'Ukrayna krizinde Münih cephesi'
Rusya'ya göre Münih Güvenlik Konferansı bir "Transatlantik Forumuna" dönüşmüş durumda! Kapsayıcı ve objektif değil. ABD yönetimi Ukrayna'ya desteğini göstermek için Münih’e neredeyse tam kadro geldi.
Münih Güvenlik Konferanslarının 58’incisi tam anlamıyla “Ukrayna krizine” bağlı gelişmelerin etkisi altında geçti. 18-20 Şubat arasında düzenlenen konferansla eş zamanlı olarak Ukrayna’nın doğusunda silahlar ateşlenirken Rusya, Pasifik Okyanusu’ndan Akdeniz’e, Karadeniz’den Barents Denizi’ne kadar geniş bir alanda hava, kara, su altı ve su üstü platformlarından en gelişmiş füzelerini denedi.
Rusya neden konferansa katılmadı?
Konferansa, bu organizasyonda olanlar kadar olmayanlar da damga vurdu. 1999'dan bu yana çeşitli seviyelerde Münih’te temsil edilen Moskova yönetimi, Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yapılan davete rağmen Almanya’da değildi. Rusya tarafı her ne kadar Kovid-19 kısıtlamalarını katılmamalarının gerekçesi olarak gösterse de Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova’nın 9 Şubat’taki açıklamasının satır aralarında, davetin reddedilmesinin gerçek sebepleri kendisini gösteriyordu.
Gelişmeler, NATO’nun doğuya ilerleme planının Ukrayna-Karadeniz ve Kafkaslar ile sınırlı olmadığını, ittifakın Hint-Pasifik bölgesini de kendi etki alanı olarak gördüğüne işaret ediyor. Tayvan ile Güney Çin Denizi’nin Güneydoğu Asya’nın Ukraynası’na dönüşmesi halinde jeopolitik çelişkilerin daha da keskinleşeceği bir dünya bizleri bekliyor.
Rusya’ya göre Münih Güvenlik Konferansı artık bir "Transatlantik Forumuna" dönüşmüş, kapsayıcılığı ve objektifliğini de yitirmiş bulunuyor. Kremlin’in rahatsızlığı bununla sınırlı değil. 2008'den bu yana Münih Güvenlik Konferansı Forumu’nun Başkanlığını yürüten Wolfgang Ischinger’in görevi bırakmadan önce Rusya’ya karşı eleştiri çıtasını yükseltmesi ve bu yıl görevi devralan halefi Büyükelçi Christoph Heusgen’in de Rusya Devlet Başkanı Putin’i eleştirmekte ondan geri kalmaması, Kremlin yöneticilerinin Almanya yolculuğuna çıkmamasında etkili oldu.
Rusya’nın, Alman Büyükelçi Heusgen ile pek de sıcak olmayan geçmişi göz önüne alındığında, Münih Güvenlik Konferansı’nın Moskova’da yarattığı alerji daha da anlaşılır hale geliyor. Heusgen, 2020 yılı sonunda ülkesinin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilciliği görevinden ayrılırken, Rusya Federasyonu’nun BM Birinci Daimi Temsilcisi Dimitri Polyanski onu şu sözlerle uğurlamıştı: "Size yakın zamanda bu dünyayı terk eden yazar Mihail Zhvanetsky’nin (1934-2020) sözleriyle veda etmek istiyorum. Ne yazık ki sonunda (!) gidiyorsunuz. Umarım ayrılmanızla beraber Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için üzerine düşen görevleri daha iyi yerine getirir. Geçmiş olsun Büyükelçi Heusgen."
Putin'in 2007'de verdiği mesaj
Rusya konferansa katılmayı reddetmiş olsa da Devlet Başkanı Putin’in 2007 yılındaki katılımında yaptığı konuşma, bugün için de geçerliliğini koruyor. Putin, 15 yıl önce Münih’te yaptığı o konuşmada "Washington’da oturan ‘tek efendi, tek egemen’ anlayışıyla Batı ittifak sistemi kendi kendisini yok edecektir" sözleriyle, tek kutuplu dünya düzenine itirazını gündeme getirmişti. Putin, aynı konuşmasında, Rusya’nın NATO’nun doğuya doğru daha fazla ilerlememesine dair güvenlik garantisi taleplerini de hatırlatmış, dönemin NATO Genel Sekreteri Manfred Wörner’in 17 Mayıs 1990’daki bir konuşmasından alıntı yapmıştı. Wörner o konuşmasında şu ifadeye yer vermişti: "Almanya sınırları dışına bir NATO ordusu yerleştirmememiz Sovyetler Birliği’ne sağlam bir güvenlik garantisi sağlayacaktır." Putin de 2007 yılında Wörner’in bu cümlesini anımsatarak Münih Konferansı katılımcılarına "Peki nerede bu garantiler?" sorusunu yöneltmişti. Kremlin, aynı soruyu bugün de sormaya devam ediyor.
ABD yönetimi Mühin'te tam kadro
Rusya’nın, organizasyonun bir Transatlantik Foruma dönüştüğü eleştirilerini doğrularcasına ABD yönetimi Münih’e neredeyse tam kadro geldi. ABD heyetine Başkan Yardımcısı Kamala Harris liderlik ederken, 30’dan fazla kongre üyesi de özellikle Ukrayna’ya desteklerini göstermek için Münih’teydi.
Konferansla eş zamanlı olarak G7 ülkelerinin Dışişleri Bakanları da Almanya’nın yeni Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un ev sahipliğinde bir araya geldiler. Almanya, ABD, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya ve Kanada Dışişleri Bakanları’nın toplantısının da gündeminde Ukrayna vardı. 7 ülkenin Dışişleri Bakanları Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tehdit edecek her girişimin ağır ekonomik yaptırımlarla yanıtlanacağı uyarısında bulunurken, Minsk Anlaşmalarının uygulanması için diyalog çağrılarını tekrarladılar.
Rusya’ya karşı yürürlüğe konacağı belirtilen ancak ayrıntıları açıklanmayan yaptırımlar meselesi ABD Başkan Yardımcısı Harris’in de konuşmasının merkezindeydi. Harris ayrıca, tarihin gidişatı açısından belirleyici bir dönemden geçildiğini vurgulayarak, Ukrayna’daki gelişmelerin NATO üyeleri arasında yarattığı birlik duygusundan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Zelensky’den “samimi olun” çağrısı
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelensky’nin hem katılımcılara yaptığı konuşma hem de ABD Başkan Yardımcısı ile görüşmesinde dile getirdikleri ise ülkesinin sitemlerinin yüksek sesle ifadesiydi. Zelensky, Batılı ülkelere seslenerek, “Madem bize bir işgal ihtimalinin yüzde 100 olduğunu söylüyorsunuz peki neden önleyici yaptırımları devreye sokmuyorsunuz, neyi bekliyorsunuz?” sorusunu yöneltti. Ukrayna Devlet Başkanı’nın eleştiriyle harmanladığı bir diğer sorusu ise ülkesinin NATO’ya üyelik sürecine ilişkindi. Ukrayna’ya üyelik için açık bir yol haritası sunulmasını isteyen Zelensky, "Eğer bizi burada görmek istemiyorsanız, samimi olun. Kapıların açık olması güzel ama bizim de yanıtlara ihtiyacımız var." dedi.
Ukrayna Devlet Başkanı, ABD’den ziyade kendi ülkesinin istihbarat verilerine güvendiğinin altını çizerken, "Panik halinde değiliz, bizi kimin öldürmeye çalıştığının, kimin bize ateş ettiğinin farkındayız. Ama aynı zamanda sivillerin arkasına saklanarak ateş edenlerin bizi kışkırtarak gerilimi tırmandırmalarına da izin vermeyeceğiz." sözleriyle Washington ile arasına mesafe koymayı da ihmal etmedi. Ancak Zelensky’nin bu sözlerine, diyalog arayışında olduğu Moskova’dan gelen yanıt beklediği şekilde olmadı. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov 20 Şubat’ta verdiği yanıtta "Putin’in artık Zelensky’i Minsk Anlaşmalarını yerine getirebilecek birisi olarak görmemesi için her türlü sebebi var." ifadelerini kullanarak iki lider arasındaki görüşme ihtimallerine kapıları kapadı.
Hindistan-Rusya ilişkileri de gündemde!
Konferansın orta vadede netlik kazanması beklenen sonuçlarından biri de Hindistan-Rusya ilişkileri olacak. Konferans öncesinde, Batılı ülkelerin Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar’dan, ülkesinin Rusya’ya karşı daha sert bir duruş izlemesi yönündeki beklentilerini dile getirecekleri basına sızmıştı. Jaishankar 2 hafta önce Melbourne’da ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın katıldığı Quad Bakanlar toplantısı ile 3 hafta önce "South Block" toplantısında İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss ile bir araya geldiğinde de benzer taleplerle karşılaştı. Batılı ülkeler, uzun süredir Rusya ile stratejik ortaklık yürüten Hindistan’ın Moskova’ya karşı kısa vadede cephe almasını beklemiyorlar ancak Yeni Delhi’nin, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne destek vermesini umuyorlar.
Münih Güvenlik Konferansı sonrasında Hindistan’ın nasıl bir pozisyon alacağını, Rusya ile Çin arasında artan iş birliği ile 23-24 Şubat tarihlerinde Pakistan Başbakanı İmran Han’ın Moskova’ya yapacağı ziyaretin belirleyeceği tahmin ediliyor. İmran Han, 22 yıldır Pakistan’dan Rusya’ya en üst düzeyde ziyaret gerçekleştiren isim olacak. Rusya’nın, Hindistan’ın sınır çatışmaları yaşadığı Çin ve nükleer rekabet halinde olduğu Pakistan ile yakınlaşması şüphesiz Yeni Delhi’nin tehdit değerlendirmelerinde değişikliklere yol açabilir.
Dünya meseleleri Mühih'te arka planda kaldı
Ukrayna krizinin yarattığı yüksek basınç alanının etkisinde başlayan Münih Güvenlik Konferansı, "Dış Politikada Gidişatı Tersine Çevirmek-Öğrenilmiş Çaresizliği Reddetmek" başlığını, hazırlanan rapor için tercih etti. 2015 yılında yayımlanan ilk rapor 72 sayfaydı. Ancak bugün dünyanın karşı karşıya olduğu krizlerin çeşitliliği (enerji, gıda, iklim, tedarik, salgın vb.) 2022 yılı raporunun 182 sayfaya ulaşmasına yol açtı. Raporu hazırlayan uzmanlara göre günümüzde toplumlar da bireyler gibi "kolektif bir çaresizlikle" karşı karşıyalar. Özellikle 21’inci yüzyılın ilk çeyreği tamamlanırken artan değişim baskısına toplumların ve devlet yapılarının yanıt verememesi, raporda üzerinde durulan başlıca unsur olarak ön plana çıkıyor. Ancak Ukrayna krizi, 35 devlet ve hükümet başkanı ile 100’den fazla bakanın bu sorunları arzu edilen ölçüde ele almalarına müsaade etmedi.
Jeopolitik çelişkiler keskinleşiyor
2019 yılında 55’inci Münih Güvenlik Konferansı’nın değerlendirmesi için Anadolu Ajansı için yaptığım analizde "Küreselleşmenin Cenaze Töreni: 55. Münih Güvenlik Konferansı" başlığını kullanmıştım.[1] 3 yıl gibi kısa bir sürede Birinci Soğuk Savaş’ın finalinin çözülememiş sorunlarıyla 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nin süregelen etkileri, 21’inci yüzyılın yeni tehditleri ile birleşerek Transatlantik dünya ile Avrasya arasındaki köprüleri yerle bir etti.
İki dünyanın hasım süper güçleri arasındaki rekabet tırmanırken cephenin ortasında kalan Almanya, Ukrayna ve Fransa gibi ülkeler daha derin bir jeopolitik krize ilerliyor. İngiltere ve ABD’nin, Rusya’nın nüfuz alanlarının yeniden belirlenmesini talep ettiği "Büyük Oyun"a dönüşünü engellemekteki kararlı tavırları haziran ayında Madrid’de yapılacak NATO zirvesini daha kritik bir hale getiriyor.
Gelişmeler, NATO’nun doğuya ilerleme planının Ukrayna-Karadeniz ve Kafkaslar ile sınırlı olmadığını, ittifakın Hint-Pasifik bölgesini de kendi etki alanı olarak gördüğüne işaret ediyor. Tayvan ile Güney Çin Denizi’nin Güneydoğu Asya’nın Ukraynası’na dönüşmesi halinde jeopolitik çelişkilerin daha da keskinleşeceği bir dünya bizleri bekliyor.
*** [Gazeteci Mehmet A. Kancı, Türk Dış Politikası üzerine analizler kaleme almaktadır] AA
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.