"Üniversiteler Ateşlenecek!"
Derviş Yılmaz: "15 Ekim’den sonra, üniversite olayları ateşlenecek!.."
A+A-
BİDDER Genel Sekreteri Prof. Dr. Derviş Yılmaz, 12 Eylül darbesi öncesi üniversiteler üzerinde oynanan oyunların bugün de oynanmaya çalışıldığını söyledi. Yılmaz, “Aldığımız duyumlara göre, 15 Ekim’den sonra üniversitelerde olaylar ateşlenecek!” dedi.
Sonbaharın gelmesiyle birlikte üniversitelerde öğrenci hareketlerinin, çatışmaların artacağı herkesin dilinde. ODTÜ’de yaşananlar bir işaret fişeği mi? Bilim İnsanları Dayanışma Derneği (BİDDER) Genel Sekreteri, Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derviş Yılmaz ile “endişeli üniversiteliler”i, 27 Mayıs,12 Eylül gibi darbe süreçlerinde oynadıkları rolü konuştuk. Yılmaz, tarih verdi ve 15 Ekim’den sonra üniversite ateşine odun atılacağına dair duyumlar aldıklarını açıkladı ve ekledi: Üniversitelerde akademisyenler üzerinde mahalle baskısı oluşturuluyor. RÖPORTAJ: S. ŞİMŞEK / BUGÜN
*ODTÜ neden hep gündeme geliyor?
1968 olaylarında ODTÜ’lü öğrencilerin oynadığı rol, üniversiteyi adeta rehin aldı. 68 kimliği üzerinden inşa edilen “direniş kültürü” ve bu kültürün kitap, dergi ve televizyon dizileriyle desteklenmesi, bu üniversitedeki bazı marjinal grupları sürekli eyleme itiyor, besliyor.
GETTOLAR OLUŞUYOR!..
*Türkiye’nin sınavlarda en yüksek puan alan öğrencilerinin seçtiği bir üniversitede zekâ kompleksi mi yaşanıyor?
Öyle olduğunu zannetmiyorum çünkü o üniversitemizden daha yüksek puanlarla öğrenci alan üniversiteler de var. Oralarda benzer olaylar yaşanmıyor. ODTÜ öğrencileri, üniversiteyle ilgili oluşturulan imajın etkisinde kalıyorlar. Eylemci grupların, bütün üniversiteyi temsil ettiğini söylemek mümkün değil. Eylemlerde ODTÜ’nün kampüs üniversitesi olması, yurtların kampüsün içinde olmasının da rolü var. Marjinal gruplar burada kendi gettolarını oluşturmuş. Bir anlamda çevreden soyutlanmış durumda. Bazı öğrenciler kendi dünyalarının dışındaki görüşlere karşı tahammülsüz görünüyor.
*Gezi olaylarının benzeri hadiselerin üniversitelerin açılmasıyla başlayacağı iddialarına ne diyorsunuz?
Gezi’de yeşil hassasiyetiyle başlayan olaylar zamanla kontrolden çıktı. Türkiye bir şiddet sarmalının içine sürüklendi. Ülkemizin tökezlemesini bekleyenlere fırsat verildi. Mısır ve Suriye’de yaşananlara ses çıkarmayanlar İstanbul’dan günlerce canlı yayın yaptı. Olaylar yaşanırken, Batılı medya organlarının ekranlarda anlattıkları Türkiye’yi izlerken, “burası benim ülkem mi” diye sordum. Olaylar bana 12 Eylül öncesi yaşadığımız gergin günleri hatırlattı. İnsanların meselelerini konuşmadan, sokakta çatışarak çözmeye çalıştığı günleri. O zaman da gençlik hareketleri masum niyetlerle ortaya çıkmış, zamanla şiddete dönüşmüş, Türkiye büyük bir kaosun içine sürüklenmişti..
*12 Eylül öncesi yaşananlardan ve ardından gelen darbeden üniversiteler ders çıkardı mı?
12 Eylül büyük bir kayıp nesil oluşturdu. 5 bine yakın genç, sokak olaylarında sağ-sol kavgalarında birbirini öldürdü. Bu gençlerin önemli bir kısmı ideolojilerinde samimiydi. Türkiye için kendilerine göre iyi şeyler düşünüyorlardı ancak yaşananların büyük bir oyun olduğunu bugün anladık. Oyunun senaryosunu da başkalarının yazdığını artık herkes kabul ediyor. Gezi olaylarında kameralarını Türkiye’ye çevirenler 12 Eylül öncesi oynanan büyük oyunun da senaryo yazarlarıydı.
ÇATIŞMA İÇİNE ÇEKEBİLİRLER
*Üniversitelerde bugün yaşanan olaylarla, 12 Eylül öncesi yaşananlar arasında benzerlik görüyor musunuz?
Üniversiteler üzerinde yine benzer oyunlar oynanmaya çalışıyor. Aldığımız duyumlara göre 15 Ekim’den sonra üniversitelerde olaylar ateşlenecek. Öğrenciler üzerinden Türkiye’nin istikrarının hedef alınacağı yönünde kulaktan kulağa yayılan fısıltılar var. Üniversiteler ve öğretim üyeleri üzerinde mahalle baskısı oluşturulmaya çalışılıyor. Hem yöneticilerin hem öğrencilerin dikkatli olması gerekir. Küçük bir kıvılcımla Türkiye büyük bir çatışma içine çekilebilir.
*Üniversiteler iktidarın devrilmesi için odak haline mi getirilmek isteniyor?
Protesto, demokrasilerde bir haktır ancak bu hakkı kullanırken, haklıyken haksız konuma düşmemek gerekir. Sokağın karanlıklarından iktidar çıkaranlar hep başkaları oldu. Biz yaşadık, gördük. Bu noktada öğrenciler kadar öğretim üyeleri de dikkatli olmalı. Öğrencileri olayların içine iten değil, onları hayatın içine çeken bir pozisyonda olmaları gerekir. İdeolojik tartışmalarına veya siyasi tavırlarına öğrencileri alet etmemeleri gerekir. Akademisyenler, öğrencileri kendi dünya görüşlerinin askeri haline getirmemeli. Üniversitelerin açılmasıyla olayların patlak vermesini arzulayanlar ve altyapı çalışmalarıyla ilgilenenler olabilir ama sağduyuyla bu beklentiler sonuçsuz kalacaktır, kalmalıdır.
ÇALIŞMALARI GÖLGELİYOR..
*Akademisyenlere yönelik bir girişim sezinliyor musunuz?
Türkiye’yi karıştırmak isteyenlerin, akademisyenleri hesaba katmayacaklarını düşünmek mümkün değil. Daha önceki olaylardan ders alan öğretim üyelerinin bu defa oyuna gelmeyeceklerini düşünüyorum.
*Üniversiteler bilim yuvası olmaktan çıkarılıp çatışma ovası haline mi getiriliyor?
Bir üniversitenin temel işlevi öğretim ve araştırmadır. İdeolojik çatışma ve kavgalar üniversitelerde yapılan bilimsel çalışmaları gölgeliyor. İdeolojiler konusunda Cemil Meriç gibi düşünüyorum: Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini tartışmak ve Türkiye’nin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek. İşte, en doğru yol.
Öğrenciler hep ön plandaydı!..
*Gezi olaylarıyla başlayan süreç 27 Mayıs öncesine benzetiliyor, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
1957 seçimlerini DP’nin kazanmasının ardından özellikle 1958’den itibaren ana muhalefet, basın, üniversitelerle birlikte iktidar üzerinde büyük bir baskı oluşturmaya başladı. Üniversiteler, meydanlar, sokaklar hareketlendi, taşkınlıklar yaşandı. Sokaklarda darbeye giden yolun taşları döşendi.
*İstanbul-Ankara olayları var, üniversiteler, öğrenciler sizce nasıl rol oynadı?
Bu olaylarda öğrenciler ön plandaydı. 28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilerin öncülüğünde DP aleyhine gösteri düzenlenmiş, polisin müdahalesi üzerine çatışma çıkmış, bir öğrenci vurularak hayatını kaybetmişti. Sonraki günlerde olaylar Ankara’ya sıçramış, Kızılay’da 555K “5’inci ayın 5’i saat 5’te Kızılay’da” parolasıyla düzenlenen gösteriler 27 Mayıs darbesine giden süreci hızlandırmıştı.
BİN KİŞİYE BİR ARAŞTIRMACI...
*Dünyada bilimde Türkiye’nin durumu nedir?
Türkiye’de 180 civarında üniversite var ancak bilimsel faaliyetler bu rakamla uyumlu değil. Dünyada ilk 500 içerisinde 5 üniversitemiz var, oysa ilk 10’da, 20’de üniversitelerimiz olmalı. Türkiye, yılda yaklaşık 27 bin bilimsel yayın ile bilimsel makale üretimiyle de dünyada 19. sırada yer alıyor. Bununla orantılı bilim ve teknoloji üretimi gerçekleştirdiğini söylemek ise güç. Türkiye’de bin kişiye düşen araştırmacı sayısı 0,9 iken, ABD’de 5, Kore’de 5,4, Almanya’da ise 4. Bütün bu rakamlar enerjimizi asıl nerelere harcamamız gerektiğini gösteriyor.
Şekilcilikle bilimsellik bir arada olmaz!!
*Başörtüsü meselesi üniversitelerde yeniden kaşınmaya mı başlandı?
Başörtüsü sorunu büyük oranda çözüldü. Bu durumdan öğretim üyeleri de öğrenciler de memnun. Sorun olarak kaşımak isteyen her zaman olabilir, ancak Türkiye’nin o aşamaları geçtiğini düşünüyorum.
Akademik camiada, öğrencilerin kılık kıyafetleri değil, kafalarının içindeki düşünceler önemli. Şekilcilikle bilimsellik bir arada olmaz. Son yıllarda öğrencilere karşı ayrımcılık olaylarına şahit olmadım.
YÖK’ün bu konudaki tavrı bunda etkili oldu. Öğrenci bir ayrımcılığa maruz kalıyorsa okul yönetimlerine ve YÖK’e şikâyet edebilir.
Darbeciler gençliğin heyecanını kullanıyor
Bazı ideolojik marjinal örgütler, öğrencilerin kendilerinin dışında bir alternatif bulmasından rahatsız oluyor
*Ortadoğu’da ve Türkiye’de darbe süreçlerinde hep üniversite ayağını görüyoruz.
Bölge ülkelerinde özellikle darbe süreçleri birbirlerine benziyor. Mısır’da yaşananlar mesela 12 Eylül’ü görenler için çok tanıdık. Darbeci askerler her zaman üniversiteyi “doğal müttefik” gördüler. 27 Mayıs öncesinde üniversite hocaları ve öğrencilerin sokağa çıkması adeta gelenekselleşti, 12 Mart muhtırası öncesi, 1980 darbesi öncesi de benzer hadiseler yaşandı. 28 Şubat sürecinde ise üniversitelere ilave olarak sivil toplum örgütleri devreye sokuldu.
HIRSIZ FENERLER
*Üniversiteler darbe zemininin oluşturulmasında neden rol oynuyor?
Üniversite ve darbe sözcüğünün aslında yan yana gelmemesi lazım ama böyle olmuyor. Üniversitelerde odak siyasete, ideolojik çatışmalara, yıkıcı faaliyetlere kayınca bilim ikinci plana itiliyor. Bizler için hazırlanan filmi, senaryoyu oynamaya başlıyoruz. Bilimi bırakıp filme geçiyoruz. Askerî müdahalelerde darbeciler, basının yanında üniversite desteğini hep aradı. Çünkü gençlik toplumsal hareketlerin merkezlerinden birisidir. Çoğu zaman da aradıkları desteği anfilerden, üniversite koridorlarından aldılar da.Darbeciler üniversite gençliğinin “delikanlılığı” ve heyecanı ile akademisyenlerin bilimsel itibarlarını kullanmayı seviyor.
*Üniversitelerde kayıt dönemleri öğrenci avına mı dönüşüyor?
Üniversiteler, Atatürk’ün dediği gibi fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmeli. Bunun yolu da her düşünceye açık olmaktan geçiyor. Her kayıt döneminde görmüş olduğumuz gibi bazı ideolojik marjinal örgütler, gruplar öğrencileri adeta kapıp kaçma gayreti içine giriyor. Öğrencilerin kendilerinin dışında bir alternatif bulmasından rahatsız oluyorlar. İdeolojik örgütler konusunda hem güvenlik güçleri hem aileler dikkatli olmalı.Cemil Meriç, ideolojiyi “uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri” olarak nitelendiriyor. Gençler o “hırsız fenerlerinin” kendilerini hangi uçuruma sürükleyeceğini iyi düşünmeli.
*Öğrenciler, örgütlerin ve marjinal grupların rekabet alanı mı oldu?
Yasa dışı örgütler ve marjinal gruplar, öğrencileri etkilemeye çalışıyor çünkü eylemlerinde gençler ana insan kaynağını oluşturuyor. Ancak bütün üniversitelerin örgütler veya marjinal grupların kontrolündeymiş gibi bir imaj oluşturulması da doğru değil. Bu gruplar çok küçük azınlığı temsil ediyor. Bunlara azgın azınlık da diyebiliriz. Sayıları az ama çıkardıkları ses ve verdikleri rahatsızlık büyük.
1968 olaylarında ODTÜ’lü öğrencilerin oynadığı rol, üniversiteyi adeta rehin aldı. 68 kimliği üzerinden inşa edilen “direniş kültürü” ve bu kültürün kitap, dergi ve televizyon dizileriyle desteklenmesi, bu üniversitedeki bazı marjinal grupları sürekli eyleme itiyor, besliyor.
GETTOLAR OLUŞUYOR!..
*Türkiye’nin sınavlarda en yüksek puan alan öğrencilerinin seçtiği bir üniversitede zekâ kompleksi mi yaşanıyor?
Öyle olduğunu zannetmiyorum çünkü o üniversitemizden daha yüksek puanlarla öğrenci alan üniversiteler de var. Oralarda benzer olaylar yaşanmıyor. ODTÜ öğrencileri, üniversiteyle ilgili oluşturulan imajın etkisinde kalıyorlar. Eylemci grupların, bütün üniversiteyi temsil ettiğini söylemek mümkün değil. Eylemlerde ODTÜ’nün kampüs üniversitesi olması, yurtların kampüsün içinde olmasının da rolü var. Marjinal gruplar burada kendi gettolarını oluşturmuş. Bir anlamda çevreden soyutlanmış durumda. Bazı öğrenciler kendi dünyalarının dışındaki görüşlere karşı tahammülsüz görünüyor.
*Gezi olaylarının benzeri hadiselerin üniversitelerin açılmasıyla başlayacağı iddialarına ne diyorsunuz?
Gezi’de yeşil hassasiyetiyle başlayan olaylar zamanla kontrolden çıktı. Türkiye bir şiddet sarmalının içine sürüklendi. Ülkemizin tökezlemesini bekleyenlere fırsat verildi. Mısır ve Suriye’de yaşananlara ses çıkarmayanlar İstanbul’dan günlerce canlı yayın yaptı. Olaylar yaşanırken, Batılı medya organlarının ekranlarda anlattıkları Türkiye’yi izlerken, “burası benim ülkem mi” diye sordum. Olaylar bana 12 Eylül öncesi yaşadığımız gergin günleri hatırlattı. İnsanların meselelerini konuşmadan, sokakta çatışarak çözmeye çalıştığı günleri. O zaman da gençlik hareketleri masum niyetlerle ortaya çıkmış, zamanla şiddete dönüşmüş, Türkiye büyük bir kaosun içine sürüklenmişti..
*12 Eylül öncesi yaşananlardan ve ardından gelen darbeden üniversiteler ders çıkardı mı?
12 Eylül büyük bir kayıp nesil oluşturdu. 5 bine yakın genç, sokak olaylarında sağ-sol kavgalarında birbirini öldürdü. Bu gençlerin önemli bir kısmı ideolojilerinde samimiydi. Türkiye için kendilerine göre iyi şeyler düşünüyorlardı ancak yaşananların büyük bir oyun olduğunu bugün anladık. Oyunun senaryosunu da başkalarının yazdığını artık herkes kabul ediyor. Gezi olaylarında kameralarını Türkiye’ye çevirenler 12 Eylül öncesi oynanan büyük oyunun da senaryo yazarlarıydı.
ÇATIŞMA İÇİNE ÇEKEBİLİRLER
*Üniversitelerde bugün yaşanan olaylarla, 12 Eylül öncesi yaşananlar arasında benzerlik görüyor musunuz?
Üniversiteler üzerinde yine benzer oyunlar oynanmaya çalışıyor. Aldığımız duyumlara göre 15 Ekim’den sonra üniversitelerde olaylar ateşlenecek. Öğrenciler üzerinden Türkiye’nin istikrarının hedef alınacağı yönünde kulaktan kulağa yayılan fısıltılar var. Üniversiteler ve öğretim üyeleri üzerinde mahalle baskısı oluşturulmaya çalışılıyor. Hem yöneticilerin hem öğrencilerin dikkatli olması gerekir. Küçük bir kıvılcımla Türkiye büyük bir çatışma içine çekilebilir.
*Üniversiteler iktidarın devrilmesi için odak haline mi getirilmek isteniyor?
Protesto, demokrasilerde bir haktır ancak bu hakkı kullanırken, haklıyken haksız konuma düşmemek gerekir. Sokağın karanlıklarından iktidar çıkaranlar hep başkaları oldu. Biz yaşadık, gördük. Bu noktada öğrenciler kadar öğretim üyeleri de dikkatli olmalı. Öğrencileri olayların içine iten değil, onları hayatın içine çeken bir pozisyonda olmaları gerekir. İdeolojik tartışmalarına veya siyasi tavırlarına öğrencileri alet etmemeleri gerekir. Akademisyenler, öğrencileri kendi dünya görüşlerinin askeri haline getirmemeli. Üniversitelerin açılmasıyla olayların patlak vermesini arzulayanlar ve altyapı çalışmalarıyla ilgilenenler olabilir ama sağduyuyla bu beklentiler sonuçsuz kalacaktır, kalmalıdır.
ÇALIŞMALARI GÖLGELİYOR..
*Akademisyenlere yönelik bir girişim sezinliyor musunuz?
Türkiye’yi karıştırmak isteyenlerin, akademisyenleri hesaba katmayacaklarını düşünmek mümkün değil. Daha önceki olaylardan ders alan öğretim üyelerinin bu defa oyuna gelmeyeceklerini düşünüyorum.
*Üniversiteler bilim yuvası olmaktan çıkarılıp çatışma ovası haline mi getiriliyor?
Bir üniversitenin temel işlevi öğretim ve araştırmadır. İdeolojik çatışma ve kavgalar üniversitelerde yapılan bilimsel çalışmaları gölgeliyor. İdeolojiler konusunda Cemil Meriç gibi düşünüyorum: Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini tartışmak ve Türkiye’nin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek. İşte, en doğru yol.
Öğrenciler hep ön plandaydı!..
*Gezi olaylarıyla başlayan süreç 27 Mayıs öncesine benzetiliyor, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
1957 seçimlerini DP’nin kazanmasının ardından özellikle 1958’den itibaren ana muhalefet, basın, üniversitelerle birlikte iktidar üzerinde büyük bir baskı oluşturmaya başladı. Üniversiteler, meydanlar, sokaklar hareketlendi, taşkınlıklar yaşandı. Sokaklarda darbeye giden yolun taşları döşendi.
*İstanbul-Ankara olayları var, üniversiteler, öğrenciler sizce nasıl rol oynadı?
Bu olaylarda öğrenciler ön plandaydı. 28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilerin öncülüğünde DP aleyhine gösteri düzenlenmiş, polisin müdahalesi üzerine çatışma çıkmış, bir öğrenci vurularak hayatını kaybetmişti. Sonraki günlerde olaylar Ankara’ya sıçramış, Kızılay’da 555K “5’inci ayın 5’i saat 5’te Kızılay’da” parolasıyla düzenlenen gösteriler 27 Mayıs darbesine giden süreci hızlandırmıştı.
BİN KİŞİYE BİR ARAŞTIRMACI...
*Dünyada bilimde Türkiye’nin durumu nedir?
Türkiye’de 180 civarında üniversite var ancak bilimsel faaliyetler bu rakamla uyumlu değil. Dünyada ilk 500 içerisinde 5 üniversitemiz var, oysa ilk 10’da, 20’de üniversitelerimiz olmalı. Türkiye, yılda yaklaşık 27 bin bilimsel yayın ile bilimsel makale üretimiyle de dünyada 19. sırada yer alıyor. Bununla orantılı bilim ve teknoloji üretimi gerçekleştirdiğini söylemek ise güç. Türkiye’de bin kişiye düşen araştırmacı sayısı 0,9 iken, ABD’de 5, Kore’de 5,4, Almanya’da ise 4. Bütün bu rakamlar enerjimizi asıl nerelere harcamamız gerektiğini gösteriyor.
Şekilcilikle bilimsellik bir arada olmaz!!
*Başörtüsü meselesi üniversitelerde yeniden kaşınmaya mı başlandı?
Başörtüsü sorunu büyük oranda çözüldü. Bu durumdan öğretim üyeleri de öğrenciler de memnun. Sorun olarak kaşımak isteyen her zaman olabilir, ancak Türkiye’nin o aşamaları geçtiğini düşünüyorum.
Akademik camiada, öğrencilerin kılık kıyafetleri değil, kafalarının içindeki düşünceler önemli. Şekilcilikle bilimsellik bir arada olmaz. Son yıllarda öğrencilere karşı ayrımcılık olaylarına şahit olmadım.
YÖK’ün bu konudaki tavrı bunda etkili oldu. Öğrenci bir ayrımcılığa maruz kalıyorsa okul yönetimlerine ve YÖK’e şikâyet edebilir.
Darbeciler gençliğin heyecanını kullanıyor
Bazı ideolojik marjinal örgütler, öğrencilerin kendilerinin dışında bir alternatif bulmasından rahatsız oluyor
*Ortadoğu’da ve Türkiye’de darbe süreçlerinde hep üniversite ayağını görüyoruz.
Bölge ülkelerinde özellikle darbe süreçleri birbirlerine benziyor. Mısır’da yaşananlar mesela 12 Eylül’ü görenler için çok tanıdık. Darbeci askerler her zaman üniversiteyi “doğal müttefik” gördüler. 27 Mayıs öncesinde üniversite hocaları ve öğrencilerin sokağa çıkması adeta gelenekselleşti, 12 Mart muhtırası öncesi, 1980 darbesi öncesi de benzer hadiseler yaşandı. 28 Şubat sürecinde ise üniversitelere ilave olarak sivil toplum örgütleri devreye sokuldu.
HIRSIZ FENERLER
*Üniversiteler darbe zemininin oluşturulmasında neden rol oynuyor?
Üniversite ve darbe sözcüğünün aslında yan yana gelmemesi lazım ama böyle olmuyor. Üniversitelerde odak siyasete, ideolojik çatışmalara, yıkıcı faaliyetlere kayınca bilim ikinci plana itiliyor. Bizler için hazırlanan filmi, senaryoyu oynamaya başlıyoruz. Bilimi bırakıp filme geçiyoruz. Askerî müdahalelerde darbeciler, basının yanında üniversite desteğini hep aradı. Çünkü gençlik toplumsal hareketlerin merkezlerinden birisidir. Çoğu zaman da aradıkları desteği anfilerden, üniversite koridorlarından aldılar da.Darbeciler üniversite gençliğinin “delikanlılığı” ve heyecanı ile akademisyenlerin bilimsel itibarlarını kullanmayı seviyor.
*Üniversitelerde kayıt dönemleri öğrenci avına mı dönüşüyor?
Üniversiteler, Atatürk’ün dediği gibi fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmeli. Bunun yolu da her düşünceye açık olmaktan geçiyor. Her kayıt döneminde görmüş olduğumuz gibi bazı ideolojik marjinal örgütler, gruplar öğrencileri adeta kapıp kaçma gayreti içine giriyor. Öğrencilerin kendilerinin dışında bir alternatif bulmasından rahatsız oluyorlar. İdeolojik örgütler konusunda hem güvenlik güçleri hem aileler dikkatli olmalı.Cemil Meriç, ideolojiyi “uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri” olarak nitelendiriyor. Gençler o “hırsız fenerlerinin” kendilerini hangi uçuruma sürükleyeceğini iyi düşünmeli.
*Öğrenciler, örgütlerin ve marjinal grupların rekabet alanı mı oldu?
Yasa dışı örgütler ve marjinal gruplar, öğrencileri etkilemeye çalışıyor çünkü eylemlerinde gençler ana insan kaynağını oluşturuyor. Ancak bütün üniversitelerin örgütler veya marjinal grupların kontrolündeymiş gibi bir imaj oluşturulması da doğru değil. Bu gruplar çok küçük azınlığı temsil ediyor. Bunlara azgın azınlık da diyebiliriz. Sayıları az ama çıkardıkları ses ve verdikleri rahatsızlık büyük.
Önceki ve Sonraki Haberler
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.