Tbb Başkanı Feyizoğlu: Laik Devlet Düzeninde Dini Referansla Hareket Edilemez
Türkiye Barolar Birliği Başkanı (TBB) Metin Feyizoğlu, Danıştay’ın kadın avukatların davalara başörtüsü ile girmesine izin veren kararını eleştirdi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı (TBB) Metin Feyizoğlu, Danıştay’ın kadın avukatların davalara başörtüsü ile girmesine izin veren kararını eleştirdi. Bu kararın gerekçesini içlerine sindirmelerinin mümkün olmadığını belirten Feyizoğlu, avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğinin inkâr edildiği, süpermarket işletmeciliği ile bir tutulmak istendiğini öne sürdü. Laik devlet düzeninde dini referanslarla hareket edilmesinin mümkün olmadığını ifade eden Feyizoğlu, “Çözüm süreci diye başlayan süreçte daha önce tek tek evlerinden, görev yaptıkları makamlardan zindana atılmış siyasetçileri tahliye etmek elbette bu siyasetçiler özgürlüklerine kavuştuğu için bize mutluluk verir. Ama onlar tahliye edilirken artık darbe ile hiçbir şekilde mücadele niteliği taşımadığı uluslararası kurumlar tarafından tespit ve tescil edilmiş davalarda birer birer içeri alınmış çürümeye terk edilmiş, bu milletin kahramanlarını muhalif düşüncede olan yazarlarını eğer özgürlüğüne kavuşturmazsak ortada bir çözüm süreci var nasıl deriz?” ifadelerini kullandı.
TBB başkanı Metin Feyizoğlu, TBB Genel Kurulu'nda basın toplantısı düzenledi. Konuşmasının başında İstanbul Gezi Parkı’nda yaşanan olaylara değinen Feyizoğlu, eşi vefat eden 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e başsağlığı diledi. Feyizoğlu konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, Danıştay’ın verdiği avukatların davalara başörtüsü ile girme kararını hatırlatması üzerine bu kararı içine sindirmesinin mümkün olmadığını vurguladı. Avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğinin inkar edildiğini ve süper market işletmeciliği ile bir tutulduğunu iddia eden Feyizoğlu, "Bunu anlamamız ve kabul etmemiz mümkün değildir. Danıştay’ın mesleğe kabulü etik açıdan mümkün olmayan kişilerin ahlakı davranış bozukluğu sebebi ile veya daha önceki faaliyetlerinde avukatlık mesleğine yakışmayan uygulamalar yapması sebebi ile mesleğe kabulü mümkün olmayan kişilerin levhaya yazılmasını reddetme imkânı veren 5C maddesini iptaline ilişkin karara da karşıyız. Açıkçası biz Danıştay’dan avukatlık mesleğini içine sindiren, anlayan içselleştiren uygulamalar bekliyoruz.” şeklinde konuştu.
“DİNİ REFERANSLARLA HAREKET EDİLMESİNİ KABUL ETMEK MÜMKÜN DEĞİL”
Alkol düzenlenmesine ilişkin yasa hakkındaki sorulara da cevap veren Feyizoğlu, “Bir demokrasi ve hukuk devletinde yaşadığımız iddiasındaysak laik devlet düzeninde dini referanslarla hareket edilmesini kabul etmek mümkün değildir.” dedi. Bin 136 Sayılı Avukatlık Kanunu ile TBB’nin ve baroların hukukun üstünlüğünü ve insan hakları görevi verdiğini dile getiren Feyizoğlu, şunları söyledi: “Dolayısıyla bizim hukukun üstünlüğünü ilgilendiren herhangi bir olay karşısında sessiz ve suskun kalmamız söz konusu değildir. Meslek sorunlarının ülke sorunlarından ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Yargı bağımsızlığının, hâkim tarafsızlığının bir meslek sorunu olmadığını iddia etmek mümkün mü? Bu TBB’nin öncelikli sorunudur. Çünkü bir kez dini referansla harekete başlandı mı, hangi dini referansla, hangi dinin hangi mezhebinin, hangi tarikatının referansı ile hareket edileceği gibi bir sorun ortaya çıkar ki bu ülke ülkede hukuk birliğini yok eder. Hukuk birliğini yok edilmesi ile birlikte bireylerin temel hakları ve güvenceleri ellerinden alınır. Aynı zamanda ülkenin bölünmez bütünlüğü de paramparça olur.”
“ERGENEKON VE BALYOZ DAVALARI KCK DAVASININ TERS SİMETRİĞİDİR”
KCK Davası ile Ergenekon ve Balyoz davalarının birbirinin ters simetriği olduğunu öne süren Feyizoğlu, “Çözüm süreci diye başlayan süreçte daha önce tek tek evlerinden görev yaptıkları makamlardan zindana atılmış siyasetçileri tahliye etmek elbette bu siyasetçiler özgürlüklerine kavuştuğu için bize mutluluk verir. Ama onlar tahliye edilirken artık darbe ile hiçbir şekilde mücadele niteliği taşımadığı uluslar arası kurumlar tarafından tespit ve tescil edilmiş davalarda birer birer içeri alınmış, çürümeye terk edilmiş, bu milletin kahramanlarını, muhalif düşüncede olan yazarlarını eğer özgürlüğüne kavuşturmazsak ortada bir çözüm süreci, var nasıl deriz?” ifadelerini kullandı.
Çözüm süreci ile Ergenekon ve Balyoz davalarının çözüm süreci ile doğrudan bağlantılı olduğunu altını çizen Feyizoğlu konuşmasına şöyle devam etti: “Önümüzü demokratik çözüm süreci barış süreci diye takdim edilen süreç var. Bu sürece dâhil yol haritasının hiçbir işaretine vakıf değiliz. Ara durakları ve nihai durağı bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir yolun hangi istikamete gittiğini de herhalde bilmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla bir yol işareti dikildi, barışa gider dendi, o yolun sonunda barış mı vardır, felaket mi vardır, bunu anlayabilmemiz için haritaya ihtiyaç vardır. Bu haritadan ısrarla mahrum ediliyoruz. Ama haritaya ilişkin ipuçlarını terör örgütü lideri Öcalan’ın mektubundan ve BDP yöneticilerin beyanatlarından okumamız mümkün. Özerklik taleplerinin somut bir şekilde dile getirildiğini duyuyoruz. Türkiye’de kardeş kanı dursun diye Ortadoğu’nun sınırlarının değiştirilmesi gerektiği söylemlerini güçlü şekilde işitiyoruz. Hepimiz kan dursun diyoruz. Kardeş kardeşi vurmasın diyoruz. İnsan hakları, demokrasi diyoruz. Aramızda herhangi birimiz akan kandan rant elde etmeyi düşünebilir mi? Ama hiç kimse nereye gittiği belli olamayan bir yola da körlemesine, adeta güdülerek koskoca bir toplumun sürüklenmesini beklemesin. Gerçek çözüm süreci Türkiye’nin her köşesinde eksiksiz, şartsız demokrasinin, insan haklarının tesis edilmesidir. Gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmasıdır. Milletin temsilcisi milletvekillerinin derhal tahliye edilmesidir. Avukatların savundukları sanıklar ve savundukları davalar sebebi ile zindanlarda çürütülmesine son verilmesidir. Sahte dijital verilerle mahkûm edildikleri sabit olan askerlerin artık özgürlüklerine kavuşturulmasıdır.” CİHAN
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.