Türk sinema, dizi ve tiyatro oyuncusu Gökhan Mete, 56 yıl önce çıktığı sahnede mesleğini halen başarıyla sürdürürken, diğer yandan genç aktör ve aktrislerin mesleki yaşamlarına deneyimini aktararak ışık tutuyor.
Bugüne kadar çok sayıda dizi, film ve tiyatro gösterisinde rol alan 74 yaşındaki Mete, 1963 yılında çıktığı ve "yaşama sebebim" dediği tiyatro sahnelerinden ilerleyen yaşına rağmen kopamıyor. Tiyatroseverlere sahnede rolünü başarıyla sunan usta oyuncu, yeteneği ve tecrübesiyle yeni nesil oyunculara da ilham kaynağı oluyor.
56 yıldır sahnelerin ve ekranların müdavimi olan deneyimli aktör, halen kadrosunda yer aldığı, Haldun Taner'in yazdığı, Naşit Özcan'ın yönettiği "Ay Işığında Şamata" adlı tiyatro oyununda, tiyatro sevgisini ve enerjisini gözler önüne seriyor.
Mesleki hayatını AA muhabirine anlatan Gökhan Mete, babasının astsubay olduğunu, bu sebeple 1945-1960 arasında köy ve kasabalarda yaşadıklarını, tiyatroyla ilk kez Bursa'ya geldikten sonra 1963 yılında tanıştığını söyledi.
Ortaokul yıllarında, Bursa Devlet Tiyatrosunda 'Dört Albayın Aşkı' isimli tiyatro oyununu seyrettiğini ve hayran kaldığını dile getiren Mete, "Ben ilk defa tiyatroyla orada tanıştım. Büyülenip kalmıştım. 'Orada olsam nasıl olurdu?' diye düşündüm. Sonra okulda bir teneffüs arası, Ercan diye bir arkadaşım vardı benim, dedi ki, 'Gökhan, ben tiyatro kolundayım. Moliere'nin 'Hastalık Hastası' oyunu hazırlanıyor. Benim derslerim zayıf, sen benim yerime acaba...' lafını bitirmedi daha, 'tamam, ben varım' dedim." şeklinde konuştu.
Türkçe öğretmeni tarafından gerçekleştirilen elemelerden başarıyla geçerek kadroya dahil olan Mete, "Biz provalara başladık, çıktı oyun. Oyunun sonunda o aldığımız alkış var ya, işte o duygu o yaşta tarif edilemez. Oyun bitti, ben de çaktım orta üçte, sınıfta kaldım. O dönemde önce Amerikan Kültür Derneğine, ardından Türk Kültür Derneğinin tiyatro kolu olduğunu öğrendik ve oraya geçtik. Lise birinci sınıftan itibaren okulu bıraktım, aileyle de takışma durumu oldu." dedi.
Yol parası bulamayınca "profesyonelliğe" yürüyerek gitmiş!
Mete, devlet tiyatrosunda usta oyunculardan ders aldığını ve mesleği profesyonel olarak yapmaya karar kıldığını aktarırken, şunları söyledi:
"Babam da ihtilalde emekli olmuştu. İstanbul'a geldik. Arkadaşlar konservatuvara girdiler, ben de bekliyorum. Bir gün Nevzat Şenol (tiyatro sanatçısı), Haldun Dormen tiyatrosunda oynuyordu o ara. 'Ulvi Uraz'la Kartal Teknesi diye bir oyun oynanıyor, oyuncuya ihtiyaçları var, salı günü seni bekliyorlar' dedi. Salı günü gittim. Konuştum, Kemal Bekir (oyuncu) sahneye koyuyor... 'Buyurun text' dedi, 'perşembe günü provaya gelin' dedi. Ben texti aldım eve gittim, perşembe günü geldi, rahmetli babam yol parasını vermedi bana. Ben Boyacıköy'den Emirgan'a, Karaca Tiyatro'ya yürüyerek gittim."
Mete, ilkokulda babasının tiyatroya yönlendirdiğini ancak kendisinin arkeolog olmak istediğini anlatırken, kararının sonradan değişmesine rağmen babasının bu duruma sıcak bakmadığını belirtti.
Mete, babasının yol parası vermemesinin gerekçesini şu sözlerle özetledi: "İlkokulda tonlayarak okumaya başlamıştım. Babam, 'Seni tiyatrocu yapalım' dedi. Sonra vazgeçti, 'Ben arkeolog olacağım' diyordum. Sonra ben 'tiyatrocu olacağım' dedim, babam 'hayır' dedi. Yol parası vermemesinin sebebi bu."
Mete, şöyle devam etti:
"Kendim yürüyerek gittim. Kemal Bekir, 'buyurun Text' dedi. 'Ezberimde efendim' dedim. Aradan 10-15 dakika geçti, 'Kesin provayı' diye bir ses. Ulvi Uraz'ın sesi. 'Kesin' dediğine göre, 'Gökhan oğlum senin hayatın başlamadan bitti', dedim. Geldi, 'Kim bu arkadaş?' dedi. 'Sen bu texti ne zaman eline aldın?' dedi. 'Salı günü' dedim. Ekibe döndü, 'Utanın, 52 gündür prova yapıyoruz hiçbirinizde ezber yok' dedi. Profesyonellik hayatım öyle başladı."
Ekmek parasını sahnelerden kazanmayı kararlaştırdığında babasıyla zaman zaman tartışma yaşadığına dikkati çeken Mete, şöyle konuştu:
"Babamla bir münakaşa geçti aramızda. 'Ya bu ev, ya tiyatro' dedi. Ben topladım valizi çıktım gittim evden bir arkadaşın evine. Aradan bir hafta 10 gün geçti. Kız kardeşim telefon etti, 'Ağabey, babamla annem oyunu seyretmeye gelecekler' dedi. Göz seviye uygun bir yerden aldım yerlerini. Sahneye girdiğimde ilk gördüğüm şey annemin gözleri. Annemin gözleri hareliydi, yeşil. Değişirdi, renk alırdı. Yanında da babam vardı. Oyunu oynadık bitti. Ben hemen kulise çıktım. Teknisyen arkadaş, 'Gökhan, annen ve baban aşağıda bekliyorlar' dedi. İndim, ellerini öptüm. Yüzüne bakamıyorum babamın. Aynen şu cümleyi kurdu; 'Oğlum, işini çok iyi yapıyorsun ama memleketi yanlış.' Tarih 1972. 'Ne zaman eve geleceksin?' dedi. Öyle barıştık. O dönemde değeri yoktu oyunculuğun, yanlış değerlendiriliyordu. Babamın kastettiği oydu."
"O tarihlerde oyuncu olmak isteyenlere 'bırak şu işi, adamakıllı bir iş bul kendine' denirdi. Toplum tarafından pek kabullenilmiyordu." diyen Mete, artık anne ve babaların çocuklarını artist olsun diye teşvik ettiklerini söyledi.
Mete, "Bazı gençler bana oyuncu olmak istediklerini söylüyorlar. Onlara ilk söylediğim cümle şudur; 'oyuncu olmak istiyorsan kendine ait hiçbir şey olamaz. Sahneye çıkacağın zaman 39 derece ateşin var, sahneye çıkacaksın. Baban öldü, annen öldü, çıkacaksın.' Bunlar mazeret kabul etmez." diyen Mete, çok zorluklar çektiğini aktardı.
Mete, sözlerini şöyle tamamladı:
"Çok aç kaldım. Benim dönemimde tiyatroya girersin, bir sezon çalışırsın, turneyi de yaparsın ve iş biter. Ondan sonra seni alıp almayacağı kesin değil. Emirgan'da oturuyordum, olta takımları vardı. Evden çıkıyordum, balık tutmaya gidiyordum. Tuttuğum balıkları satıyordum, çünkü evden para isteyemezdim. Çok sıkıntılı günlerim oldu ama 'ben bu işi yapacağım, bu iş benim hayatım, bu iş olmazsa ben olamam' dedim. Çok şükür bugünlere geldim. Yoruldum mu? O tarihte hiç yorgunluk hissetmedim. Şimdi biraz yorulma başladı. Şu anda beni diziden çağırıyorlar, 'aman bana öyle büyük rol vermeyin, iki günden fazla çalışmayayım, şöyle kapıdan geçen bir adam da olsun, küçük bir rol olsun' diyorum. Tiyatroda da aynı şey."
Mete, yeniden dünyaya gelse yine aynı işi yapmak istediğini sözlerine ekledi.
AA