İstanbul
Amasya Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Yusuf Bahadır Keskin, soykırımcı İsrail'in spor müsabakalarındaki mağdur rolünü ve yapılan çifte standartları AA Analiz için kaleme aldı.
***
Siyonist rejim tüm dünyanın gözü önünde Gazze’deki soykırıma ve Batı Şeria’daki insan hakları ihlallerine hız kesmeden devam ediyor. Soykırıma yönelik tepkiler dünyanın her tarafından farklı kesimlerce dile getirilse de yaşanan vahşet 12 aydır durdurulamıyor. Hukuktan teknolojiye, sanattan spora kadar birçok alanda küresel tepkilere şahit olsak da siyonist lobiler, Batılı iktidarlar ve uluslararası örgütler üzerindeki etkinliğini sürdürüyor. Ukrayna saldırıları sonrası Rusya’yı saatler içerisinde tüm organizasyonlardan meneden spor kurumları, İsrail’in soykırımını görmezden geliyor. Bu durum yaşamın birçok alanında krizleri de beraberinde getiriyor.
Spor müsabakaları çifte standartların ve adaletsizliğin sahnesi haline geldi
Bilindiği gibi Rusya, Ukrayna’ya karşı başlattığı operasyon nedeniyle uluslararası spor etkinliklerinde ciddi yaptırımlarla karşılaştı. Uluslararası futbol otoriteleri olan UEFA ve Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA), sivil ölümleri gerekçe göstererek Rusya’yı 4 gün içerisinde turnuvalardan menetti, Rusya'da uluslararası müsabakaların oynanmasını yasakladı ve Rus bayrağı ve marşının kullanılmayacağını açıkladı. Aradan 3 seneye yakın süre geçmesine rağmen Rus sporcu ve kulüplerin men cezası hala sürüyor. Bu süreçte sporcular sadece "tarafsız sporcu" statüsü ile uluslararası etkinliklere katılma hakkına sahip.
Ancak söz konusu İsrail olduğunda ilgili otoriteler ve özellikle Batılı karar alıcılar çok farklı bir tutum benimsiyor. Uyguladığı soykırıma, son 12 ayda 400’den fazla Filistinli sporcuyu katletmesine ve Gazze’deki spor tesislerinin yüzde 90’dan fazlasını hava bombardımanlarıyla yıkmasına rağmen İsrail, muadil bir muameleden uzak tutuluyor. Ortaya çıkan tablo maalesef sporun evrensel değerlerine tamamen aykırı. Üstelik tek sorun Rusya’ya verilen cezanın İsrail’e verilmemesi değil. Adeta aylardır süren savaş suçlarını takdir edercesine, sportif konularda da İsrail’e kural tanımaz bir destek söz konusu. İsrail’in tahrip ve terörize ettiği alanlardan biri de küresel spor organizasyonları.
Filistin’deki mağdurlara destek amaçlı sosyal medya paylaşımı yapan sporcular kadro dışı bırakılıyor, sözleşmeleri hukuksuz şekilde feshediliyor hatta ülkeden sınır dışı edilmeleri çağrıları yapılıyor. Sözde medeni ve barışçıl Batılı ülkelerin sözde tarafsız yayın organları Karim Benzema gibi sadece Fransız milli takımının değil dünyanın en büyük futbolcularından birisini sadece soykırıma tepki verdiği için "terörle iltisaklı" olmakla suçlayabiliyor. Sadece sporcular için değil, seyirciler için de aynı zorbalık söz konusu. Atletico Madrid ile oynanan UEFA Şampiyonlar Ligi maçında, tribünde Filistin bayrağı açan İskoç Celtic kulübü taraftarlarına stada giriş yasağı getirildi. Soykırımı uygulayana değil, protesto edene ceza uygulandığı bir döneme şahit oluyoruz.
Onlarca senedir küresel barışın tesisi ve ülkelerin birbirleriyle barışçıl diyaloğu güçlendirmesi maksadıyla organize edilen olimpiyatlarda da insanlık adına yüz kızartıcı sekanslara şahit olduk. Rusya’yı ve ona siyasi destek verdiği için Belarus’u ya da spor mevzuatındaki değişiklikler dolayısıyla 2016’da Kuveyt’i meneden Olimpiyat Komitesi, tüm tepkilere rağmen 2024 Paris Olimpiyat Oyunları’nda İsrailli eski askerlerin dahi sporcu olarak yer almasını yasaklamadı. Daha da ilginci, olimpiyat oyunları kapsamında İsrail ile karşılaştıkları futbol maçında Gazze’deki savaş suçlarını protesto etmek için pankart açan Paraguaylı taraftarlara "Yahudi karşıtı" oldukları gerekçesiyle soruşturma açıldı.
Basketbolda da geçtiğimiz aylarda benzer skandallara şahit olduk. Yunanistan ekibi Panathinaikos ve Türkiye Milli Takımı Başantrenörü Ergin Ataman, THY Avrupa Ligi Play Off çeyrek final serisinde İsrail ekibi Maccabi Tel Aviv teknik ekibinden bazı isimler tarafından "İsrail’de görüşeceğiz. Siyonistlerin sana ne yapacağını göreceksin." sözleriyle tehdit edildiğini kamuoyu önünde duyurdu. Bu tehdide "Ben Panathinaikos'un ve Türk Milli Takımı'nın hocasıyım, Türk vatandaşıyım, bana hiçbir şey yapamazsınız." sözleriyle cevap verdi. EuroLeague yönetimi ise İsrail ekibinin karıştığı bu skandalı görmezden geldi. Aynı EuroLeague yönetimi Maccabi Tel Aviv’in Türk ekibi Anadolu Efes ile İstanbul’da karşılaşacağı müsabakaların "güvenlik" gerekçesiyle Letonya’nın başkenti Riga’da oynanmasına karar verdi ve İsrail ekibini adeta ödüllendirdi; fakat yenilgiden kurtaramadı.
Soykırımcı zihniyetin mağdur rolü
UEFA Avrupa Ligi’nde Maccabi Tel Aviv ile eşleşen Beşiktaş Kulübü yönetimi de benzer bir skandala karşı önlemlerini şimdiden almaya çalışıyor. İsrailli yetkililer daha ilk günden güvenlik gerekçesiyle maçın tarafsız bir sahaya alınması için uğraşıyor. Şüphesiz Türk güvenlik güçlerinin kendilerini çok iyi koruyacağını ve tek bir kişinin dahi kılına zarar gelmeden İstanbul’dan ayrılacaklarını biliyorlar. Lakin bu arayışın altında farklı amaçlar var. Öncelikli amaç, soykırımcı zihniyetin dünya nezdinde yitirdiği "mağdur" imajının korunabilmesi. Ayrıca tüm futbol kamuoyunun üzerinde mutabık olduğu şekilde Tüpraş Beşiktaş Stadyumu dünyanın en zor deplasmanlarından birisi. Burada oynayacak maçın tarafsız bir sahaya aldırılmasının hem saha içi hem de saha dışında İsrail adına bir kazanım olacağı düşünülüyor. Çok önemli bir diğer husus da Türk kamuoyunun ve bilhassa Beşiktaşlı taraftarların mazlumun yanındaki güçlü duruşu. Şüphesiz bu duruş, Filistin’de on binlerce insanı bebek, çocuk ya da kadın demeden öldüren bir ülkenin spor kulübü adına tedirginlik verici. Beşiktaş tribünlerinin Filistin konusundaki hassasiyetini futbolseverler Eylül 2011’de yine Maccabi Tel Aviv’le Dolmabahçe’de oynanan maçtan hatırlayacaktır. Beşiktaş’ın dünyaca ünlü taraftar grubu Çarşı, İsrail ekibiyle oynanan maçta tribünleri Filistin direnişine sahip çıkan pankartlarla donattı ve maç boyunca Filistin’e destek tezahüratları yaptı.
Beşiktaş yöneticileri İsrailli rakibinin muhtemel diplomatik manevralarına karşı, kura çekiminin ardından harekete geçti ve yöneticilerden konuyla ilgili net açıklamalar geldi. İsrail kulüplerinin Türkiye’de herhangi bir deplasmana gelmesi riskli olarak görülmediği için UEFA kural kitapçığında ya da kura algoritmasında bununla ilgili bir düzenleme yapılmadı. Ayrıca Türk devletinin her türlü güvenlik tedbirini sağlayacak kabiliyette olduğu bizzat Beşiktaş Kulübü Şube Sorumlusu ve Basın Sözcüsü Feyyaz Uçar tarafından herkese bir kez daha duyuruldu. Beşiktaş Kulübü İkinci Başkanı Hüseyin Yücel de İsrail ekibinin basın yoluyla lobi faaliyetlerine başladığını belirterek, "Maçın tarafsız sahada oynanması söz konusu değil. O kadar çekiniyorlarsa turnuvadan çekilsinler." açıklamasında bulundu.
Tüm bu adımlara rağmen UEFA’nın ilerleyen günlerde konuyla ilgili ne karar alacağı merakla bekleniyor. Şüphesiz puanların da ötesinde tek bir golün dahi önem taşıdığı UEFA Avrupa Ligi müsabakalarında ekibimizin, soykırımcı bir ülkenin kulübüyle eşleştiği için mağdur edilmemesi önem taşıyor. "Maçın tarafsız bir sahada oynanması" gibi hak gözetmeyen bir karar belki şaşırtıcı gelmeyecek lakin şüphesiz suçlunun ve suçun ödüllendirilmesi şeklinde tarihe not düşülecektir. Eğer böyle bir karar çıkarsa Avrupa kupalarında ülkemizi temsil eden Fenerbahçe ve Galatasaray gibi kulüplerimizin de katılacağı ortak bir tepki verilmesi çok değerli olacaktır.
Ayrıca bugün Beşiktaş’a yapılacak böylesi bir hukuksuzluk, turnuvanın ilerleyen aşamalarında diğer ekiplerimizin de karşısına çıkabilir. Şunu herkes biliyor ki Türk güvenlik birimleri görev yerlerinde gereken önlemleri dikkatle alacak, Beşiktaşlı futbolcular da sahada zafer için terinin son damlasına dek mücadele edecektir. Tüm bunların ötesinde dünyanın ve bilhassa mazlumların gözü, Filistin’e desteğini bir kez daha haykırması için siyah beyazlı tribünlerde olacak! [Dr. Yusuf Bahadır Keskin, Amasya Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]