’sine nasıl ve ne tür bir karanlık ve acılı bir Türkiye’den geldiğimizi görmekte yarar var. Unutmayalım ki, 10 yıl öncesine kadar Türkiye, faili meçhullerle, provokasyonlarla, siyasi cinayetlerle, işkencelerle ve en temel bireysel özgürlüklere vurulan kelepçelerle anılan bir ülkeydi. 
Ve Ergenekon dahil, bütün bu karanlık yapılanmaların üzerindeki örtüyü Tayyip Erdoğan ve arkadaşları kaldırmıştır.

'SESSİZ DEVRİM'

Son on yılda Türkiye’nin önünü açan Tayyip Erdoğan vizyonunun en temel özelliği şudur: Demokratikleşme ve hukuk alanlarında her biri ‘sessiz devrim’ niteliğinde olan adımlarla, vatandaşını ‘tehdit’ olarak gören devletçi yaklaşım yerine, farklılıkları zenginlik olarak kabul eden, vatandaşı ve vatandaşa hizmeti esas alan bir yönetim anlayışının hâkim kılınmasıdır. 
AK Parti iktidarları dönemi, devlette aynı zamanda bir paradigma değişiminin başlangıcıdır. 
Mesela, yıllardır bir tabuya dönüştürülen ve giderek kangren hale gelen Kürt sorunu konusunda cesur adımlar AK Parti iktidarı tarafından atılmıştır. Hiç öyle bahaneler üretmeye gerek yok. Bu ülke Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde, Kürt annelerin çocuklarıyla kendi anadilinde konuşamadığı günlerden bugün herkesin anadilini özgürce konuştuğu, gazetesini okuduğu, kitabını yazdığı, televizyonunu izlediği günlere ulaşmıştır. 
Şimdi, çözüm sürecinde önemli bir mesafe almış bulunan Türkiye, daha ileri demokratikleşme adımlarını ve kardeşlik projelerini konuşuyor. 
Açık konuşalım, yıllardır bu ülkede azınlık haklarını konuştuk, tartıştık ve iktidarları eleştirdik. Bu konuda da AK Parti bir ilke imza atarak, ilk kez azınlık vakıflarıyla ilgili bir yasal düzenleme yapmış ve azınlık vakıflarını iade etmeye başlamıştır. 
Yıllardır, azınlıklarla ilgili mangalda kül bırakmayan özellikle liberal kalemlerin, bütün bu özgürlükçü adımlara rağmen, şimdilerde Başbakan Erdoğan’ı Batı’ya jurnalleme yarışı içinde olmalarını hiçbir hakkaniyet ölçüsüyle ve de demokratik akılla izah etmek mümkün değildir.