Görüşmelerde hükümet adına konuşan Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, Irak ve Suriye’deki tüm terörist örgütlerden Türkiye’ye bundan sonra da yönelebilecek tüm saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi muhtemel risklere karşı ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesi gerektiğini vurguladı. Işık, yetki uzatımı talebinin bu amacı taşıdığını belirtti.
‘Meşruiyet kazanmak için’
Konuşmasında 15 Temmuz’u ‘tarihin en büyük ihaneti’ olarak ifade eden Işık, “Hain terör örgütü FETÖ ile amansız mücalemiz sürecek. Devletin tüm kurum ve kuruluşlarında, özellikleTSK’da bir tek hain kalmayana kadar bu mücadele devam edecek. Bu mücadeleyi sulandırmaya yönelik hiçbir faaliyete izin verilmeyecek” dedi. Sınırötesi harekâta ilişkin ilk yetki tezkeresinin 2007’de Meclis’e gönderildiğini kaydeden Işık, şöyle devam etti: “PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı PYD/YPG ile Suriye’deki karışıklıktan istifade ederek bölgedeki alan dışı aktör ve ülkelerin desteğiyle kazanç elde etmeye çalışmakta, PKK ise uluslararası kamuoyunun gözünde meşruiyet kazanmak için Suriye ve Irak’taki krizi istismar etmektedir. PKK ve PYD aynı terörist havuzunu ve lider kadroyu paylaşmaktadır.
PYD’ye yapılan silah ve teçhizat yardımlarının Türkiye’de eylem yapan teröristlere ulaştırıldığına dair elimizde kuvvetli bilgi ve deliller bulunmaktadır. Bu durum devletimiz için ciddi bir tehdit ve aynı zamanda ülkemiz kamuoyu için hassas bir konudur.”
‘Kararlılığımızın somut örneğidir’
Son yıllarda IŞİD’in de Türkiye’nin güvenliğini ciddi tehdit eden bir terör örgütü haline geldiğini belirten Işık, Türkiye’nin amacı ve yöntemi ne olursa olsun terörün her türüne karşı çıktığını kaydetti. Işık, “Bu anlayıştan hareketle terörle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. 24 Ağustos 2016’da başlatılan Fırat Kalkanı operasyonu bu kararlılığımızın en somut örneğidir. Bu harekâtla Suriyeli muhalif unsurların sahada DEAŞ’a karşı ilerlemeleri ve DEAŞ’ın sınırımızın karşısında kontrol altında tuttuğu yerlerden uzaklaştırılması hedeflenmektedir. Harekat BM Şartı’nın 51. maddesinden kaynaklanan ‘meşru müdafaa hakkı’ temelinde yürütülmektedir. DEAŞ’ın sınırlarımızdan defedilmesi sınır güvenliğimizi de sağlayacaktır. Nitekim, 4 Eylül itibarıyla sınır hattımızın Azez ve Cerablus arasındaki 98 kilometrelik bölümü DEAŞ’tan arındırılmıştır, 104 yerleşim yeri ve yaklaşık 910 kilometrelik alan özellikle DEAŞ’tan temizlenmiştir. Bu hattan derine inilerek güneydeki iç bölgelerin de DEAŞ’tan temizlenmesi önceliktir. Harekât aynı zamanda bu bölgede herhangi bir terör örgütünün faaliyet göstermesine veya herhangi bir oldu bittiyle Suriye halkının çoğunluğunun iradesi hilafına seyredecek tek taraflı gündemlere rıza göstermeyeceğinin de açık ve somut bir göstergesidir. DEAŞ’a karşı savaşta Irak ve Suriye tek bir mücadele alanını oluşturmaktadır. Bu kapsamda, her iki ülkeyi de içine alan kapsamlı bir yaklaşımın benimsenmesi yerindedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak ülkemizin en tabii hakkıdır.”
254 vatandaşımız hayatını kaybetti!
DEAŞ tarafından düzenlenen saldırılarda bugüne kadar 254 vatandaşın hayatını kaybettiğini, yüzlerce vatandaşın da yaralandığını bildiren Işık, 2012’den bu yana yasa dışı yollarla Türkiye’ye giriş yapan örgüt bağlantılı 3 bin 700’den fazla kişinin de sınır dışı edildiğini kaydetti.