Yanlışın hesabı mahkemelerde...

Başbakan Yardımcısı Arınç, "Yolsuzluğa karşı el ele vermeliyiz. Bunu kim yapıyorsa ne maksatla yapıyorsa hesabını sormalıyız ama burada bir halk mahkemesi kuracak halimiz yok ki'' dedi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Yolsuzluğa karşı hepimiz el ele vermeliyiz. Bunu kim yapıyorsa ne maksatla yapıyorsa hesabını sormalıyız ama burada bir halk mahkemesi kuracak halimiz yok ki. Türkiye'nin mahkemesi, savcısı var. Onlar karar verecek" dedi.

Orhangazi ilçesinde bir düğün salonunda, partisinin ilçe teşkilatı üyeleri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve muhtarlarla yemekte bir araya gelen Arınç, burada yaptığı konuşmada, milletin, aldatılması, partizanlık, yolsuzluk ve hırsızlık yapılması durumunda verdiği oyu geri alacağını söyledi.

AK Parti'nin en büyük güvencesinin, iyi çalışmak, dürüst olmak ve bu çerçevede yola devam etmek olduğunu vurgulayan Arınç, "Bugün koparılan bu fırtınaların hepsi, seçimde bizi başarısız kılmak için. 'Yolsuzluk' diye bağırıyorlar. Kardeşim tamam bu kadar bağırdın da yargı işini yapsın, nedir, ne değildir bir baksın" ifadesini kullandı.

Arınç, eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın cezaevinden tahliye edildiğini hatırlattı. İstanbul'da bununla ilgili dün kendisine bir soru yöneltildiğini dile getiren Arınç, şöyle devam etti:

"Böyle şeylere asabım bozulur. Geçen de Bursa'da birini tersledim. Caminin avlusundayım. Bana bir şey sormaya kalkıyor; 'Efendim tahliye edilmiş, ne diyorsunuz?' Kardeşim tahliye edildiğinden haberim de yok bir, ne dememi bekliyorsunuz üstelik. Bana ne. Tahliye edilmişse edilmiştir, içeri tıkılmışsa tıkılmıştır. Yargı sonunda bir karar verecek. 'Ama efendim...' Ama efendim yok kardeşim. Ben hakim değilim, yargıç değilim, savcı hiç değilim. Kim tahliye olmuş, kim olmamış, dosya kapandığı zaman kim hüküm giyer, onları bilemem ama tahliye eden mahkemenin bir gerekçesi var. 25 yıl avukatlık yaptım. Mahkeme diyor ki 'Suç vasfının değişmesi ihtimaline binaen tahliye edilmiştir.' O zaman kulak kabartıyorum. 'Demek ki mahkeme bu adamın üzerine atılı suçların varit olmadığına, hatta suçun vasfının değişeceğine inanıyor. Demek ki bu işte bir iş var' diyorum. Sen niye bunu AK Parti hükümetine karşı koz olarak kullanıyorsun? 'Halk Bankasında genel müdür şöyle bir şey yapmış' diyorsan benim hükümetimle benim Başbakanımla benimle ne ilgisi var? Bir bakanın oğlu şöyle şöyle yapmış. Tamam çok yanlış, çok kötü bir şey ama bu ne kadar gerçek? Bunu bir mahkeme görse iyi olmaz mı? Sen mi karar vereceksin buna, ben mi karar vereceğim? Yok efendim 'Evlerde şunlar bulunmuş, bunlar bulunmuş.' Çok uzun yıllar avukatlık yaptık. Çok aramalarda içeriye neler konulduğunun, sonra bunların suç aleti gibi gösterildiğinin de şahidiyiz. Gerçek olduğunu da biliriz. Dolayısıyla bu kadar gürültünün arkasında gerçek ne kadardır, buna bir savcının, hakimin karar vermesi lazım. Bırakalım bütün bunlar mahkemelerde tartışılsın. O bakanın oğlundan dolayı Başbakan'ın, hükümetin ne kabahati var, benim ne kabahatim var Türkiye'de, AK Parti'nin ne kabahati var kardeşim."

- "Çakanı, çakmayanı hepsi içeride"

Hükümet olarak 11 yıldır yolsuzluklarla mücadele ettiklerine işaret eden Arınç, Türkiye'yi mafyalardan, çetelerden temizlediklerini anlattı.

Eskiden var olan çetelerin isimlerinin bile unutulduğuna ve 55'ini yargının önüne koyup çökerttiklerine dikkati çeken Arınç, "Hala içeride olanlar var. Zaman zaman bu eski kabadayıların isimleri geçer, eski, namlı hadiseleri anlatılır. Bak hepsi cezaevinde. Çakanı, çakmayanı hepsi içeride. Bana isimlerini de söyletmeyin kardeşim. Biz bunlarla mücadele ettik" diye konuştu.

Arınç, çıkar amaçlı suç örgütlerini, terör çetelerini bastırdıklarını ancak kendilerine karşı "yolsuzluk" kelimesinin kullanıldığını söyledi. Bu kişilerin, kendilerine, kendi içlerine, başkalarına bakmasını isteyen Arınç, şunları kaydetti:

"Ha buna da bakacaksan, bu da bir yurttaşlık görevidir. Yolsuzluğa karşı hepimiz el ele vermeliyiz. Bunu kim yapıyorsa ne maksatla yapıyorsa hesabını sormalıyız ama burada bir halk mahkemesi kuracak halimiz yok ki. Türkiye'nin mahkemesi, savcısı var. Onlar karar verecek. Onu niye beklemeden siz seçime iki ay kalmışken böyle bir olayın üzerine gürültü koparıyorsunuz? Tek bir sebebi var; 'yolsuzluk', 'hırsızlık' diyerek AK Parti'ye seçim kaybettirmeye çalışıyorlar. Arkadan da cumhurbaşkanlığı seçimi var çünkü. Ne kadar yıpratırlarsa cumhurbaşkanlığı seçiminde de AK Parti'nin adayının önüne geçecekler. 11 senedir her şeyi denediler, 5 kuruş menfaatleri olmadı ama böyle bir konuda 'Yıpratırsak buradan da bu işi kolaylaştırırız' diyorlar. Allah'ın hesabı var ve o hesap, bunların tuzaklarının hepsinden daha güçlü. Ona güveniyoruz, ona sığınıyoruz ki Rabbim bizi iftiralardan, bühtanlardan korusun. Birbirimize güveniyoruz. Aramızda yanlış yapan da olabilir, dışarıda yanlış yapanlar da olabilir ama bunların hesabını mahkemeler sorar. 'Bunlar siyasetin malzemesi olmaması gerekir' diye düşünürüz. Hükümetimiz güçlüdür. Hiç kimse zayıfladığını düşünmesin. 'Hükümet de zayıfladı, artık bunlar da gidicidir' diyenlere kulak asmayın. Allah da biliyor ki hala yüzde 50'lerin üzerindeyiz. Millet de bize güveniyor. Bu mahalli seçimlerde de çok başarılı olacağız."

- Türksat 4A uydusunun fırlatılması

Bülent Arınç, Türksat 4A uydusunu taşıyan roketin, Kazakistan'daki Baykonur Uzay Üssü'nden fırlatılmasına da değindi.

"Ülkenin tarihine, köküne, inancına bağlıyım" diyen ve kendisini milliyetçi olarak gören herkesin bununla iftihar etmesi gerektiğini ifade eden Arınç, şöyle konuştu:

"Türkiye, uzaya çok önemli bir uydu fırlattı. Bundan bir ay kadar önce Sayın Başbakanımızla Japonya, Malezya, Singapur seyahatine katılmıştım. Mitsubishiye imal ettirdiğimiz uyduyla bütün dünyaya haber gönderebileceğiz, verici vazifesini göreceğiz. Türkiye'de yapılan televizyon yayınları, iletişim çok daha güçlü olacak. Hamdolsun 500 milyon liradan daha fazlasına mal olan ve üretiminde, projelerinde Türk mühendislerinin de çalıştığı Türksat 4A uydusu ile inşallah eylül ayında da 4B uydusunu fırlatarak artık uzayda Türkiye'nin damgasını herkes çok daha fazla görebilecek. 500 milyondan bahsediyorum. Bundan 20 sene evvel Türkiye'nin başbakanları, ekonomi bakanları, Avrupa'ya kredi bulmak için gidiyor, kapı kapı dolaşıyor, kapılar yüzüne kapanıyor, bir tanesi açıldığında da 'Haydi madem geldiniz, zahmet ettiniz, 1 milyon verelim de gidin' hitabıyla karşılaşıyorlardı. O zamanın başbakanı, bakanları da büyük bir sevinç içinde Türkiye 'ye haber gönderiyordu; '1 milyon dolar kredi buldum, gözümüz aydın.' Geldiğimiz nokta budur."