Yeni ve daha dengeli bir AB-Türkiye Gümrük Birliği Anlaşması şart
Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinde esasen geçici bir çözüm olarak 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması, Türkiye’yi dış ticarette zor ve dezavantajlı durumda bırakmaya devam ediyor.
Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki Gümrük Birliği Anlaşması 1995 yılında Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinde geçici bir süre için uygulanmak üzere ortaya çıkmıştı. Ancak Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecindeki tıkanmalar nedeniyle esasen geçici bir çözüm olması gereken Gümrük Birliği Anlaşması uzun yıllar boyunca devam etmek zorunda kaldı. Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği Anlaşması imzalandığı günden bu yana AB üç kez genişlemeye gitti ve üye ülke sayısını 15’ten 28’e çıkardı. AB ayrıca pek çok üçüncü ülkeyle oldukça kapsamlı serbest ticaret anlaşmaları (STA) imzaladı ve bu yeni anlaşmalar Türkiye’yi dış ticarette zor durumda bırakmaya devam ediyor..
9 Aralık 2020 tarihinde AB’nin yeni Ticaret Komiseri ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis ile video konferans yöntemiyle görüşen Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’a göre yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) küresel ekonomiye getirdiği zorluklar, halihazırda zaten yapısal sorunlar barından Gümrük Birliği'ni güncelleme ihtiyacını daha da güçlendirdi. Pekcan’a göre yaşadığımız çağda hizmet ticaretinin ve e-ticaretin önemi gittikçe artıyor ve bu alanların da Gümrük Birliği güncellenirken anlaşmaya dahil edilmesi gerekiyor.
Mevcut durumda Türkiye’nin yaşadığı sorunlar
Türkiye, AB ile yaptığı Gümrük Birliği Anlaşması gereği, AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı STA’lardan şu şekilde etkileniyor: Örneğin, 2019 yılında AB ile Japonya arasında bir STA yürürlüğe girdi. Bu anlaşmaya göre Japon malları AB’ye ve AB ile ortak Gümrük Tarifesi uygulayan Türkiye’ye gümrüksüz şekilde girecek, AB ihraç ürünleri de Japonya’ya gümrüksüz girecek. Türkiye ise AB ile 25 yıl önce bir Gümrük Birliği Anlaşması yaptığı için AB’ye gümrüksüz giren Japon mallarını ülke sınırlarından gümrük vergisi uygulamadan almak zorunda kalacak. Ancak Türkiye Japonya’ya ürün ihraç etmek isterse Japonya’nın gümrük vergilerine tâbi olacak ve bu vergiler Türk ihraç mallarının Japon pazarındaki maliyetini artıracak. Bu durumda Türkiye Japonya’ya karşı dezavantajlı durumunu düzeltmek için Japonya ile ayrı bir STA imzalamak zorunda kalacak. Ancak Türkiye’ye karşı kazandığı avantajı kaybetmek istemeyen Japonya, Türkiye’yi bir süre oyalayabilir, oyalamasa da böyle bir anlaşmanın imzalanması en az birkaç yıl zaman alır ve bu süreç Türkiye’den Japonya’ya ihracat yapmak isteyen iş insanlarını en iyi ihtimalle birkaç yıl zarara uğratır. Eğer Japonya Türkiye ile bir STA imzalamak istemez ise Türk ihracatçısının Japon pazarındaki dezavantajlı konumu hiç bir zaman düzelmez.
Ayrıca her ne kadar Türkiye ile AB arasında sanayi malları ve işlem görmüş tarım mallarının gümrüksüz geçişi söz konusu olsa da Avrupa içinde bazı ülkelerin kara yolu taşımacılığına koyduğu kotalar Türkiye’den Avrupa’ya mal gönderen üreticiyi zor durumda bırakıyor.
Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması nedeniyle AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı her tür STA’da hem masada karar alıcılar arasında oturmuyor olması hem de anlaşmaların sonucundan doğrudan etkileniyor olmasından kaynaklı trajikomik bir durumu var. Yani hem anlaşmada hiçbir şekilde taraf değilsiniz hem de sonuçlar sizi doğrudan etkiliyor. Ayrıca her ne kadar Türkiye ile AB arasında sanayi malları ve işlem görmüş tarım mallarının gümrüksüz geçişi söz konusu olsa da Avrupa içinde bazı ülkelerin kara yolu taşımacılığına koyduğu kotalar Türkiye’den Avrupa’ya mal gönderen üreticiyi zor durumda bırakıyor.
Günümüzün değişen koşullarında pek çok ihtiyaca cevap vermeyen Gümrük Birliği Anlaşmasının yeni nesil ticaret anlaşmalarının kapsadığı tarım, hizmetler, yatırımlar, e-ticaret ve kamu alımları gibi alanları da kapsaması gerekiyor ki tam anlamıyla bir Gümrük Birliği’nden söz edilebilsin. Ayrıca AB üçüncü ülkeler ile Gümrük Birliği’nden çok daha kapsamlı ve derin düzenlemeler yapmaya devam ettikçe Türkiye’nin dezavantajlı konumu vahim bir hal alıyor.
Gümrük Birliği’nin güncelleme çalışmaları hangi aşamada?
2014 yılında Dünya Bankası’nın hazırladığı “AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin Değerlendirilmesi” raporuna göre Gümrük Birliği çerçevesinde yaşanılan sorunların çözülmesi ve ortaklık ilişkisinin yeni alanlara taşınması halinde Gümrük Birliği'nin her iki taraf için de faydaları artacaktır. Bu rapora göre AB ile STA imzalayan ülkelerin Türkiye ile bir STA müzakere etme konusunda isteksiz davranması Gümrük Birliği’nin işleyişini Türkiye açısından giderek zorlaştırıyor.
2018 yılında AB Komisyonu, “Türkiye AB değerlerinden uzaklaştığı sürece AB’ye giriş müzakerelerinin tekrar başlamayacağını ve Gümrük Birliği Anlaşmasının da güncellenmeyeceğini” duyurdu. Yani şu an ekonomik değil daha çok siyasi sebeplerle Gümrük Birliği konusunda bir güncelleme görüşmesi yapılamıyor.
2014 yılında yayınlanan Dünya Bankası Raporu’nun akabinde AB ve Türkiye Gümrük Birliği anlaşmasındaki mevcut sorunları tespit etmek ve ikili ticari ilişkilerini daha da derinleştirmek amacıyla bir çalışma gurubu kuruldu. Bu çalışma grubu Türkiye ile AB arasında yapılacak yeni bir anlaşmada hangi alanların ele alınması gerektiğini kapsamlı bir şekilde tartıştı ve ikili ticari ilişkilerin geliştirilmesi için bir paket önerisinde bulundu. Gümrük Birliği’nin güncellenmesine ilişkin Avrupa Komisyonu ile yürütülen müzakereler 27 Nisan 2015 tarihinde tamamlandı ve müzakerelerin çerçevesini belirleyen rapor, 12 Mayıs 2015’te Avrupa Komisyonu Ticaret Komiseri Cecilia Malmström ile paylaşıldı. Güncelleme önerisinde; Türkiye’nin Gümrük Birliği anlaşması nedeniyle yaşadığı yapısal sorunlara çözüm bulunması ve AB ile tercihli ticari ve ekonomik ilişkilerin tarım, kamu alımları, hizmetler ve e-ticaret gibi yeni alanları kapsaması ve Türkiye'nin Avrupa’da karşılaştığı karayolu taşımacılığı kota kısıtlamalarının acilen çözülmesi gibi konulara özellikle vurgu yapıldı. Ancak 2016 yılından beri Gümrük Birliği’nin güncelleştirilmesi konusunda AB tarafından herhangi bir adım atılmadı. 2018 yılında AB Komisyonu, “Türkiye AB değerlerinden uzaklaştığı sürece AB’ye giriş müzakerelerinin tekrar başlamayacağını ve Gümrük Birliği Anlaşmasının da güncellenmeyeceğini” duyurdu. Yani şu an ekonomik değil daha çok siyasi sebeplerle Gümrük Birliği konusunda bir güncelleme görüşmesi yapılamıyor.
Gümrük Birliği’ne uyum sürecinde Türkiye’de neler değişti?
Türkiye’nin sanayi ürünlerinde Gümrük Birliği öncesinde yüzde 16 seviyesinde olan ortalama koruma oranı 2019 yılında yüzde 5,4 seviyesine indi. Türkiye malların serbest dolaşımının ve AB iç pazarına entegrasyonun sağlanması amacıyla devlet yardımları, vergilendirme, rekabete ilişkin fikri ve sınai mülkiyet hakları alanlarındaki uluslararası norm ve standartlara uyum sağladı. Ortak rekabet politikasına uyum sağlamak için Türkiye’de Rekabet Kurulu oluşturuldu, devlet yardımları mevzuatı dünya ve AB normlarıyla uyumlu hale getirildi, fikri-sınai-ticari mülkiyet haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere Türkiye de taraf oldu ve Patent Enstitüsü etkin biçimde çalıştırılmaya başlandı.
Sonuçta AB Türkiye’nin hem en büyük ticaret ortağı hem de en büyük yatırımcısı oldu. 2019 yılı rakamlarına göre AB Türkiye’nin hem ithalat hem de ihracatında ilk sırada yer alıyor.
Gümrük Birliği Anlaşması ve ilgili mevzuatın AB standartları ile uyumlulaştırılma süreci Türkiye’nin hem dünya pazarlarına entegrasyonunu artırdı hem de AB’ye üyelik için yapılması gereken reformlarda bir motivasyon unsuru oldu. Bu süreç aynı zamanda AB’den Türkiye’ye gelen yabancı yatırımların hızlanmasını sağladı. Sonuçta AB Türkiye’nin hem en büyük ticaret ortağı hem de en büyük yatırımcısı oldu. 2019 yılı rakamlarına göre AB Türkiye’nin hem ithalat hem de ihracatında ilk sırada yer alıyor. Türkiye ise AB’nin toplam ihracatından yüzde 3,4’lük bir pay alarak 6. sırada yer aldı, ithalatında ise yüzde 3,6’lık pay ile yine 6. sırada yer aldı.
Uluslararası ticarette kaçan fırsatlar
Uluslararası ticarette zamana uyum sağlayamamak durmak değil geriye gitmek anlamına gelir. Bu bakımdan siyasi mevzulara alet edilmeden, her iki tarafın da pragmatik davrandığı ve kazan-kazan ilişkisine dayalı bir düzlemde hâlihazırda Türkiye için “yetersiz ve dezavantajlı” olan Gümrük Birliği Anlaşmasının güncelleme çalışmalarının bir an önce başlaması gerekiyor. Bir yandan çeyrek asır önce imzalanan ve Türkiye’nin uluslararası ticarette hareket alanını inanılmaz ölçüde sınırlayan Gümrük Birliği Anlaşması olduğu gibi güncellenmeden dururken, diğer yandan AB her geçen gün üçüncü ülkelerle yeni ve geniş kapsamlı STA’lar imzalamakta. Türkiye yüreği ağzında, AB kiminle nasıl bir anlaşma yapacak diye beklemekte ve arka kapıda o ülke ile bir an önce müzakere yapma imkânı aramaktadır.
1 Şubat 2019 yılında yürürlüğe giren AB ile Japonya arasındaki anlaşma, Haziran 2019’da duyurulan AB ile Latin Amerika’nın önemli ekonomik aktörleri Brezilya, Arjantin, Uruguay ve Paraguay’ı kapsayan Güney Amerika Serbest Pazarı (MERCOSUR) arasındaki anlaşma ve ABD ile şans eseri imzalanamayan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) bu tür anlaşmalara verilecek en güncel örnekler. Bir türlü sonuçlanamayan Brexit görüşmeleri de Türkiye’nin arka kapıda heyecanla beklediği ve duruma uygun olarak Birleşik Krallık ile benzer bir anlaşma yapmak zorunda kalacağı en sıcak örnek. Türkiye AB’ye tam üye olma ümidiyle kendi dış ticaret politikasını belirleme özgürlüğünden vazgeçmiş ve geçen zaman içinde ne AB’ye üye olabilmiş ne de ticarette yaşadığı sorunlar çözüme kavuşturulmuştur. Türkiye’nin dış ticaret politikası son birkaç yıldır “terörizmi” nasıl tanımlayacağına bağlanmış ve ne ileri ne de geri gidilemeyen bir durum oluşmuştur.
[Türk-Alman Üniversitesi’nde İktisat Bölümü Başkanı olan Prof. Dr. Elif Nuroğlu uluslararası iktisat, yerçekimi modeli, ampirik uluslararası ticaret, ekonometrik modellemeler, ampirik makroekonomi, yapay sinir ağları ve fuzzy yaklaşımlar alanlarında çalışmaktadır] / AA
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.