Yeni anayasada ihtiyaç tartışması ve bazı temel konular

Açıktır ki Türkiye yeni anayasadan kaçınamaz. Elbette yeni anayasa zorunluluk olsa da sıfırdan, sil baştan bir kurgu olmayacağı tüm toplumda genel kabul görüyor.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Türkiye için anayasa değişikliğinin gerekliliğini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Yeni anayasa ne zaman güncel tartışmalarda öne çıksa siyasi, sosyal, entelektüel ve medya temsil alanlarının ağırlıklı kesimi, yeni anayasaya ihtiyaç bulunmadığını veya şu aşamada yeni anayasanın halkın gündeminde olmadığını ileri sürüyor.

Yeni anayasa ihtiyaç değil mi?

Bu itirazları ileri sürenler ağırlıkla öyle olsa bile sadece muhalefet çevrelerinden oluşmuyor. Ayrıca bu itiraza katılan hukukçuların da epey bir yekun tuttuğu gözleniyor. Not olarak düşelim ki kimi muhalefet çevreleri eski sisteme yani parlamenter modele geri dönüşü yeni anayasa ile değil anayasa değişikliğiyle talep ettiğinden onlar tarafından da yeni anayasa bir ihtiyaç olarak öne çıkmıyor.

Hakikaten öyle mi? Gerçekte 1982 Anayasası'nda yapılan değişikliklerle kurtulmamız gereken bir darbe anayasası şeklen olsa bile içerik olarak kalmadı mı? Genel yahut güncel olarak "halkın gündeminde yeni anayasa yok", iddiasının bir karşılığı var mı?

Burada konunun sadece itirazlarda ileri sürülen yönleri ele alınacaktır. Yoksa yeni anayasa ihtiyacı sadece somut değişikliklerin sayısı ve kapsamı üzerinden veya güncel olarak halkın gündeminde olup olmadığı yönünden ele alınacak bir konu değildir.

Yeni anayasaya ilişkin; devletin erklerinin uyumlu, düzenli ve daha gelişkin icrai ve denetim fonksiyonlarıyla çalışması için gerek duyulan sistemsel ihtiyaçlar, tüm dünyada paradigma değişikliğini zorlayan hatta başlatan yeni döneme ilişkin ülkesel ihtiyaçlar ile ulusal/milli devletin ihtiyaçları, günümüz insanının vatandaş, birey ve aile üyesi olarak ihtiyaçları gibi hususlar çok daha güçlü gerekçeler ortaya koyuyor. Konunun bu boyutları ayrıca ve etraflıca değerlendirilmelidir. Bu temel ihtiyaçlar yeni anayasayı mevcut anayasadan kökten farklı bir yaklaşımla/felsefeyle hazırlamayı zorunlu kılıyor.

1982 Anayasası’ndaki değişiklikler yeni anayasa ihtiyacını ortadan kaldırdı mı?

Birinci itiraz değişiklik sayısı ve kapsamıyla ilgilidir.

a- Değişiklik sayısı ve maddelere etkisi

Belirtelim ki 1982 Anayasası'nın yürürlükteki 154 maddesinin üçte ikisi olan 103 maddesi darbe anayasası hükümleri olarak devam ediyor. Asıl belirleyici olan ve referans alınması gereken gerçeklik budur. Doğru değişiklik bilgilerini bilerek çarpıtanlar yeni anayasa ihtiyacını değersizleştirme gayretlerini bir de böyle bir yalanla takviye ediyorlar. Bilmeden yanlış bilgileri kullananlar ise en azından özensiz bir yaklaşım içindeler. Bu nedenle bir kez daha doğru bilgileri paylaşmak tartışmayı objektif ve dürüst yapmak isteyenler bakımından faydalı olur.

1982 Anayasası ilk kez 1987 yılında son kez 2017 yılında değiştirildi. 1987 ila 2017 döneminde yani 30 yılda yapılan anayasa değişikliklerinden 19’u yürürlüğe girdi. Yürürlüğe giren 19 kanunla 184 hususta değişiklik yapıldı. En çok çarpıtılan ve anlaşılmayan konu bu 184 değişiklik meselesidir. Buradaki 184 sayısı madde sayısı değildir. Birincisi bazı maddelerde eş zamanlı veya takip eden zamanlarda birden çok değişiklik yapıldığı için madde sayısından çok değişiklik sayısı vardır. İkincisi ve daha da önemlisi değiştirilen bu 184 hususun önemli bir kısmı terim ve ifade değişikliği olup esasa münhasır değildir. O nedenle "Anayasanın içinde 184 yerde değişiklik yapılmış daha ne değişecek itirazı" bilgisizce ileri sürülen boş bir itirazdır.

Devam edersek aynı dönemde yapılan ama yürürlüğe girmeyen değişiklik sayısı ise 4 oldu. Bunlardan birisi halk oylamasıyla reddedildi. İkisi Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) iade edildi ve Meclis teklifleri yeniden görüşmedi. Diğeri ise esastan inceleme yetkisi olmadığı halde Anayasa Mahkemesi tarafından yargısal aktivizm yapılarak esastan iptal edildi. Bu 19 değişikliğin sonuçları ise şöyle oldu: Başlangıçta Anayasada toplam 177 asıl madde vardı. Bu maddelerden 58 tanesi hiç değişmedi. 45 maddede tali değişiklik (terim/ifade değişikliği) yapıldı. Yani 1982 Anayasası'nın 103 maddesi varlığını halen koruyor. 51 maddede esaslı değişiklik oldu. Bunlardan 31’i yeniden yazılarak tümden değiştirildi. 20’sinde önemli değişiklikler oldu. 23 madde ise tamamen yürürlükten kaldırıldı. Şu aşamada 154 asıl madde yürürlüktedir.

Sonuç olarak 1982 Anayasası'nın yürürlükte olan 154 maddesinden 103’ünde ya hiç değişiklik olmadı ya da tali değişiklikler yapıldı. Sadece 51 maddede tümden ya da önemli ölçüde değişiklik oldu. Yürürlükten kaldırılan 23 maddeyi dikkate aldığımızda 1982 Anayasası'nın sadece 74 maddesine esaslı müdahale yapıldı. 103 maddesi ise ilk kabul edildiğindeki temel yapılarını aynen koruyor. Hal böyleyken anayasal içerik bakımından ileri sürülen "1982 Anayasası zaten neredeyse tamamen değişti yeni anayasa hedefi gereksizdir" görüşü tam bir ezberdir, çarpıtmadır ve tamamen dayanaksızdır. Değiştirilen ve değiştirilmeyen madde sayısında, hatta yürürlüğe giren değişiklik sayısında birçok gerçeğe aykırı rakam söyleniyor, yazılıyor. Bunlara dayanarak yeni anayasa ihtiyacını ve hedefini eleştirmeye çalışanların ne ölçüde ciddiye alınabileceği halkın takdirindedir. Doğru ve anlamlı bir tartışma doğru veriler üzerinden yapılır. Yeni anayasayı 1982 Anayasası'ndaki değişiklikler sebebiyle gereksiz görenlerin çarpıtma değil gerçek veriler üzerinden değerlendirme yapmasını beklemek herkesin hakkıdır.

b- Değişikliklerin kapsamı

1982 Anayasası’nda yapılan değişikliklerin büyük bölümü revizyon değişiklikler oldu. Reform değişiklikleri kapsamında başkanlık sistemine geçiş, anayasal şikayet hakkı, sıkıyönetimin ve askeri yargının kaldırılması sayılabilir. Ama bunların haricinde (ilk 4 maddedeki esaslar tartışma ve değerlendirme dışı olmak kaydıyla) anayasanın tümüne yönelik kapsamlı bir reformcu değişiklikten söz edilemez. Öte yandan reformcu bir değişiklik olsa da başkanlık sistemine ilişkin değişikliklerin eksik kaldığı ve tamamlanması, yasama ile yargı idaresine ve yüksek yargının oluşumuna ilişkin başkanlık sistemine de uygun şekilde ilave değişikliklerin yapılması gerektiği gibi sistemsel ihtiyaçlar tartışılıyor.

Ayrıca yapılan 19 değişiklikle terim ve kavram uyumsuzlukları oluştu. İç yapı tamamen bozuldu. Şu an elimizde dili de yapısı da çok sorunlu eklektik bir metin var. Başlangıçta da dil, ifade, kavram ve terim birliği açısından sorunlu olan 1982 Anayasası değişikliklerden sonra iyice sorunlu hale geldi.

Görüldüğü gibi değişikliklerle bazı temel ihtiyaçlar karşılanmış olsa bile yeni anayasa ihtiyacı ortadan kalkmadı ve Türkiye’ye layık bir anayasaya ulaşılamadı.

Bir de "mevcut anayasayla neyi yapamıyorsunuz" şeklindeki çarpık bir görüş var. Yeni anayasa onu gündeme getirenler için yapılmaz, toplum için yapılır. Bu itirazı ileri sürenler için de yapılır. Dolayısıyla böyle bir görüş baştan sakattır. Bu nedenle soru şöyle sorulmalıdır; Mevcut anayasa ile toplum tüm kesimleriyle birlikte tasavvurlarına uygun bir sisteme sahip mi? Devlet, millet ve ülkenin devamlılığı açısından güvenceler yeterli mi? İşte bu sorulara cevap vererek ve bu yaklaşımla halkın gündeminde yeni anayasa talebi var mı yok mu hususu ele alınmalıdır.

Halkın yeni anayasa talebi yok mu?

İkinci itiraz, dönemin öne çıkan sorunları sebebiyle yeni anayasa halkın gündemine girmiyor, görüşüdür. Bu görüşteki temel sorun her dönem ileri sürülebilmesidir. Halk enflasyon ve pahalılığın olduğu dönemde yeni anayasayla ilgilenmez, denildiği gibi bu sorunların olmadığı dönemde de halk niye yeni anayasayı gündeme alsın, deniyordu. Bu itiraz sahipleri halk ve anayasa ilişkisini doğru konumlandırmıyor.

Dikkat edilmelidir ki halk yeni anayasa konusundaki beklentisini hukuksal dille ifade etmez, tarih boyunca da böyle olmamıştır. Halkın mevcudu geliştirmeye dönük her türlü siyasi, ekonomik, kültürel ve adalete ilişkin tasavvurlarının ve beklentilerinin makro ölçeğine ve hukuksal karşılığına bakmak gerekir. Halkın sisteme ilişkin daha iyiye yönelen tasavvurlarının ve beklentilerinin anayasa altı normlarla karşılanamayan seviyesi bizatihi yeni anayasa beklentisidir. Demokratik siyasetin ve siyasetçilerin görevi halkın somut olarak her konuda daha iyi sistem tasavvurunun anayasa altı normla karşılanamayacak düzeylerini yeni anayasaya tercüme etmektir. İşin esası budur.

Diğer deyişle yeni anayasa halkın sürekli ve genel olarak sistemsel açıdan daha iyiyi tasavvur etmesinin oluşturduğu ihtiyaçtır. Bu nedenle siyasi anayasa ve hukuki anayasa ayrımı yapılır. Siyasi anayasa halkın sisteme ilişkin daha iyiye yönelik beklentilerinin ve tasavvurlarının ortaya koyduğu anayasadır. Halkın ortaya koyduğu siyasi anayasanın hukuksal tercümesinin yapılıp halkın temsilcilerinden oluşan Mecliste kanun olarak kabul edilmesi ve halkın onayıyla yürürlüğe girmesi halinde ise hukuki anayasa söz konusu olur.

Konunun bir diğer yönüne bakacak olursak, halkın genelde ve aktüelde sorunların çözülmesine ilişkin beklentisinin gelişmiş kurallar ve geliştirilmiş kurumlarla ilişkisinin ortaya koyduğu ihtiyaçların bir kısmı da yeni anayasa talebi olarak somutlaşabilir. Örneğin pahalılıkla mücadele için gerek duyulduğunda tavan fiyat uygulaması için anayasada devlete yüklenen bir ödev olması halkın yeni anayasa talebi olarak değerlendirilebilir. Yine makul ve insanca yaşama hakkına ilişkin talep, anayasal hak olarak düzenlenme ve halkın yeni anayasa talebi olarak somutlaşabilir. Veya seçmen iradesinin milletvekillerinin süreçlerinde daha etkili olmasına yönelik halkın talepleri "geri çağırma hakkını" içeren bir yeni anayasa talebi olarak tercüme edilebilir. Halkın yasama süreçlerinde daha aktif olma talebi halkın kanun teklif etme hakkını içeren yeni anayasa talebi olarak kabul edilebilir. Bunlar gibi her mecra için ve çok sayıda örnek verilebilir.

Görüldüğü gibi halkın gündeminde yeni anayasa talebi yok, tespiti tam bir ezberdir. Bu tespit halkın taleplerinin dinamizmini ve geleceğe uzanan yönünü göz ardı eden, yüzeysel ve gerçeklikte karşılığı olmayan bir tespittir. Tam tersine yeni anayasa halkın olağan gündemidir.

Yeni anayasaya ilişkin bazı temel unsurlar ve yaklaşımlar

Açıktır ki Türkiye yeni anayasadan kaçınamaz. Elbette yeni anayasa zorunluluk olsa da sıfırdan, sil baştan bir kurgu olmayacağı tüm toplumda genel kabul görüyor. Bu bağlamda yeni anayasanın temeli, sütunları, ilkeleri ve zorunlu unsurları üzerinde durmak gerekir.

a.Yeni anayasanın temeli

Cumhuriyet'imizin kurucu lideri Atatürk’ün yer aldığı, Cumhuriyet'in, üniter yapının, adalet ve insan haklarına dayanan, demokratik, laik, sosyal devlet ve hukuk devletinin temel alındığı, resmi dilin Türkçe, bayrağın ay yıldızlı Al Bayrak, milli marşın İstiklal Marşı, başkentin Ankara olduğu ve bunlara ilişkin değiştirilemezlik ilkesini içeren bir anayasa (yani ilk 4 madde) "halkın genel iradesi olan milli irade"nin vazgeçilmezidir.

Yeni anayasada "halkın seçmen iradesi"nin temel kazanımı olan başkanlık sisteminin ve tüm kuvvetler açısından demokratik meşruiyet ilkesinin korunması ve geliştirilmesi, yüzde 50+1 kuralının devam ettirilmesi halkın demokrasi mücadelesindeki zaferlerin bir gereğidir. Bu nedenlerle Cumhuriyet'imizin ilkeleri ve demokratik birikimimiz, yeni anayasanın kaidesi yani en sağlam temelidir.

b.Yeni anayasanın sütunları

Cumhuriyet'in ve demokrasinin birikimlerinden oluşan temel üzerinde yükselecek 4 ana sütundan söz edilebilir: Birinci sütun hak ve özgürlükler perspektifidir. Devlet-toplum-birey ilişkisini düzenleyen bu perspektif insanlığın birikiminin ortaya koyduğu hak ve özgürlükleri dikkate alarak oluşturulmuş anayasal hükümleri içerir. Bu bağlamda anayasanın ilk maddesinin insan onur ve haysiyetine ilişkin olması, insan onur ve haysiyetinin insan haklarının ve anayasal düzenin temeli olarak tanımlanması hak ve özgürlükler açısından çok güçlü bir reformcu yaklaşım olabilir.

İkinci sütun demokratik meşruiyet perspektifidir. Devlet-halk ilişkisinin esaslarını düzenleyen bu perspektif; demokrasiye ilişkin ve devlet aygıtlarının kuruluşunda, işleyişinde ve değişimde halk iradesinin belirleyici olmasını sağlayan anayasal hükümleri ve bu hükümlerle oluşturulan anayasal yapıyı ifade eder. Ayrıca bu kapsamda "halkın kamuoyu iradesi"ni iki seçim arası dönemde aktifleştirerek devlet aygıtları üzerinde etkin kılan ve demokratik kamuoyu denetimini sağlayan haklar da yer alır.

Üçüncü sütun ulusal/milli anayasa perspektifidir. Bu perspektif Devlet-Millet-Vatandaşlık ilişkisinin esaslarını belirler. Buna göre milli egemenlik ilkesi, tam bağımsızlık, üniter yapı, coğrafi bütünlük, Türk Milletinin mensubu olmaya dayanan kapsayıcı vatandaşlık hükümleri başlıca unsurlardır.

Dördüncü sütun ülke güvenliği perspektifidir. Devlet-Ülke ilişkisinin esasını belirleyen bu perspektif iç ve dış milli güvenliği anayasal olarak destekleyecek kural sistemini kapsar.

c. Yeni anayasanın başlıca ilkeleri

Cumhuriyet ve demokrasi temeli üzerinde yükselecek ve 43 yıl sonra 2025’de darbe anayasasından tamamen kurtulmamızı sağlayacak adıyla, felsefesiyle, çağımıza uygun içeriğiyle "yeni bir anayasa". Kurumsal yapıların ve seçkinlerin taleplerine ve iradelerine değil halkın talep ve iradesine göre hazırlanan "sivil bir anayasa."

Türkiye’nin her ferdinin kendini asli unsuru olarak saydığı kapsayıcı Türk Milleti ve Türk Vatandaşlığı yaklaşımının esas olduğu "kuşatıcı bir anayasa". Kişinin her türlü hak ve özgürlüklerinin eksiksiz yer aldığı, yeni kuşak hak ve özgürlük alanlarının tanımlandığı, hak ve özgürlüklerin esas, sınırlamaların istisna olduğu "özgürlükçü bir anayasa."

Kişilerin maddi ve manevi varlığını korumayı ve geliştirmeyi güvenceye alan, doğanın, çevrenin, iklimin, denizlerin, kıyıların, ormanların, su kaynaklarının, doğal kaynakların, yer altı zenginliklerin korumasını, doğru ve kamu yararına kullanılmasını güvenceye alan, doğal afetlere karşı insanı koruma amacına hizmet edecek hukuksal tedbirleri içeren "koruyucu bir anayasa."

Herkesin gelir güvencesine sahip olması, genel olarak fırsat eşitliği, çalışanlar bakımından adil bir asgari ücret, ücretsiz sağlık hakkı, ücretsiz eğitim hakkı, eksiksiz sosyal güvenlik hakkı, hassas sosyal gruplara ilave destekler, farklı sosyal yardım ve sosyal hizmet imkanlarının geliştirilmesi, çalışma hakkının eksiksiz gerçekleştirilmesi, toplumda gelir grupları arasındaki farkları yukarıya doğru azaltacak adil bir gelir dağılımı sistemine geçiş gibi bir çok sosyal adalet yaklaşımına ve yeni sosyal politikalara imkan veren "sosyal bir anayasa."

Elektronik demokrasi/birey inisiyatifli demokratik sistem işleyişinin geliştirilmesi için elektronik katılım hakkı, halkın milletvekilini geri çağırma hakkı, halkın yasa teklif hakkı, halkın itiraz edici referandum hakkı, halkın soyut norm denetimi için Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı, yasama sürecine halkın katılım imkanlarının ve mecralarının çeşitlendirilmesi ve güçlendirilmesi, yargılama süreçlerinde halk iradesinin de etkili olacağı yapılar ve fonksiyonlar gibi kurumlar yoluyla "gelişkin demokrasiye imkan veren bir anayasa."

Her egemen devlet pozitif hukukunu oluştururken ve uygularken beka esaslı bir politik hukuk anlayışıyla hukuk üretimini yapar ve beka anlayışıyla uygular. Nitekim pek çok Batı devletinin yaptığı budur. Beka tehdidi oluşturacak ya da beka tehditlerine zemin ve güç kazandıracak bir hukuk uygulaması egemen bir devlet açısından meşru değildir ve asla kabul edilemez. Bu nedenle devletin maddi ve manevi varlığını korumayı ve geliştirmeyi güvenceye alan, ülkesel tam bağımsızlığı bütün boyutlarıyla korumaya ve güçlendirmeye imkan veren "milli bir anayasa."

d. İlk 3 madde ve değiştirilmezlik ilkesi

Değinildiği gibi ilk 3 maddenin ve ilk 3 maddeye ilişkin "değiştirilmezlik ilkesi"nin korunması gerekir. Aktüel gündeme bakılırsa aslında ilk 3 maddedeki esaslar tartışma konusu değildir. Türkiye toplumunun ilk 3 madde konusunda genel mutabakatı olduğu görülüyor. Gelecek kuşaklar bakımından ilk 3 maddeye ilişkin değiştirilmezlik ilkesinin anlamı ise ülkesel birikimin korunmasıyla ilgili güçlü bir siyasi ve hukuki perspektif sunmaktır.

Ayrıca değiştirilmezlik ilkesi kurucu neslin gelecek kuşaklara nasihatidir, sonraki neslin iradesini sınırlamak yerine yönlendirmek amaçtır. Tabi buradaki yaklaşım gelecek kuşakların yeni bir anayasa yapmaya karar vermesi halinde değiştirilmezlik ilkesinin etkisine ilişkindir. Yoksa anayasa değişikliği söz konusu olduğunda elbette değiştirilmezlik ilkesinin kural gücü ve pozitif hukuk bakımından bağlayıcılığı vardır.

Bu bağlamda her kuşak yeni anayasa diğer deyişle kendi kuruculuğunu yapma hakkına sahiptir. Ancak her yeni kuruculuk önceki neslin birikimine dayanmak zorundadır. Aksi takdirde devletin, ulusun ve ülkenin devamlılığını sağlamak riske girer. Hatta devamlılık sağlanamaz.

Diğer deyişle hiçbir yeni kuruculuk geçmişi sıfırlayarak yapılamaz. Nesnel olarak da öznel olarak da bu imkansızdır. Bu nedenle değiştirilmezlik ilkesi ülkesel birliğin ve devamlılığın temeli demektir. Bu temele sahip çıkmak gelecek neslin görevidir. Bu görevi hatırlatacak değiştirilmezlik ilkesini vurgulamak da mevcut neslin ödevidir.

e.Vatandaşlık

Vatandaşlık toplumun özelliklerine ve çeşitliliğine göre değil, milletin niteliklerine ve birliğine göre belirlenir, vatandaşlık toplumun üyesi olmaktan doğmaz, milletin mensubu olmaktan doğar. Türk vatandaşlığının içeriğini Cumhuriyet vatandaşlığı oluşturur. Yani Türk vatandaşlığı kurtuluş ve kuruluş sürecinin ortaya çıkardığı olgusal bir vatandaşlıktır. Kesinlikle bir etnisiteye dayanmaz ve asla ırki bir vatandaşlık değildir.

Atatürk "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" tanımını yapmıştır. İşte Türk vatandaşlığı Cumhuriyet'in kurucusu olan Türk Milletinin mensubu olmaktır. Bu nedenle Türk vatandaşlığı Anayasa ile verilen bir vatandaşlık yani anayasal vatandaşlık değil anayasa ile tespit ve teşhis edilen ve anayasa ile hukuku oluşturulan vatandaşlıktır. Yeni anayasa Türk vatandaşlığı kavramını elbette koruyacaktır. Çünkü Türk vatandaşlığı kavramı anayasa hukukuyla üzerinde oynanacak yani sadece hukukun konusu olan bir kavram değildir. Türk vatandaşlığı ismiyle de içeriğiyle de tartışılamaz.

Değiştirilmezlik İlkesinin Anayasal Geçmişi

Son olarak vurgulayalım ki hem 1924 Anayasası'nda hem de 1961 Anayasası'nda Cumhuriyet'e ilişkin değiştirilemezlik hükmü vardır. 1982 Anayasası ise değiştirilemezlik hükmünün kapsamını genişletmiştir. 1924 Anayasası 102’inci maddesinin son fıkrası aynen şöyledir: "Bu kanunun, Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki birinci maddesinde değişiklik ve başkalama yapılması hiçbir türlü teklif dahi edilemez."

Yine 1961 Anayasasının "Devlet şeklinin değişmezliği" kenar başlıklı 9’uncu maddesi "Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez." hükmünü içerir. Ayrıca darbe anayasasından kurtulmak başka bir şeydir devamlılığı sağlamak başka bir şeydir. Değiştirilmezlik devamlılıkla ilgilidir darbecilikle ilgili değildir ve 1924’ten beri vardır.

Öte yandan darbe anayasalarında da hak ve hürriyetlere ilişkin hükümler var. Darbe anayasalarında var diye hak ve hürriyetlerden vazgeçilmez. Her konu darbecilikle izah edilemez. Dolayısıyla 1982 Anayasası değiştirilmezliğin kapsamını genişletti diye değiştirilmezlikten vazgeçilmesini savunmak isabetli değildir. Değiştirilmezlik ilkesinden vazgeçilmesi asla doğru olmaz.

Sonuç olarak; Cumhuriyet'imizin kurucu lideri Atatürk'ün yer aldığı, Cumhuriyet'in, üniter yapının, adalet ve insan haklarına dayanan, demokratik, laik, sosyal devlet ve hukuk devletinin temel alındığı, resmi dilin Türkçe, bayrağın ay yıldızlı Al Bayrak, milli marşın İstiklal Marşı, başkentin Ankara olduğu anayasal hükümlere yönelik değiştirilmezlik ilkesinin korunması devamlılık açısından bir zorunluluktur.

[Mehmet Uçum, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekilidir.]AA